Ahmet Yatğın

Kit Martin ve Merve Erdem tarafından 2018 yılında kurulan alternatif ve indie müzik grubu Kit Sebastian ile harika bir söyleşi gerçekleştirdik. Dijital platformların bir yandan müziği demokratikleştirirken diğer yandan ödeme sistemlerindeki adaletsizleşmesinden; farklı dillerde şarkı yazmanın koşullarına kadar çok şey konuşuldu. Son albümlerindeki süreci ve onların deneyimlerini bizzat kendilerinden dinledik. Kit Martin, Türkçe şarkıların anlamlarını Merve’den öğrendiğini ve en kısa zamanda Türkçe’yi öğrenmek istediğinden bahsetti. Bu rüyası şarkıların sahibi Kit Sebastian, karşınızda!

Son albümünüz New Internationale sürecinden bahseder misiniz? Melodiler oldukça etkileyici!

Kit Martin: Turne boyunca çok sayıda şarkı yazdık, dolayısıyla beste süreci oldukça parçalıydı ve stüdyoda bir araya getirildi. Ancak vokal melodileri, Fransa’nın kırsalında bir yansıma döneminde kaydedildi. Sanırım bu albümde iki farklı ruh hali var.

Merve Erdem: Bununla birlikte kayıt ve miksaj sürecinde çok çalıştık. Bazen bir parçanın vokallerindeki doğru doygunluk seviyesini veya miksaj sırasında doğru davul sesini bulmak için saatlerce ekipmanla uğraştığımız oluyordu. Spontane olmak ve mükemmeliyet takıntısını dengelemek, süreç boyunca bizim için kilit nokta oldu.

Kadebostany grubunu bırakarak solo bir sanatçı olma yolculuğunuz nasıl geçti?

Kit: Henüz Türkçe şarkıların anlamını öğrenme fırsatım olmadı! Merve bana genellikle şarkıların İngilizce çevirilerini gönderiyor veya ne hakkında olduklarını açıklıyor. Umarım bir gün öğrenebilirim.

‘SİNEMA EN BÜYÜK KAYNAKLARIMIZDAN BİRİ’

Çok dilli şarkılar yaratırken herhangi bir zorlukla karşılaşıyor musunuz? İngilizce şarkılar üretmek sizin için daha mı rahat? Yoksa dil bariyerlerini çok düşünmeyip daha çok duyguya mı odaklanıyorsunuz?

Merve: Şarkı yazarken dil genellikle ilk önceliğimiz olmuyor. Bir şarkının temeli oluşturulduktan sonra bir dil, diğerine göre daha uygun hissediliyorsa onunla devam ediyoruz. Başlangıçta, bir dilin duygusallığından çok müzikalitesine odaklanıyoruz. Türkiye’de büyüdüğüm için Türkçe yazmak benim için daha kolay; çünkü Türkçe ile daha ince ve daha ifade dolu olabiliyorum. Ancak İngilizce ve İtalyanca yazmanın yaratıcı sürecini de çok seviyorum.

Şarkılarınız rüyalardan çıkmış gibi görünüyor. Peki sizi müzik yaratmaya iten ana ilham kaynaklarınız neler?

Merve: Bu harika bir iltifat—teşekkür ederim! Dünyanın dört bir yanındaki müziğe derin bir sevgi besliyoruz ve ses ile görselliği birbiriyle bağlantılı görüyoruz. Sinema, en büyük ilham kaynaklarımızdan biri. Ayrıca belli bir düzeyde rahatsızlık—ister duygusal ister ekonomik olsun—bizi yaratmaya itiyor. Hayat iyi gittiğinde, sadece var olmaktan daha fazla memnun oluyorsunuz ve yaratma isteği azalıyor.

Müzik tarzınız oldukça eklektik; caz, psikedelik pop, Brezilya ve Türk müziği gibi farklı türleri harmanlıyorsunuz. Sizin için vazgeçilmez enstrümanlar veya teknikler neler?

Kit: Müziklerimize mümkün olduğu kadar fazla enstrüman ve teknik eklemeye çalışıyoruz. Stüdyoda kullandığımız bazı sıkıcı ama etkili teknikler var, örneğin yaylı reverb, valf doygunluğu ve birden fazla enstrümanı bir kaset kanalına kaydedip miksaj yapmak. Enstrümanlara gelince, Farfisa org bizim için vazgeçilmezdir. Hem agresif hem de nazik tınlayabilen çok ifadeli bir enstrüman. 1960’larda üretim maliyeti düşük olduğu için sesini Londra’dan Etiyopya’ya kadar her yerde duyabilirsiniz; bu yüzden hâlâ müzikal bir klişeye dönüşmemiş durumda.

Londra, Fransa ve İstanbul. Bu şehirler adeta birer tarih kitabı. Şehirlerin müziğinizi etkilediğini düşünüyor musunuz? Yoksa sizin için sadece birer şehir mi?

Kit: Mekânlar, her müzisyen için çok önemli olmalı. Şahsen, bu albümü yazmaya başlamadan önce İstanbul’a hiç gitmemiştim ve kesinlikle hem dolaylı hem de doğrudan bir şekilde müziği etkiledi. Özellikle müzik mağazalarını ziyaret ettiğimizde ve yalnızca Türkiye’de bulabileceğimiz enstrümanlar satın aldığımızda. Kırsal Fransa benim için hâlâ en önemli yer ve müzikle ayrılmaz bir şekilde bağlantılı. Nasıl açıklayacağımı bilemiyorum.

Merve: Her şehir, müziği duyma ve takdir etme şeklinizi değiştirir. Bir şehirde veya ülkede derin bir yankı uyandıran bir tür, başka bir yerde garip gelebilir. Bir keresinde Fas’ta bir ay geçirdim ve Gnawa müziğine hayran kaldım, ancak Londra’ya döndüğümde artık aynı hissi vermedi. Bu yüzden sadece bu üç şehir değil, deneyimlediğimiz her yer, nasıl yazdığımızı ve ürettiğimizi şekillendiriyor; ayrıca parçalarımızın temalarını da etkiliyor.

‘DİJİTALLEŞME MÜZİKAL TÜRLERİ DEMOKRATİKLEŞTİRDİ’

Dijital müzik platformlarının yükselişiyle müziğiniz daha geniş bir kitleye ulaşıyor. Bu yeni çağ hakkında ne düşünüyorsunuz ve dijitalleşme müziğinizi nasıl etkiledi?

Kit: Bu konu hakkında konuşmak zor, çünkü neredeyse tüm sanatçılar için streaming platformlarındaki ödeme modeli adeta suçla eşdeğer. Ancak bizim gibi bir türe tam olarak uymayan müzik yapan sanatçılar için streaming yöntemi, müziğimizi 20 yıl önce müzikal konfor alanlarından çıkmayacak bir dinleyici kitlesine tanıttı. Eskiden bir albüm satın almak için zor kazanılmış paralarını harcamaları gerekirdi. Dolayısıyla dijitalleşme, müzikal türleri demokratikleştirdi ve daha çoğulcu bir müzik sahnesi yarattı diyebiliriz.

Canlı performanslarınızda izleyiciye ne sunmayı hedefliyorsunuz? İstanbul’daki yaklaşan konserinizde izleyiciler neler bekleyebilir?

Baştan sona eğlenceli ve sürükleyici bir performans oluşturmak için gerçekten çabalıyoruz. Şarkıların duygularını tamamen keşfetmeye çalışıyoruz. Performanslarımızda mizah, acı, romantizm, karanlık ve bir parti atmosferi bir arada bulunuyor. Seyirciyle etkileşim kurmayı da çok seviyoruz.