Zeynep TOKER
zeynep.toker@yellowbos.com

Küçük yaşlarda başladıkları müzik kariyerlerinde sayısız başarıya imza atmış, caz ve pop müzik dünyasının birçok ismiyle sahnede ve stüdyoda çalmış saksafon sanatçısı kardeşler Anıl Şallıel ve Batu Şallıel, müzikal projeleri Şallıel Bros ile 12 Ekim’de bu sene ilki gerçekleşecek Uluslararası Trakya Caz Festivali sahnesinde olacak.

Edirne Büyük Sinagog’unda gerçekleşecek performans öncesi Anıl Şallıel ile bir araya geldik. Kardeşiyle birlikte aynı sahnede çalmanın zorlukları var mı diye sorduğumuzda; “Kardeşim Batuhan ile aynı sahnede olmak, tek nefes tek ses olmak gibi aslında. Et ve tırnak gibi düşünün.” diyen Anıl Şallıel, her zaman her festivalde gözükmeyi uygun bulmadığını, daha çok yurt dışındaki festivallerde Türkiye’yi temsil etmekten gurur duyduğunu dile getirdi.

ο Bu sene ilki gerçekleşecek Uluslararası Trakya Caz Festivali’nde sahne alacaksınız. Böyle yeni müzik festivallerinin, caz müzik festivallerinin yapılması hakkında siz neler düşünüyorsunuz?

Pandemi döneminde müzik sektörü çok ağır yara aldı ve bu tür festivaller ne yazık ki iki sene boyunca yapılamadı, ama bir taraftan da yeni festivallerin ve yeni düşüncelerin doğmasına sebep oldu. Sevgili ağabeyim Serkan Çağrı her zaman bu konuda takdir ettiğim isimlerin başını çekiyor, çünkü yenilikçi festivallerin geçtiğimiz senelerde öncüsü oldu ve çok değerli isimleri getirdiler. Uluslararası Trakya Caz Festivali’nin doğuşunda geçen sene gerçekleşen Balkan Müzik Festivali’nde kendi solo projem 166 Days ile sahne almıştım, burada neden caz festivali olmasın demiştim ve Serkan Ağabey bu çağırıya ses verdi! Harika bir festivalin başlangıcını gerçekleştirdi. Trakya kültürler bölgesi olduğundan dolayı böyle bir festivalin olması çok önemli.

ο Bu sene bir sürü yasaklar ve kısıtlamalarla mücadele etmek zorunda kaldı müzisyenler. Bu konu hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Müzik sektörünün sürekli kısıtlanıyor olması, müzisyenlerin diken üstünde işlerini yapıyor olması sizi ve müzik üretiminizi nasıl etkiliyor?

Aslında müzik yasağı isminde bir kısıtlama olduğunu düşünmüyorum, saatler ile ilgili bir kısıtlama oluyor ancak tüm Avrupa’da gece 02.00’den sonra çoğunlukla açık bir yer göremezsiniz, aslında bir taraftan iyi bir taraftan kötü. Türkiye’de turizm belgesi olan mekanlar her daim açık, en yakın zamanda saat kısıtlamasını diğer mekanlarda da kaldıracaklarını düşünüyorum.

ο Müzikle çok küçük yaşlardan beri iç içesiniz. Hep bir aradasınız ama aynı sahnede aynı projede bir arada olmak nasıl bir duygu? Kardeş olarak birlikte çalışmanın zorlukları oluyor mu?

Kardeşim Batuhan ile aynı sahnede olmak, tek nefes tek ses olmak gibi aslında. Senelerdir beraber caz projeleri dışında pop sahnesinde de oldukça fazla sahne aldık. Et ve tırnak gibi düşünün. Benim bir bakışımdan nasıl çalacağımızı anlar, bu da tabii ki küçüklükten gelen eğitimlerimizin bir sonucu. Top oynamak yerine enstrümanı seçince böyle oluyor (gülüyor).

ο Farklı tarzlarda farklı müzisyenlerle çalışmanın size ve müzik üretiminize katkıları neler oldu? Farklılıkların hem besleyici hem de ilham veren yanları olsa gerek?

Ben her zaman stüdyo müzisyenliğine çok önem verdim. Senelerdir bir sürü türkü, halk oyunu, pop, caz, jingle, film ve dizi müziğinde beni görebilirsiniz. Zaten solo projem olan 166 Days’te turnelerden yaşadığım ilhama göre yarattığım ezgileri göreceksiniz. Sahnede alaturka bir enstrüman çalan arkadaşlar ile yanyana çok çaldım, çaldığım enstrümandan dolayı kültür şoku yaşıyorsunuz tabii ki. O yüzden de kendi tarzımı ve sesimi oluşturdum diyebilirim, farklı insanlarla beraber sahne almak, stüdyoda beraber aynı şarkıda çalmak çok deneyim kazandırdı benim için. 

 


ο Stüdyo ve sahne müzisyenliğini kıyaslayacak olsanız ikisinin sizin için artı ve eksileri neler?

Stüdyo müzisyenliği bence çok değerli. Sahne müzisyenliği de değerli ancak stüdyo kadar değerli değil. Bir kayıt yapıyorsunuz, o kaydı senelerce dinleyebiliyorsunuz. İki sene önce kaybettiğimiz çok değerli bas gitar üstadı sevgili ağabeyim, İsmail Soyberk üzerinden örnek verebilirim. Kendisi 5000-6000 arası stüdyo kaydında bulunmuş, çoğu resmi olarak kayıtlı. Benim yer aldığım 1200-1500 albüm arasında yine çoğu kayıtlı ancak sahne performanslarının çoğu unutulup gidiyor. O yüzden stüdyo müzisyenliği veya aranjörlüğü benim için çok daha kayda değer. Sahnede on yıl önce çekilen bir fotoğrafınız varsa anca o zaman “aaa ne güzel konser” diyebiliyorsunuz.

ο Türkiye’deki caz müzik piyasasına baktığımızda her yerde aynı isimleri ve grupları görüyoruz gibi bir eleştiri var. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nedir?

Türkiye’de caz müzisyenleri arasında ne yazık ki bir community var. Pop müzik sahnesinde çalan caz müzisyenlerine karşı her zaman bir perde oldu, ancak şu son dönemlerde kırıldığını hissediyorum. Ben her zaman her festivalde gözükmeyi uygun bulmuyorum. Daha çok yurt dışında ülkemi önemli festivallerde temsil etmek benim için çok daha onur ve gurur verici. Ben kendimce belli sezonlarda az ve öz konser vererek, kendi markama çok daha fazla değer kattığımı düşünüyorum. Küçük denizde değil okyanusta boğulmayı tercih ediyorum diyebilirim. Sahnede tabii ki bazı festivallerde caz konsepti altında caz standartlarına yer veriliyor, ancak orijinal besteler ile festivallere katılıp insanlara sunulması gerektiğini düşünüyorum. Son dönemde çok değerli caz müzisyeni dostlarımın ağabeylerimin albümleri çıktı; Aycan Teztel, Bulut Gülen, Deniz Taşar, Cahit Kutrafalı, Su İdil, Enver Muhamedi gibi bu sektör için çok değerli olan sanatçılarımıza çok daha fazla yer verilmelidir.


ο 12 Ekim’de Edirne Büyük Sinagog’unda müzikseverler ile buluşacaksınız. Dinleyicilerinizi nasıl bir konser bekliyor?

Edirne Büyük Sinagogun’un atmosferi harika, enfes bir kadro ile çalıyoruz. Tolga Erzurumlu tuşlu çalgılarda, Guy Bernfeld bas gitarda, Ekin Cengizkan davulda bizimle beraber olacak. 166 Days, The Way, albümlerimiz dışında iki veya üç tane sevdiğimiz Fusion Jazz standartlarına yer vereceğiz.