Zeynep TOKER
zeynep.toker@yellowbos.com
Piyanist, şarkıcı, besteci, aranjör, yazar, ve mimar… Birçok alanda deneyim sahibi olan Esra Üçcan, tüm bu ilgi alanları için “Hepsinin ilk ortak noktası hayal gücüdür.” diyor. Yaptığı her şeyin birbirinden etkilendiğini söyleyen Üçcan, bütün yaptıklarının arasında fark yaratacak kadar yetenekli olduğuna inandığı sanat dalının müzik olduğunu dile getiriyor. Yakın zamanda bir albüm çalışmasıyla karşımızda olacak mı diye sorduğumuz müzisyen, “Artık albüm yapmak çok maliyetli ve gereksiz oldu.” diyor ve single yayınlamaya devam edeceğini vurguluyor. Farklı kültürlerden beslenerek müzik üretimini gerçekleştiren Esra Üçcan, tüm detayları Back on Stage okurlarına anlattı. Keyifli okumalar!
ο Farklı kültürlerden beslenerek müzik üretiminizi gerçekleştiriyorsunuz. Sadece müzik tarzı olarak değil, aslında bir bütün olarak ele alıyorsunuz her şeyi. Bu birleşim size ve müziğinize nasıl bir katkı, değer sağlıyor sizce?
Kültürlerden esinlenip bütüncül düşünmek benim müziğime hem hikâye hem de felsefe katıyor. Sanat dallarını, sanat akımlarını, toplumsal sorunları bir araya getirebiliyorum. Bunu nasıl yaptığımı bir çalışmamı örnek vererek anlatmak isterim. En çok dinlenen şarkılarımdan biri olan La Liberté’nin enteresan bir hikayesi vardır. Benim tekrardan Fransızca dilinde yorumladığım bu eser bildiğiniz gibi Zülfü Livaneli’nin bestelediği, 1983 yılında yayınlamış Ey Özgürlük şarkısıdır. Şarkı sözlerinin yazarı ise Fransız şair Paul Eluard’dır. İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransa’nın kuzeyi Almanlar tarafından işgal altında, güneyi ise Vichy devleti olarak özgür bölgeyken Eluard direnişe dahildir. Fransa için Ulusal Yazarlar Komitesini yönetirken, 1942’de bu şiirin de içinde olduğu ‘Poèsie et Verité’ adlı derlemeyi yayınlar. Ardından bu derlemenin içinde yer alan ‘Liberté’ şiirini Orhan Veli ve Melih Cevdet Anday ‘Hürriyet’ ismiyle Türkçeye tercüme ederler. Benim yaptığım çalışma ise orijinal Fransızca şiiri Türkçe tercüme için Livaneli’nin yaptığı bestenin üzerine yerleştirmekti. Sonuç bir mucize gibi oldu. Veli ve Anday’ın tercümesi hece sayısı, vurgu ve anlam olarak orijinal şiir ile aynı olduğundan melodinin üzerine kusursuz bir biçimde oturdu. Böyle bir tercüme yapmak imkânsız denecek kadar zordur. Ben de kendi sanatımdan katarak özgün bir aranje yaptım ve bu eseri yepyeni bir Fransızca şarkıya dönüştürdüm. Günümüzde hala özgürlük savaşları verdiğimiz bu dünyada zamansız ve anlamlı bir eser üretmiş oldum. Bu şarkının klibini küçük kızların özgürlüğüne adamak istedim. Senaryoda siyah beyaz bir dünyada elimde bütün bildiklerimi ve inandıklarımı taşıdığım sembolik bir kutuyla ilerliyorum. Yol bitiminde kutuyu küçük bir kıza veriyorum. Kız, kutuyu benden alıp yoluna devam ederken dünya renkleniyor. Zülfü Bey’in desteğiyle şarkı ve verdiğim mesaj kitlelere ulaştı. Böyle göz önünde duran değerlere değer katmak için benim gibi kültürler ve meslekler arasında yaşayan, çok yönlü düşünenlerin çabalamaları gerektiğine inanıyorum.
ο Sanatla iç içe büyümüş olmak, birçok farklı sanat dalını küçük yaşlardan beri deneyimlemiş olmak kişisel kariyerinize ne gibi faydalar sağladı?
Sanat üretmek için yetenek eğitimi, genel kültür, bir de sağlam bir duruş gerekir. Benim şansım ailemin sanata olan ilgisiyle büyümekti. Becerim ise bugüne kadar deneyimlediklerimle yetinmeden kendimi durmadan geliştirmekti. Ben yeteneklerimi eğitmeyi ve bilgiye ulaşmayı öğrendim. Böylece sanatımı anlatmak istediğim hikayelere göre çeşitlendiriyorum. İnşa ettiğim binalar, yazdığım kitaplar, bestelediğim müzikler, çizdiğim resimler var. Söylemek istediklerimi sanat dallarını kullanarak topluma ulaştırıyorum. Benden güç alanlar var. Kendimi daima geliştirmeye devam ederek daha nicelerini ve daha iyilerini yapmaya çalışacağım. Sanat kariyerimin daha çok başındayım.
‘YAPTIĞIM HER ŞEY BİRBİRİNDEN ETKİLENİYOR’
ο Hem müzisyen hem mimar hem de yazarsınız. Bu üç ayrı meslek birbirini nasıl tamamlıyor, besliyor?
Muhtemelen bu sorunun yüzlerce sayfa cevabı vardır. Üzerine tez yazabilirim. Ben burada size en temel bağlantıları söyleyeceğim. Hepsinin ilk ortak noktası hayal gücüdür. İkinci ortak noktası mühendisliktir. Sonuncusu ise yetenek eğitimidir. Bende üçü de mevcut. Birbirlerini tamamlama konusuna gelirsek bunun da cevabı enteresandır. Hikayelerimi doğru bir inşa ile kurgulayabiliyorum. Değişik mekân tasarımlarını sadece projelerde değil kitabımda da yapabiliyorum. Duygusu olan mekanlar inşa edebiliyorum. Şarkı sözleri, şarkı hikayeleri, klip ve görsek tasarımlar yapabiliyorum. Mesela iyi bir bilgisayar kullanıcısı olduğum için aynı anda iki bilgisayarım açıkken, mimari proje, 3D görsel, grafik tasarım, müzik prodüksiyonu, yazı yazma, çizelge programları kullanıyorum. Yaptığım her şey birbirinden etkileniyor.
ο Esra Üçcan aynı anda üçü mü peki? Yoksa içlerinden biri daha mı ağır basıyor?
Ben kendime hep müzisyen demişimdir. Çünkü bütün yaptıklarım arasında fark yaratacak kadar yetenekli olduğuma inandığım yegâne sanat dalı müziktir. Babamın mesleği dolayısıyla çok taşındık, ülke değiştirdik ve ben her gittiğimiz yerde konservatuar sınavlarında piyano bölümünü kazanan 3-5 kişi arasındaydım. Yeteneğimin bana tekrar tekrar söylendiğini dinledim. Beni müzikle tanıştıran hocam Nuran Barut çok öğrenci yetiştirmiştir. Bendeki absolüt kulağı bugün hala başka kimsede görmediğini söyler. Bunu Fransa’daki hocalarım da söylerdi. Ama Fransa’da müziğe duygu verebilmek en önemsenen yetenektir. Ben melodilerle duygu transferi konusunda çok iyiyim.
ο Bir yandan da kendi albüm kapaklarınızı tasarlıyorsunuz. Aynı anda birçok şey ile uğraşıyor olmak, birkaç parçaya bölünmek zor olmuyor mu?
Çok zor oluyor. Hatta beni üretim hızımda geriye düşürüyor. Aslında Avrupa’da beraber çalışma ve iş paylaşımı çok iyi yapılır. Türkiye’de her şeyi kendiniz yapmak zorunda kalıyorsunuz. Ben de yapmak zorunda kaldığımı yapabildiğim için yapıyorum. Umarım bir gün çok iyi bir ekibim olur ve iş yüküm azalır.
ο Kontrolcü biri misiniz?
Güveniyorsam hayır, güvenmiyorsam evet. Klibimi al çek sana güveniyorum dediğimde korkunç bir sonuçla karşılaşırsam, bir sonraki klipte deli gibi her şeyi kontrol ediyorum. Sırtımı birine yaslamam için çok güvenmem, çok inanmam lazım.
‘ALBÜM YAPMAK GEREKSİZ’
ο Kendinize has bir tarzınız var. Peki kendi tarzınızı oluştururken konservatuvar yıllarınızdan bugüne kimler size ilham oldu, hangi isimleri örnek aldınız?
Benim tarzım 12 yaşımda kendini belli etti. Herhalde Chopin, Mozart gibi müzikal dünyamı ilk oluşturan birkaç yüzyıl önce ölmüş kişilerle bütünleştim. Biraz da çok uzun yıllar Fransa’da yaşamış olmanın verdiği etkiyle Serge Gainsbourg, Helène Segara, Mylène Farmer gibi isimlerin tarzlarına benzeyen müzikler yapıyorum.
ο Fransızca yorumladığınız Türkçe parçalara nasıl karar veriyorsunuz? Fransızca söylerken Türkçe’deki gibi aynı ruhu, duyguyu yakalayabileceğiniz parçaları mı seçiyorsunuz?
Aynen. İlk olarak klasikleşmiş ve hikayesi olan şarkıları tercih ediyorum. Şarkısını yorumlayacağım isim nesilden nesle aktarılmış olsun istiyorum. Dinleyici tavsiyeleri oluyor, onları inceliyorum. Bir de o şarkıyı benim sevmem gerekiyor. Hissedemediğim bir eseri iyi yansıtamam. Sonrasında o besteyi piyanoda çalıyorum ve öylesine uydurduğum Fransızca sözlerle söylüyorum. Eğer kulağıma hoş gelirse yapılacak şarkılar listeme alıyorum. Söz yazmak, aranje etmek ve hikayesini çalışmak çok zaman alabiliyor.
ο İlerleyen süreçte bir albüm yayınlama gibi planınız var mı? Böyle bir hazırlık içerisinde misiniz?
Artık albüm yapmak çok maliyetli ve gereksiz oldu. Tüketim çağında olduğumuz için yayınlanan şarkıların çoğu dinlenmeden unutuluyor. Single yayınlamaya devam edeceğim. Şu an şarkılarımı biriktiriyorum. Hepsini arka arkaya yayınlayacağım bomba gibi bir dönem geliyor.
ο Piyano çalmak mı yoksa şarkı söylemek mi?
Piyano çalmak çok ciddi göz, zihin ve beden koordinasyonu gerektirir. Şarkı söylemekten daha zordur. Çok fazla çalışma ve emek ister. Ben her zaman zorlayıcı beceriler peşinde koşmuşumdur. Piyano çalmayı tercih ederim diyecek olsam da hem piyano çalıp hem şarkı söylemenin keyfi bir başka oluyor.
ο Piyano eğitimi almışken sizi şarkı söylemeye yönlendiren şey ne oldu?
Okuma yazmayı öğrendiğim günden beri hikâyeler ve şiirler yazıyorum. Piyano çalmayı ve nota yazmayı da öğrenince hemen beste yapmaya başladım. 12 yaşımdan beri kâh kendi bestelerimi kâh popüler şarkıları çalıp söylüyorum. Mimarlık okuyup uzun süre ofiste ve şantiyelerde çalışınca müzikten uzak kaldım. O dönemin ardından müziğe dönme kararı aldığımda ses ve piyano egzersizleri yapmam gerekiyordu. Bana müzikle uğraşmak yerine mimarlığa devam edip bestelerimi satmam önerildi. Mimarlık yerine müzik yapmayı tercih etmem sektörde tanıştığım herkese ters geldi. Çok farklı bir tarzım olduğu için eserlerimi kendim söylersem daha etkileyici olacağına karar verdim. İki yıl sesimi ve piyano tekniğimi çalıştım.
ο Yakın zamanda planlarınız arasında neler yer alıyor? Dinleyicilerinizi bekleyen sürprizler var mı?
Bence dinleyicilerim cover’larımdan ve bestelerimden çok memnun kalacaklar. Yeni bir dünya yaratıp, ün peşinde tarz bozma gibi hamleler yapmayacağım. Aynı tarz ama yeni şarkılar olacak. Tek ihtiyacım dinleyicilerimin eserlerimi paylaşması ve sesimizi daha uzaklara ulaştırmak olacak.
ο Son olarak, Back on Stage okurlarına ve müzikseverlere ne söylemek istersiniz?
Sevgili Back on Stage okurları. Eğer benim dinleyicim iseniz bilmenizi isterim ki bugüne kadar müziklerimi sizlerle paylaşmak bana mutluluk verirken, varlığınız güç verdi. Eğer bu röportaj sizinle ilk tanışmamız ise umarım şarkılarımı merak eder, dinler ve düşüncelerinizi bana iletirsiniz. Şarkılarımla, yazılarımla, kitabımla sizlere içinde kendinizi bulacağınız özgün bir hayal dünyasının kapılarını açıyorum. En kısa zamanda sosyal medyada ve konserlerde görüşmek dileğiyle.