Zeynep TOKER
zeynep.toker@yellowbos.com
“Dört tarafı müzikle çevrili bir adada, eğlencesi Kendine Has festival” mottosuyla harekete geçen, Kendine Has Babylon Soundgarden öncesi, Kolektif İstanbul ile bir araya geldik. 25 Haziran Pazar günü festival sahnesinde olacak grup, “Uzun zamandır Soundgarden’da sahne almamıştık. Özledik, özleştik. Ama taahhüdümüz sabit; bugüne kadar attığınız tüm göbekleri unutturacak bir gün yaşayacağız.” dedi. Sahne üzerinde gerekli motivasyonu nasıl sağladıklarını sorduğumuzda; motivasyonu seyirciden aldıklarını söyleyen Kolektif İstanbul, “Performansın bir parçası da seyirci ve bu o kadar net bir durum ki geri dönüş almadığımız konserler kısa sürüyor. Biz seyirciyle anda kaldığımız için onlar da bizimle anda kalıyor.” diyerek grubun performansında seyircinin önemine dikkat çektiler.
ο Şu son dönemde hepimiz stres içerisinde ülkede olup bitenleri takip ediyoruz. Birçok insan için eğlenmek hem lüks hem de kendilerini ‘suçlu’ hissettikleri bir aktivite haline geldi. Bu konu hakkında siz ne düşünüyorsunuz?
Biz de çok farklı hissedemiyoruz elbette. Sonuçta toplumsal gerçeklerden kopuk hayatlarımız yok. Öyle ağır süreçlerden geçiyoruz ki bırakın eğlenmeyi kendi hayatlarımızla ilgilenmeyi bile neredeyse bencilce buluyoruz. Müzikal üretimin zayıfladığı aşikar. En azından biz zorlanıyoruz, yeni bir şeyler üretme motivasyonunu bulmak konusunda. Kimi günler konser fotoğraflarımızı bile paylaşamıyoruz, hatta kendi konserlerimize giderken ayaklarımız geri geri gidiyor. Ama ne olursa olsun günün sonunda sahneye çıkıp seyirciyle göz göze gelince, akıl almaz bir biçimde her şey değişiyor. Çünkü birbirimizin gözlerine bakarak şarkı söylemeye ihtiyacımız var.
ο Her şeye rağmen müziğe sarılmamız ve ondan güç alıp yeniden ayağa kalkmamız mümkün müdür sizce?
Müzik hayatın tartışmasız önemli bir parçası ve aslolan galiba hayata sarılmak. Bir şarkıyı dinleyerek ağlayabilir, başka birini dinlerken kalkıp göbek atabilirsiniz, kimisi sizi koşarken motive eder, kimisi çalışırken konsantre olmanızı sağlar, bazen sevgiliye söylenir aşkınızı anlatmak için, bazen bebeğinize, uykuya dalması için. Müziği hayatımızdan çıkaramayız. Hayata sarılınca müziğe de sarılırız.
Bu gönderiyi Instagram’da gör
ο Siz hem sahnede hem de müzik üretiminizde kendi içinizdeki motivasyonu ve tutkuyu nasıl sağlıyorsunuz?
Kolektif’in her anlamda beslendiği tek yer sahne. Motivasyonumuzu da gücümüzü de sadece sahneden alıyoruz. Sahnede ise bizi güçlendiren tek şey seyirciyle kurduğumuz bağ. Galiba temel motivasyonumuz da bu birliktelik. Müzikal üretim konusunda çok verimli bir grup olduğumuz da söylenemez. Hatta resmen tembeliz. Dijital dünyadaki varlığımız da oldukça zayıf aslında, takipçi rakamlarımız, etkileşimlerimiz de düşük. Ama asla düşmediğimiz bir yer var, o da sahne. Biz kesinlikle motivasyonumuzu seyircimizden, sahnede tek vücut olmamızdan alıyoruz. 2005’ten beri dünyanın çok farklı yerlerinde, çok farklı sahnelerde, hatta çok farklı bağlamlarda çalma şansımız oldu. Herkesin koltuklarından izlediği uluslararası sahnelerde ya da seyircinin yan yana ayakta olduğu gece kulüplerinde, meydan konserlerinde, küçük caz kulüplerinde, kimi zaman anaokullarında, mahalle aralarında, sokak şenliklerinde, Brezilya’da, Afrika’da, Irak’ta, Balkanlar ve Avrupa’nın neredeyse tamamında, aklımıza gelebilecek ya da gelmeyecek pek çok yerde çaldık. Dekor değişse de değişmeyen tek şey var, o da karşımızda her şeyi unutarak dans eden insanlar. Bizim motivasyonumuz da tutkumuz da bu galiba.
ο Sahneye ve seyirciye oldukça hakim, seyircinin anda kalmasını sağlayan bir ekipsiniz. Bunun püf noktası nedir?
Seyirciyle kurduğumuz bağın gerçekliği. Gerçek anlamda seyirciye muhtaç bir müzik yapıyoruz zaten. Karşıdan geri dönmesi gereken bir enerji bu. Yani bir oda orkestrası olsaydık, önümüzde notalar, yazılı düzenlemeler olsaydı müziğin içinde kaybolarak çalabilirdik. Seyirciyle göz göze gelmeden çalınabilecek, belki de zaten öyle çalınması gereken müzikler var. Ama bizim için bu mümkün değil. Seyirciyle hemhal olmadan yapabileceğimiz bir müzik değil. Kendi aramızda bir konserin değerlendirmesini yaparken her şeyden önce seyirciden bahsediyoruz. Yaşadığımız teknik problemler ya da sahnede yapılan hatalar, değişiklikler çok sonra geliyor. Performansın bir parçası da seyirci ve bu o kadar net bir durum ki geri dönüş almadığımız konserler kısa sürüyor. Biz seyirciyle anda kaldığımız için onlar da bizimle anda kalıyor yani genellikle. Bir de Richard faktörü var bu bağda. Asla “miş gibi” yapamayan bir adam. Hatta yapması gereken anlarda bile. Bazen protokol gereği sahnede söylenmesi ya da söylenmemesi gerekenlere bile uyamayan ve başımızı belaya sokan, seyircinin neredeyse tek tek gözünün içine bakan, sahneden inmeden bir konser bile tamamlayamamış bir müzisyen. Konserlerde seyirciyle konuşan da tabii ki o. Konser bitince aralarına girip insanlarla tanışan da mekanı en son terk eden de hep Richard oluyor. Onun bu samimiyeti de mutlaka seyirciye geçiyordur bir şekilde.
ο Yılın geri kalanında planlarınız arasında neler var? Sizi bu yaz bolca canlı canlı dinleyebilecek miyiz?
Bu yazı Türkiye’de geçirmeyeceğiz, o yüzden tüm ekibin kendi planları var. Sezon açılışıyla birlikte konserlere devam edeceğiz.
ο 25 Haziran Pazar günü Kendine Has Babylon Soundgarden kapsamında, Yapı Kredi bomontiada’da dinleyicinizle buluşacaksınız. Neler hissediyorsunuz? Müzikseverler nasıl bir deneyimin parçası olacaklar?
Uzun zamandır Soundgarden’da sahne almamıştık. Özledik, özleştik. Ama taahhüdümüz sabit; bugüne kadar attığınız tüm göbekleri unutturacak bir gün yaşayacağız.
Bilet almak için tıkla!