Ahmet YATĞIN

Daha koyu tonların yer aldığı yeni albüm Violet Drive ile işlerini daha ileriye taşıyan elektronik müzik grubu Kerala Dust, röportajımızda müzik tutkunlarını heyecanlandıracak önemli açıklamalarda bulundu. Zorlu PSM’de seyircilerini neler bekliyordu? Yeni albüm de nerden çıkmıştı? Dinleyicisini neden ulumaya teşvik ediyordu? Yapay zekadan endişleniyor muydu? Tatmin edici yanıtlarıyla birlikte ortalığı biraz karıştıracağa benziyor. Özellikle anşete bakacak olursanız ve de özellikle Türkiye’nin içinde bulunduğu politik atmosferin içinde yaşayan biriyseniz hemen politik reflekslerinize sarılıp bir kutuba doğru kendinizi çekebilirsiniz. Oysa grubun vokali olan Edmun Kenny, politikacıların beceriksizliğini müzisyenler sırtlanmak zorunda değil demek istiyor. Ona göre müzik, insanların fikirlerini daha incelikli ve sessiz yollarla büyük bir siyasi açıklama yapmadan değiştirebilir.

Bu yüzden politik atmosferin yıkıcı fırtınasını bir kenara bırakıp müziğin tadını çıkarmak isteyenleri söyleşimizi, yeni albümden Pulse VI şarkısı eşliğinde okumanızı, zaman zaman içinizden gelen uluma isteğine ise karşı koymamanızı tavsiye ediyorum. Öyleyse hemen sorulara geçelim.

ο Yeni yayınlanan albümünüz Violet Drivenasıl ortaya çıktı?

Albüme sadece davulların kaydıyla başladık ve bunun üzerine her şeyi inşa ettik. Bu bizim için çok yeni bir süreçti, önceki albümlere göre büyük bir fark. Ayrıca üretime başlamadan önce pek çok eski film izledik ve bence bu filmlerin çoğunda bizi Violet Drive‘ın oluştuğu yöne götüren belirli bir ton, his ve ruh hali vardı.

ο Uluma kelimesini Pulse VI şarkısında çokça duyuyoruz, bu kelimenin bir hikayesi var mı?

Sanırım bir tür salıverme hali gibi. Bence özellikle dans ve kulüp müziğinin içinde yer buluyor. Her zaman normal hayatla ve işinle ilgili serbest bırakmak istediğin şeyler vardır, sonrasında bir yerlere müzik dinlemeye gidersin ve içinde bir şekilde birikmiş olan tüm o şeyleri uluma fikriyle bir anda salıverirsin. Yani belirli olumsuz duygulara sahip olmak ve sonra onları çok hızlı bir şekilde serbest bırakmak gibi bir fikir. Anlık bir vahşilik. 

ο Son İstanbul deneyiminiz nasıldı? Bu defa seyircilerinizi İstanbul’da neler bekliyor olacak?

Türkiye’yi ve insanları genel olarak seviyoruz. Bizi her zaman dikkatle dinliyorlar. İnsanlar dinledikleri müzikten gerçekten heyecan duyuyor ve gerçekten müziğe değer veriyorlar. Havaalanında bile insanlar müzisyenlere değer veriyor, gitarları uçağa almamıza izin veriyorlar. Türk mutfağı da öyle. Berlin’de çok zaman geçiriyoruz, orada da Türk nüfusu var ve sanırım Türk kültürünü diğer kültürlerden daha çok anlıyoruz. Türkiye’ye gitmek ve çalmak bizim için her zaman özel bir şey, harika hayranlarımız var.  Bu sefer Zorlu’da çalacağımız ve aynı zamanda ilk kez davulları ve yeni bir ışık şovu getireceğimiz için gerçekten heyecanlıyız. Şu anda turneye çıktığımız yepyeni bir şovumuz var. Ayrıca konser turunun Avrupa’daki son buluşması İstanbul’da olacak. Bu şov üzerinde yaklaşık üç aydır çalışıyoruz ve bunu İstanbullu seyirciye çalacağımız için gerçekten heyecanlıyız çünkü bu bizim için çok yeni bir gösteri ama çok başarılı olduğunu hissediyoruz.

ο Sizce bizim çağımız da Beethoven gibi büyük müzisyenler çıkaracak mı? Yoksa o geride mi kaldı?

Bence bu farklı bir şey. Sanırım o zamanlar o alanda çalışan çok az insan vardı ve o döneme bir tür nostaljiyle bakmak kolay oluyor. Ama geriye dönüp bakınca Beethoven her zaman sarayda kral için çalışıyordu ve o zamanlar bestecilerin oldukça zor hayatları vardı, bu pek kolay değil. Bence Beethoven kadar harika müzisyenler her zaman var olmuştur ama geriye dönüp baktığımızda daima tek bir seçim yaparız. Sadece bir kişiyi seçebiliriz, kendisi o kadar mükemmeldi. Şimdilerde geçen yüzyıla dönüp bakarsak Beatles’ı seçebiliriz. 2000’lerde bu ne olurdu emin değilim ama şimdi her zamankinden daha fazla müzik var. Herkes yeni single’ını Spotify’a yükleyebilir. Bu açıdan bakınca zor ama bence kolektif olarak yaratım açısından müzik hiç bu kadar iyi bir noktada olmamıştı. Zor zamanların harika müzisyenler yaratıp yaratmadığı konusunda, işlerin zor olmasının sanatsal mücadelede bir şekilde işe yaradığını düşünüyorum, bu zor olan şey ne olursa olsun, hayatınızdan birini kaybetmek, mali sıkıntı veya dünyanın kötü bir halde olması gibi. Bir müzisyen olarak zorluklardan beslenmeniz gerektiğini düşünüyorum. Frida Kahlo’nun söylediği gibi “Kırık kalbi al ve sanata dönüştür.”

ο Bir yapay zeka devrimi yaşanıyor ve müziklerinizden beslenen yapay zekalar her an yeni bir müzik yapabilir. Bu durumu nasıl görüyorsunuz? 

Otobüste durmadan bundan konuşuyoruz. Bu büyük bir konu. Herkes gibi biz de bu yapay zeka devriminin yavaş yavaş gelişmesini izliyoruz. Şu anda imkansız bir soru olduğunu düşünüyorum. Son zamanlarda biraz ChatGPT kullanıyorum, onun bana biraz şiir yazmasını sağlamaya çalıştım ve bundan etkilenmedim. Şiir yazabilir fakat sizi okuduğunuz en güzel şiir kadar sarsamaz ya da dünya hakkında farklı düşündüremez. ChatGPT güzel bir cümle derlemesi sadece, çok daha iyi olacağını düşünüyorum. İnsanların ve makinelerin giderek daha fazla birlikte çalıştığı ayrıca müzisyenlerin ve makinelerin de giderek daha fazla birlikte çalıştığı melez bir geleceğe gideceğimizi düşünüyorum. Eğer makineleri kullanmaya başlarsanız, örneğin düşünce sürecinizi farklı şekillerde öğrenebilir, bir synthesizer kullanıyor olun, makine size üretim öğeleri önermeye başlar. Gelecekte makine sanatı ve insan sanatının bir arada var olacağı konusunda oldukça iyimserim şu an. Bence insanlar makine sanatları konserlerine gitmeye başlayacak ve insanlardan “Gidip makine sanatını görmek istemiyorum, sadece insan sanatını seviyorum” gibi olumsuz tepkiler gelecek. Büyük bir tartışma konusu olacak ama nereye varacağını görmek için heyecanlıyım. 

ο Üretme motivasyonunuz nedir?

Dünyaya bir tepki benim için. Bazen dünyayı anlamlandırmak için zorlandığımı düşünüyorum, çocukken ülke dışına taşınırdık ve geriye dönüp baktığımda bence bir çocuk olarak bu soğuk deneyimi olduğu gibi işlemek oldukça kafa karıştırıcı bir şeydi. Müzik benim kaçış yerim, stüdyoda kimsenin giremeyeceği ve etki edemeyeceği küçük bir fanus yarattım ve orada sadece ben yaşıyorum. Dünyayı görme biçimime göre müzik yapıp sonra bunu diğer insanlara aktarabileceğimi hissediyorum. Müzik yapma sürecim çok değişti. Eskiden gece kulüplerine çok gider ve sonra eve gelir, uyumaz ve sadece müzik yapardım ve bu benim için gerçekten işe yarardı. Artık günde iki kez transandantal meditasyon yapıyorum ve çokça okuyorum, gece kulüplerine gitmekten farklı şeyler yapıyorum. Tüm bunlar dünyanın bir yerinden bir şeyler çekip kendi içime almak ve sonra bunları bir blender gibi karıştırmakla ilgili, yani bir smoothie yapıp o anda önemli hissettiren ne varsa onu bir şekilde ortaya çıkarıyorum. 

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

Kerala Dust (@keraladust)’in paylaştığı bir gönderi

ο Kariyerinizdeki en sevdiğiniz şarkı hangisi?

Bu çok değişiyor. Uzunca bir zaman Maria adında bir şarkıydı çünkü birisine karşı hissettiğim duyguları sözlere döktüğüm ilk şarkıydı ama bu artık oldukça eski bir şarkı. Bu kayıtta, Violent Drive’da da bunu başardığımı hissediyorum. Şu anda muhtemelen yeni albümden Still There adlı şarkı diyebilirim, dürüst olmak gerekirse, her yeni şarkı yazdığımda bu benim yeni favori şarkım oluyor çünkü içimden gelen taze şey bu oluyor. Yani favori şarkım yazıp bitirdiğim son şarkı olacak her zaman.

ο Peki Kerala Dust ismi nereden geldi?

Gerçekten çok basit aslında. Himalayalar’da üç aydır müzik dersi veriyordum ve orada Hindistan Keralalı bir doktorla tanıştım. Bana Kerala’dan bahsettiğinde Kerala’nın kulağa gerçekten güzel bir kelime gibi geldiğini düşündüm ve dokuz ay sonra üzerinde çalıştığım bu müzik projesi için bir isim bulmam gerektiğinde sırf kulağa hoş geldiğini düşündüğüm için bu ismi kullandım.

ο Sizce müzisyenin topluma karşı politik bir sorumluluğu var mı?

Çok güzel bir soru. Müzisyenlerin siyasi açıklama yapma gibi bir sorumlulukları olduğunu düşünmüyorum. Bence sanat, insanların bilincini ve dünya algısını daha soyut ve incelikli bir şekilde şekillendirebilir, müzik ilk seçenek olarak politik açıklamalar yapmak zorunda değil. Ama politik müziğin var olmasının ve insanların müzikte politik inanç ve bir ifade biçimi bulmasının da önemli olduğunu düşünüyorum. Bence harika bir politik müzik var. Politik olduğu için müziğin harika olup olmadığından emin değilim, buna bazı tür öfkeli müzikleri de, İngiliz Fat White Family, Amerikalı Swans ve hayranı olduğum, eskilerden Sex Pistol grubunu da sayabiliriz. Radiohead de bazen oldukça politik olabiliyor. Bence Radiohead iyi bir örnek çünkü Radiohead’in Hail To The Thief şarkısını şimdi dinlerseniz parçanın çoğu Irak savaşı karşıtı gibi olsa da ilk dinlediğinizde içinde “Bu Irak savaşı hakkında ve Irak savaşına karşı olmakla ilgili” dedirten hiçbir şey yokmuş gibi hissediyorsunuz. Çünkü Tom York albümün çıkışı sırasında bunların çoğunun Irak savaşıyla ilgili olduğunu söylediği röportajlar veriyordu. Bu yüzden çoğu zaman politik ifadelerin çoğunun albümün kendisinden ziyade müzisyenlerin yarattığı bağlamdan geldiğini düşünüyorum. Hail To The Thief’in kendi içinde %100 politik olduğunu düşünmüyorum, Radiohead’in daha sonradan kazandırdığı bağlam onu çok politik bir albüm yapıyor. Müziğin birçok insanı gerçekten etkilemesi ve aynı zamanda kendi içinde çok politik olması da zor ama müzisyenler bağlam yarattığında bence bu daha kolay oluyor. Ayrıca politik açıklamalar yapmanın müzisyenlerin işi olduğunu düşünmüyorum, bundan oldukça eminim. Bence müzik insanların fikirlerini daha incelikli ve sessiz yollarla büyük bir siyasi açıklama yapmadan değiştirebilir, bu müzisyenlerin işi değil.