Çağatay YILMAZ

Amerikalı şarkıcı, söz yazarı ve müzisyen John Grant’in hayatı boyunca yaşadığı kimlik sorunları, baskılarla mücadelesi ve kendini bulması kendine özgü bir kara mizah sosuyla tüm parçalarında hissediliyor. Geniş repertuvarını etkileyici bir durulukla sunmayı başaran John Grant, 24 Mart’ta Zorlu PSM’de olacak. Öncesinde kendisini bir bilgisayar ekranında buldum ve biraz sohbet ettik.

ο Şarkılarınızda hayatınıza dair detayları duyuyoruz, gittiğiniz yerler, aile konuşmaları… Boy From Michigan’daki birçok şarkı da böyleydi. Anıları, hayatınızı sanata çevirmek nasıl bir his?

Evdeki bir odayı düzenlemek gibi. Seni iyi hissettiren şeyleri bir araya toplarsın, bazı şeyleri iyi hatırlamasan da atmak istemezsin. Şarkıları yazarken de böyle oluyor. Bazı anıları hatırlamak çok iyi hissettiriyor, bazıları pek rahat hissettirmese de yerini buluyor, bazılarını da hatırlamakta zorlanıyorum. Sanat evimi düzenliyormuşum gibi. Mantıklı geldi mi? (gülüyor)

ο Elbette, bana farklı gelen kısmı bir yandan da kendinizi dünyaya açmanız…

Başkalarının ne düşündüğünü umursamamaya çalışıyorum, stüdyoya giderken aklımda bu olmuyor. İnsanların ne düşündüğünü de kontrol edemiyorum. Beğensinler istiyorum tabii, herkes nefret etmiyor neyse ki. İntihara sürüklenirdim yoksa.

ο Bir şeyler yaşıyorsunuz, hissediyorsunuz ve ortaya bir şey çıkıyor. Sonra dünyanın öbür ucundan biri bile bunları dinliyor, hisleriniz ortak hale geliyor. İyi hissettiriyordur herhalde.

Evet, bütün hayatım boyunca böyleydi. Herkes için böyledir sanırım. Televizyonda birilerini görüyoruz, sokakta birilerini görüyoruz ve bir bağ kuruyoruz. Hiç önemsemeyeceğinizi düşündüğünüz biri bir anda hayatınızı değiştirebilir. Zor bir günde birinin gülümsemesi bütün günü farklılaştırır. Korkutucu, dünya zor bir yer ama harika insanlar da var. Kötümser olduğumu söylerler ama iyimserim. Denemeye devam ediyorum.

 ο Müzik hayatınız boyunca farklı türlerde çalıştınız. Bilinçli miydi, hayatınızdan etkilendi diyebilir miyiz? Favori bir tarzınız var mı?

Synth’leri sevdiğim kesin. Blade Runner’dan beri büyük aşkım. Farklı türler dediğin de bunu aramamdı aslında, şarkı yazarlığımı farklı enstrümanlarla bir araya getirip kendime özgü bir yelpaze üretmeye çalışıyorum. Elektronik müzik yapmak kolay zannediliyor ama farklı, derinlikli bir şey üretmek için çalışmak lazım. Kendi sesini bulmak zor. Belki kendimle olan derdim müziğe yansıyordur hakikaten.

ο Müzisyen olmaya karar verdiğiniz bir an var mı?

80’lerde, çok gençken müzik yapmak istedim ama kendimi göstermeye korkuyordum. Ailemin çok etkisi oldu, müzik yapacaksam kilise müziği yapmalıydım. Bunu istemedim tabii. Zor oldu, yapmak istediklerim için ailemden ayrılmam gerekti. Onlara kalsa rahip olurdum, bana uygun değildi işte… Müzisyenliğimin başında çok alkol gerekti yani! Şimdi gerekmiyor neyse ki.

ο Sizi 24 Mart’ta Zorlu PSM’de göreceğiz. Sahnede bizi neler bekliyor?

Bolca synth, piyano ve başka şeyler. Eski parçalardan bolca çalacağım, yeni albümden de olacak elbette. Bence iyi olacak. Biraz Türkçe biliyorum, belki yeni kelimeler de öğrenirim.