Zeynep TOKER
zeynep.toker@yellowbos.com
Gitarı ve şarkı sözleriyle dinleyicilerini bambaşka bir dünyaya götüren Kalben ile 29 Eylül Perşembe akşamı Babylon‘da gerçekleştireceği konser öncesi bir araya geldik. İstanbul Caz Festivali kapsamında ilk Harbiye konseri gerçekleştiren Kalben, konsere gelenler için: “Harbiye’yi de kalbimi doldurdukları gibi dolduran dinleyenlerimize kocaman sarılıyorum.” dedi. Önümüzdeki süreçte planları arasında neler olduğunu sorduğumuzda ise; “Kenarda bekleyen şarkıların prodüksiyonlarına başladım.” diyen sanatçı, 2023’ün ilk klibini de bu sene bitmeden çekeğini söyledi. Çok daha fazlası röportajımızda seni bekliyor!
ο Son albümünüz Eski Dünya’nın Yangını’nı bu yıl içerisinde yayınladınız. Albümle aynı adı taşıyan konserinizi İstanbul Caz Festivali kapsamında gerçekleştirdiniz. Bu sizin ilk Harbiye konserinizdi. Harbiye müzisyenler için oldukça önemli bir sahne. Sizin için nasıl geçti? O sahnede olmak size neler hissettirdi?
Bundan otuz sene önce Harbiye’de çalmanın bambaşka bir anlamı vardı. Televizyonun, radyonun başında oturup o sahnede ışıldayan yıldızları izlerken mekanın tarihinden, havasından ve İstanbul’la olan ilişkisinden etkilenirdim. Ben o zamanın Harbiye’ye yüklediği özel anlamla büyüdüm. Müziğini ve karakterini ortaya koymuş sanatçıların Odeon’uydu Harbiye ve orda çaldığında olmuşsun demekti. Bugünün anlamlarıyla değil, o günün anlamlarıyla hareket ettiğim nadir mekandan biri… 5. albümümle ve romanımla orada olmak, bunca senedir biriktirdiğim sanatçı dostlarla sahne kurmak, yolun başından beri yanımda olan IKSV ailesinin de kutlamanın parçası haline gelmesi… Bunlar harika şeyler. Hiç ara vermeden akan üç saatin içinde zamanda yolculuk ettik beraber. Konserden sonra karşılaştığımızda bana söylenen müthiş sözleri de kalbimde saklıyorum. Herkeste duygular, anılar ve hayaller arasında bir yolculuk hissi bırakmışız. Rüya demişti kostümlerimden birini tasarlayan canım Niyazi Erdoğan… Sahnemizi tasarlayan Ahmet Rüstem Ekici ve Hakan Sorar’a, varlığına hayran olduğum Cakemosq’a, sahne üstünde ve mutfakta benimle yürüyen herkese ama en çok Harbiye’yi de kalbimi doldurdukları gibi dolduran dinleyenlerimize kocaman sarılıyorum.
Bu gönderiyi Instagram’da gör
ο Dinleyicilerinize farklı bir konser deneyimi yaşattınız. Kostümler, sahne şovu… Bunların devamı gelecek mi yoksa İstanbul Caz Festivali’ne mi özeldi?
Öyle bir sahne ve prodüksiyon bütçemiz olduğunda yapabileceklerimizi görmek açısından çok keyifliydi. Öte yandan ben amfilerin, kabloların, kulis odalarının bile zor bulunduğu bir memlekette turneliyorum ve de bazen gitarımla şarkı söylemenin ötesinde çalamayacağım ancak yine de buluşmaktan delice haz alacağım yerlerde dolaşıyorum. Kendi yapımcım, kreatif direktörüm ve finansörüm olarak elimden gelenin çok daha fazlasını var ettiğimi ve güzel insanlarla emek ve ekmek bölüştüğümü görmek umutlandırıyor. Dilerim daha niceleri olsun…
ο Albümün, aynı zamanda kitabın hazırlık yolculuğu nasıl ilerledi peki? Bu süreçte inişler çıkışlar, bir sürü şey gelmiştir başınıza. Tüm bunları idare etmek ve her şekilde üretime odaklanmayı nasıl başardınız?
Ne zarif bir soru. Romanın kökleri, şahsi olanın ve olmayanın birleşerek heykelleşmesine ve heykelin parçalanarak evrene dağılmasına dayanıyordu. Sakladığım, saklandığım şeylerle sevişerek anlaşmayı öğrenmemi gerektiriyor, beni beceriksizleştirdiği kadar güçlendiriyor, kendime nasıl saldırdığımı göstererek en büyük düşmanım olduğumu işaret ediyor ve tüm bunlardan kurtulmam için el veriyordu. Romanın albümü de bu sürecin içinde beni hafifleten, bana umutsuz ve karanlık zamanlarda bile müziğin varlığı yoluyla dostluk eden bir hediye oldu. İki eseri birlikte deneyim edenler de ayrı ayrı deneyim edenler de yahut birinden birini seçip tüketenler de harika mesajları, mektupları ve hediyeleriyle bana olan biten her şeyin ‘iyi ki’liğini gösterdiler. Süreçte onca hastalığa, ölüme, açlığa, işsizliğe bir de meslektaşlarımızın devlet politikaları sebebiyle giderek yalnız ve değersiz hissetmeleri sonucu intihar ettikleri gerçeği eklendi. Benim acıyla baş etme makinem bir hikayeci hatıra makinesi. Hikayeler ve hatıralar var etmezsem yaşayamam. Ölmemek adına da ürettiğimden sanırım mecburdum da.
Bu gönderiyi Instagram’da gör
ο Her zaman diğer insanlara ilham olmaya, onlara yol göstermeye, hikayelerinizle, tecrübelerinizle onların yanında olmaya çalışıyorsunuz. Bunu bir görev gibi tabii ki yapmıyorsunuz ama bu bilinç nasıl oluştu? Günümüzde ‘diğerlerinin’ nasıl hissettiğini umursayan insan sayısı ne yazık ki çok az.
Ben günümüzle pek haşır neşir olmuyorum. Çocukları tecavüzcüleriyle evlendiren, meslek sahibi olmak için senelerini adamış insanları aç bırakıp eğitimsiz akrabalarını kayıran, kadın katillerini serbest bırakan, sınıfa ve inanca dayalı ayrımcılığı ayyuka çıkaran, cinsiyete ve kimliğe dayalı nefret suçlarını körükleyen resmi kurumlar ve kanun yapıcılar bana ilham vermiyor, acı veriyor. Birlikte yaşadığım milyonlarca insana bakıp gördüğüm şey “onlar” ya da “ötekiler” ya da “diğerleri” değil. Başka ülkelerde de insanları kendimden öteki, diğer ya da başka hissetmiyorum. Hepimizin özü bir. Hepimiz yaşamak, sevmek, sevilmek ve değer görmek istiyoruz. Hepimiz ölmekten korkuyoruz. En akıllımız bile çok aptalca işlere kalkışabiliyor ve en aptalımız inanılmaz zekice laflar edebiliyor. İnsanız işte bizler. Birbirimize bu kadar korkak, nefret ve öfke dolu, saldırgan olmamızın her ne sebebi varsa dünyanın 100 ailesini daha zengin etmek için… Biz de tüm bu numaraları yiyoruz. Onlar giderek zenginleşirken dünyanın iklimleri kriz içinde, doğal kaynaklar tükenmekte, her ülkede türlü savaşa süregelen bir örnek bulmamız mümkün ve kitleler mutsuz. İnsanın güzelliğine inanıyorum ben. Şiirine, türküsüne, ağıtına, duasına, felsefesine, kültürüne, bilimine… İnanıyorum. İnanmakla alakalı sanırım o bağlılığı kurabilmek.
ο Kalben deyince aklıma özgürlük, ses çıkarış, hakkını arama gibi şeyler geliyor. Tüm bunlar, özellikle de özgürlük kavramı sizin için ne ifade ediyor?
Özgürlüğün hayır diyebilmekle, sınır çizebilmekle alakasını yeni keşfediyorum. Yirmili yaşlarımda sınırsız olmak, tüm deneyimlere açık yaşamak, plansızlık, avarelik ve isyankarlık özgürlük sanıyordum. İyi ki de öyle takılmışım. Şimdi karakterimden ödün vermeme, başkalarını tatmin etmek için yalakalık yapmama, beni sevmeyen insanlarla evler kurup yıkmama, herhangi bir şiddet türünü kabul etmeme imkan yok. Şahsını ve şahsiyetine dair kararlarını başkalarının eline bırakan, güvenmenin ne demek olduğunu bilmediği için enayi gibi tüm hediyelerini dağıtan ve kendini bir aşkta, zenginlikte, kariyerde vs. arayan birinden bu insana evriliyor olduğumu görmek enfes.
ο Bir müzisyen olarak içerisinde bulunduğunuz bu süreç, yasaklar, kısıtlamalar size nasıl hissettiriyor? Tüm bu karanlıkla savaşmak için ne yapıyorsunuz? Nasıl başa çıkıyorsunuz?
Bazen kaçasım geliyor. Adımı da evimi de geride bırakıp kadınların çıplak, adamların yakışıklı olduğu bir memleketin yazına gidesim ve orada bir kafede oturup günlerin geçişini seyredesim geliyor. Ancak ben bir asker ve öğretmenin sevişmesinden doğdum. Memlekete dair hayallerimi, burada tanıştığım bunca güzel insanın hayallerini bırakıp da temelli gidemem. O hayallere odaklandığımda hafifliyor ağrısı melankolik ülkemin. Ses çıkarmak, hayır demek, meydanlarda haykırmak, yazmak, anlatmak, şarkısını yapmak zorundayım. Bu yollarda buluştuğum insanları seviyorum çünkü.
ο Sosyal medyada ya da röportajlarda kendinizi uzun uzun anlatıyor, hissettiklerinizi, düşüncelerinizi aktarıyorsunuz. Peki bunları yaparken anlaşılmamaktan ya da yanlış anlaşılmaktan korktunuz mu?
Korkuyla hareket ettiğim her durumda kendimi durdurup tespitini yapar ve de yeniden harekete geçmek için başa dönerim. Korku bana öfkeyi, nefreti, şahsiyetsizliği, sevgisizliği ve hapishaneyi hatırlatıyor. Korku içinde büyüdüm ve yaşadım senelerce. O korkudan kaçıyorum sandıkça o korkunun daha da derinlerine saplandım. Sonra yaşamayı çok sevdiğim için ölmekten korktuğum, sevmek ve sevilmek istediğim için yalnızlıktan korktuğum, elalem ne der diye korktuğum tüm durumları tek tek yazdım, irdeledim. Temel 6-7 korkunun etrafında dönüp duran pervane gibi yaşamaktansa korktuğumu kabul etmek, anlamak harika oldu benim için. Bir de sosyal medyada davullu zurnalı aylarca süren linçler, sağda solda yazılan ve rahmetli anneme kadar nefret kusan küfürler, yorumlar çok işe yaradılar. Sağ olun nefret takımı! Nefret edilen olabilmek ne özgürlükmüş. Kendi fikrini, argümanını, tahayyülünü masaya koyabiliyorsun nefret edilmekten korkmadığında. Herkes beni sevsin, herkes beni anlasın diye cici cici ortalarda dolaşmam zaten imkansız.
ο 29 Eylül akşamı Babylon sahnesinde olacaksınız neler hissediyorsunuz?
Babylon, hayatımın sahnelerinden. Eski Babylon’da Demonation Fest’e koşa koşa geldiğim 2015 akşamını hala dün gibi hatırlıyorum.
ο Geceye özel sürprizler var mı? Nasıl bir setlist hazırladınız?
Her konserde dinleyici, mekan, saat, hava ve ülke/dünya gündemi gibi değişkenlere bağlı olarak bir sürü sürpriz doğuyor. Ben o sürprizlerden besleniyorum. Belki bir gün ateş saçan makineler, şampanya fışkırtan hortumlarıyla dolaşan çıplak erkekler, gökten yağan altın parçaları falan da olur sahnemizde… Şimdilik aşkla yazdığım ve icra ettiğim şarkılar, müthiş sanatçıların tasarladığı bir sahne, müzisyen dostlarım ve bizim için oraya gelen harika insanlar ile var ettiğimiz eşsiz hatıralarımız var.
ο Konserlerinizin güzel geçmesi için öncesinde yerine getirdiğiniz bir toteminiz vs. var mı?
Konser günlerinde telefon konuşmalarından imtina etmeyi öğrendim yaşım ilerledikçe. Buna stres ve sorundan uzak durma totemi diyebiliriz.
ο Önümüzdeki süreçte dinleyicilerinizi neler bekliyor? Yıl bitmeden birkaç parça daha dinleme şansımız olacak mı?
Ocak 2022’de doğum günümde 13 özgün şarkı ve roman yayınladım. Bunun tadına varmaya devam etmek istiyorum. Albümden bir şarkıya klip geliyor, Taksi‘ye Disko Tarantula remix yaptı, plağımız yeni yıl hediyesi olarak hazırlanmakta. Değerli bir söz yazarının hatıra albümünde mis gibi bir şarkı yorumladım. Kenarda bekleyen şarkıların prodüksiyonlarına başladım. 2023’ün ilk klibini de çekeceğiz bu sene bitmeden. Turne ve yollar da beni bekler.