Ahmet YATĞIN

Nilüfer Yanya, Türk asıllı İngiliz sanatçı Back on Stage’in sorularını yanıtlayacaktı. Bu haber WhatsApp grubumuza düşer düşmez saygı değer ekip arkadaşlarımı darladım ve yalvardım ve haykırdım. Keep on Calling ile hayatımıza giren Yanya’nın müziğinin yanı sıra dış dünya ile ilişkisi her zaman ilgimi çekti. İkinci röportajımız ile birlikte yıllar önce gönderdiğim mektubuma cevap almış gibi hissedeceğimden emindim. Mektup diyorum çünkü sahiden ancak bir mektupta görebileceğiniz samimiyetle sorularımı yanıtladı. Müziğinden, Londra’da yükselen aşırı sağcıların eylemlerine; en sevdiği Türk yemeğinden kız kardeşleri ile olan işbirliğine kadar her şeyi açtık. Yeni albümü My Method Actor albümünün yayınlanması ile beraber yeniden listelerde görünen sanatçı hakkında ilgiliyseniz mutlaka bu röportajı okumalısınız. O zaman önce albümün hikayesini dinleyeli ve sonra sohbetimiz açıldıkça açılsın.

My Method Actor albümün yayınlandı. Olaylar nasıl gelişti, bahsedebilir misin?

Geçen sene tüm yıl boyunca bu albümle vakit geçirdim. Arkadaşım ve prodüktör Will Archer ile birlikte çalıştık. Sadece ikimiz vardık. Tamamı bitene kadar başka kimseyle çalışmadık. Evet yani, biraz kapalı bir proje gibiydi. Londra’daydık genelde.

Will Archer ile çalışmak nasıldı?

Çok iyiydi. Son işte ve ilk albümümde de birlikte çalışmayı deneyimlemiştik zaten. Aramızda gelişen profesyonel bir ilişki vardı. İkimiz de birbirimizin bakış açısına çok güveniyorduk. Birbirimize karşı duyduğuz derin bir saygı vardı.

Hiç zıtlaşmadınız mı?

Yoo hiç yoktu. İki kişi tek bir işe yoğunlaşınca bu tür sorunlar olmuyor. Bazen birbirinize ayna oluyorsunuz ve kendinizin farklı bir yansımasını görüyorsunuz. Kendiniz hakkında çok şey öğrenebiliyorsunuz.

Yansımalarla ilgili bir sorum daha var ama ona sonra geleceğim. Bir röportajında metod oyuncularıyla müzisyenleri çok benzer bulduğunuzu söylemiştiniz. Bu durumun iyi ve kötü yanları nelerdir?

Bence en iyi yanı bu durumun içgüdüsel olması. İyi ya da kötü diye bir şey yok. Her şey içinizden nasıl geliyorsa öyle gerçekleşiyor. “Mış” gibi yapmak zorunda değilsiniz. Öte yandan bu durumun kötü yanı şu: Sınır yok. Nerde bitiyor, ne zaman bi nevi kendi uydurduğunuz karakterden çıkıp gerçek hayata geri döneceksiniz, bu soruların cevabını vermek çok zor.

‘HER ZAMAN KENDİNİ KENDİNE BIRAKAMAYABİLİYORSUN’

Peki o karakterden çıkamama ihtimali sizi korkutuyor mu?

Benim için durum biraz farklı oluyor. Sanırım ben kendimi o karaktere benzetmeye çalışmıyorum. Ben sadece kendim olmaya çalışıyorum. Farklı insanlar gibi bir durum söz konusu değil aslında. Sahnede ve sokakta aynı kişiyim.  Her zaman kendin olmak gerçekten çok güç bir durum olsa gerek çünkü her zaman kendini kendine bırakamayabiliyorsun.

Bu şarkıları en başından en sonuna kadar getirme sürecinin en zor yanı nedir?

Sanırım bir şeyison haline getirmeye yarayan ilhamı bulmak en zor kısım.

Gelelim albüm kapağına. Genelde albüm kapaklarında kendi fotoğrafını koymuyorsun ama bu defa bir aynadan bize bakan bir fotoğrafın var? Bunun arkasında bir fikir var mı?

Fikir şuydu aslında; konser bittikten sonra olup bitenleri kapağa taşımak istiyordum. Yani gösteri dünyasında gösterinin ardında olan şeyleri samimi bir şekilde gösteri dünyasına taşıyorduk. İlginç olan kısım buydu. Gerçek hayattaki bir kareyi, gerçekmiş gibi albüm kapağına taşımak istedik. Ama ayna olayı aslında kazayla oldu. “Tamam şimdi aynadan kameraya bakacağım bunun da şöyle bir anlamı olacak” demedim. Ama orda kendiliğinden bir anlam oluştu. Hangi karakter gerçek, hangisi rol yapıyor, hangisi aşık oluyor, hangisi aslında kim? Kendiliğinden gerçek hayattaki kişi ile sahnedeki oyuncunun/müzisyenin arasında bir kıyas süreci başlamış oldu.

Instagramda sürekli kız kardeşinizle görüyoruz sizi. Kendisi de bir ressam. Albüm kapağında hiç yardımı oldu mu?

Evet. Aslında iki kardeşim de destek oldu. Büyük kardeşim video, film ve fotoğraf işleriyle uğraşıyor. Küçük kardeşim de… Yani sürekli onun ne düşündüğünü soruyorum ona. Çok güzel bir gözü var gerçekten de. 

‘LONDRA ASLINDA ÇOK SORUNLU DEĞİL’

En son yaptığımız röportajda “En güzel his uyandığımda güneşin yukarda olduğunu görmek” demiştiniz. Bol güneşli ülkelere taşınmayı hiç düşündünüz mü?

Hahah… Hayır gitmedim. Ama muhtemelen gitmeliyim… (Gülüşler) Hayatım boyunca Londra’da yaşadım. Bazen başka bir yerde bazen Londra’da yaşayabileceğim bir hayat kurmalıyım bence. Zaten burdaki herkesin hayali de böyle bir şey sanırım. Ama bunu gerçek kılmak biraz zor…

Yeni albümde Ready for Sun diye bir şarkınız var. Bir de başka romantik bir parça Midnight Sun isimli bir şarkınız var. Acaba güneş sizin için bir “aşk” tanımı mı? Malum Londra’da da pek güneşli günler görmek zor oluyordur…

Sanırım… Yani… Tamam şu anda bir şey fark ettim benim güneşe takıntım varmış… (Gülüşmeler) Midnight Sun aslında aydan bahsediyor. Ready for Sun ise kendini ışıldamaya bırakmak gibi bir hisse sahip. Güneşi yeniden teninde hissetmek… Aslında evet, onlar romantik şarkılar ama aynı zamanda kendinle olan ilişkiden de bahseden şarkılar. İkisi aynı anda diyebiliriz. Ama güneş sürekli orda.

Biraz politikadan konuşalım. Ne düşünüyorsunuz bir müzisyen ilgili olmalı mı? Siz ilgi duyuyor musunuz?

Bence herkes Dünya’da neler olup bittiğini anlamalı. Bu politika mı olmalı bilmiyorum ama herkes ne düşündüğünü söyleyebilmeli. 

Aşırı sağın Londra’da yükseldiğini okuyoruz. Bu canınızı sıkıyor mu?

Kesinlikle sıkıyor. Bu yeni bir şey değil aslında. Her zaman orda duruyor. Londra aslında çok sorunlu değil, insanlar genel olarak bir fanüsün içinde gibi, güvende hissedebiliyor. Ülkenin diğer yerlerinde tam olarak ne olup bittiğini bilmek çok zor ama aşırı sağcı insanlar seslerini daha fazla yükseltmeye başladı ki bu biraz rahatsız edici. Diğer yandan eğer gerçekten bu insanlar varsa onları yok sayamazsın ne söylediklerini bilmek zorundasın. Nasıl insanlar, ne istiyorlar, ne yapıyorlar bunları bilmek zorundasın. Ancak böyle durumu gerçekten iyi görebilirsin. Bu insanlar yokmuş gibi davranıp, sorunsuz bir hayat yaşamak mümkün değil. Çünkü bu insanlar gerçekten varlar.

Türk yemeklerinden en çok hangisini seviyorsun?

Zeytin!

Zeytin mi yoksa zeytin yağlı yapılmış yemekler mi?

Zeytin!

Sadece tadından dolayı mı yoksa sembolünden dolayı mı?

Tadı çok iyi! Birçok yerde tattım ama Türkiye’deki gibi zeytin hiçbir yerde yok. Bana meyve gibi geliyor. Öte yandan dolmayı çok severim, biber dolmasını. 
Biberini de yiyor musun? Yoksa sadece içini mi?

Biberini de yiyorum. Ve Türk salataları… Temel olarak tüm sebzelere bayılıyorum. Piştiğindeki kokulara bayılıyorum. Çok fazla et yemiyorum dolayısıyla bu tür yemeklere aşığım. 

Evet! Peki İstanbul’daki en yakın konseriniz ne zaman?

Muhtemelen gelecek yıl olur. Şimdiden tüm yıl dolu bu yüzden yeni gösterileri ancak seneye alabiliriz gibi geliyor. 

Son soru, peki filmlerde veya dizilerde sizi görür müyüz? Bir method oyuncusu olabilirsiniz belki?

(Gülüşmeler) Doğrusu, oyunculukta çok kötüyüm. Method oyuncusu olmanın da en iyi yanı zaten oyunculuk yapmıyorsun, o kişi oluyorsun. Dolayısıyla ben hayatta yapamam. Kamera karşısında olamam. Belki sadece kendimi oynayabiliyorum. 

Sevenlerinize neler söylemek istersiniz?

Bu yolculukta beni desteklediğiniz ve eşlik ettiğiniz için çok teşekkür ederim!