Zeynep TOKER
Pink Floyd’un efsanevi bateristi Nick Mason ile İstanbul konseri öncesi bir araya geldik. Gary Kemp, Guy Pratt, Dom Beken ve Lee Harris’ten oluşan grubu Nick Mason’s Saucerful of Secrets ile 6 Haziran akşamı Volkswagen Arena’da dinleyicisiyle buluşacak olan Nick Mason, bu konserde Pink Floyd’un ilk albümünden, 1972 tarihli Obscured by Clouds albümüne kadar şarkılarla seslendirecek.
Uzun süredir çalınmayan Pink Floyd parçalarıyla sahnede olmanın verdiği duygunun tarifinin zor olduğunu söyleyen Mason, daha küçük mekanlarda seyirciyle birlikte olmayı özlediğini, ayrıca bu mekanlarda grup ve seyirci arasında çok daha şeffaf bir ilişki olduğunu dile getirdi. Detaylar röportajımızda!
ο Dark Side of the Moon ve sonrasındaki şarkıları hem Roger Waters’tan hem David Gilmour’dan dinleyebildik. Grubun oluşturulmasında ve bu projenin yönünün belirlenmesinde en önemli araç neydi? Bu erkenden karar verdiğiniz bir şey miydi ve şarkıları seçme süreci nasıldı?
The Saucers fikri Lee Harris’ten geldi. Bir David Gilmour konserindeyken, özellikle daha az kullanılmış bir şarkı koleksiyonunda bir şeyler yapmanın benim için harika bir fikir olacağını düşünmüş. Ayrıca beni doğru zamanda yakaladı çünkü Londra’daki V&A sergisinde çalıştıktan sonra, müzik hakkında konuşmak yerine müzik yapmayı ne kadar özlediğimi fark ettim! Son 20 yılda o kadar az müzik yapmıştım ki, beni büyüleyen çalma keyfine geri dönme fikri gerçekten de buydu. Ekip içerisinde, çoğumuzun en çok sevdiği şarkıları seçtik. Şarkı seçimindeki tek kriter “Bize göre çalması en ilginç ve eğlenceli olan hangisi?” idi. Şahsi görüşüm; normal şarkılar, doğaçlama parçalar ve Echoes gibi aslında oldukça yapılandırılmış parçalar arasında bir denge olduğu yönünde. Ayrıca ben de bu döneme büyük bir sevgi besliyorum, o dönemki müzik şaşırtıcı derece çeşitlidir.
ο 2020 Eylül’ünde “Live at Roundhouse” konserinizi yayınladınız. 15 Ekim 1966’da Pink Floyd ile Roundhouse’un açılış partisinde çalmıştınız. Sanırım bu grubun debut performansıydı. Aradan geçen onlarca yılın ardından, uzun süredir canlı olarak çalınmayan Pink Floyd parçalarıyla orada sahnede olmak nasıl bir histi?
Sanırım, bir bakıma o konser, Pink Floyd’un ilk gerçek konseriydi. Bir anlaşma imzalamadan, menajer veya temsilci bulmadan çok önceydi. Aslında sadece bir menajer bulmak üzereydik ama bizim için mükemmel bir başlangıç oldu çünkü The International Times adlı bir gazetenin lansmanıydı, sanırım bunun Amerika’daki karşılığı, eğer hatırlarsanız, East Village Other gibi bir şey olurdu. Çalarken pek çok duygu arasında gidip geliyorum. Bu şarkılarla yeniden sahnede olmanın verdiği duyguyu tarif etmem çok zor. Bu nedenle, 2020 yılında, pandemi öncesi Mayıs 2019’da tüm biletleri tükenen Londra konserlerinde kaydettiğimiz ve o konserden görüntülerin yer aldığı Live at the Roundhouse adlı bir albüm çıkardık. 2 LP – 2 CD/DVD ve Blu-ray olarak yayınlandı. Ben buna “kalan son ikonik stüdyolardan biri” derdim. Miks için Abbey Road’a gittik. Zaman yolculuğu böyle bir şey sanırım. Bunu yaptığımız için gerçekten mutluyum.
ο Sanırım, bu grup ile turne yapana kadar, yarım asra yakın bir süredir görece küçük venue’lerde sahne almıyordunuz. Stadyum sahnelerinin, show’a sağladığı teknik katkıları gözardı edersek, stadyumlar yerine daha küçük venue’lerde daha küçük teknik setup ile çalıyor olmak nasıl bir his? Size ve gruba bir dinamizm kattı mı?
Belirgin şekilde dikkat çekici olan şey, daha küçük mekanlarda seyirciyle gerçekten ilişkili olmaktır. Elbette bir arenada veya stadyumda çalmak heyecan verici ancak bu eylemin asıl amacının bilet satın alan herkesi bağlamak olduğunu hatırlamakta fayda var. Daha küçük mekanlarda seyirciye daha yakın olma hissi özel bir duygu. Küçük bir mekânda grup ve seyirci arasında çok daha şeffaf bir ilişki vardır. Çünkü sahnenin bir ucunda insanlarla iletişim halindesiniz. Bunu yapmayı özlemiştim, tekrar 25 yaşındaki gibi hissettim. Sonunda diğer müzisyenleri görebildim ve hepimiz göz teması kurduk. Oditoryumun arkasını ve herkesin dinlediğini görebiliyordum. Büyük stadyum konserleri yapılacak olağanüstü şeylerdir ve size piroteknik (havai fişek gösterileri) ve geri kalanını yapma fırsatı verir. Ancak tüm bunlar görebileceğiniz bir izleyici kitlesi kadar ilgi çekici değildir. Bunun esas olarak, onların coşkusundan kaynaklandığını düşünüyorum. Normalde Pink Floyd turlarında, özel jet, limuzin ve geri kalan her şey vardı. Bunların hiçbirini özlemediğimi söylemeliyim. Ne yazık ki, seyahate çıktığım ilk gün tuvalette kaydım ve omzuma çarptım. Şimdi iyileşiyor ve ben eğleniyorum. Demek istediğim, otobüste oturup düşündüm, “Şu anda başka ne yapabilirdim?” ve bu [düşüncenin sonu] her zaman şu an olmak istediğim yere dönüyor.
Bu gönderiyi Instagram’da gör
ο Avrupa turnesinin ardından, projenin geleceğiyle ilgili bir planınız var mı? Nick Mason’s Saucerful Of Secrets ile bundan sonrasında ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Çalmayı seviyoruz ve bunu yapmaya devam etmek istiyoruz. Covid-19 nedeniyle yapamadığımız turnemizi tamamlamak için konserlere dönmeyi 3 yıldır bekliyoruz. Önümüzdeki dönemde daha fazla konserde dinleyicilerimizle buluşup turumuzu tamamlamayı planlıyoruz.
ο 6 Haziran’da gerçekleşecek İstanbul – Volkswagen Arena‘daki performansınız için oldukça heyecanlıyız. Türkiye’deki hayranlarınızı nasıl bir konser bekliyor? Siz bu performans için neler hissediyorsunuz?
Türkiye’deki dinleyicilerimizle buluşacağımız için çok heyecanlıyız ve Türkiye’nin turumuza dahil edilmesinden dolayı çok mutluyuz. Bu kadar uzun süre bekleyen herkese teşekkürler!
Photo Credit: Will Ireland