Ece ULUSUM

Eda Baba, yeni albümü “Koza” ile dinleyicilerini kişisel bir dönüşüm yolculuğuna çıkarıyor. Albüm kapağından dijital kartonetine, şarkı seçimlerinden intro-outro kurgusuna kadar her detayıyla özenle hazırlanan “Koza”nın arka planını ve yaratım sürecini anlatan Eda Baba, 30’lu yaşlarındaki en feminen ve öz güvenli haliyle müziğini nasıl şekillendirdiğini paylaşıyor. Sanatçının toplumsal konulara yaklaşımından müzik endüstrisine, umuda bakışından gelecek konser planlarına uzanan samimi bir sohbet.

Albüm kapağında küpe epey öne çıkıyor. Kimin tasarımı küpe? Neden böyle bir kapak görseli olsun istediniz?

Baştan sona çok güzel bir fotoğraf çekimi yaptık yetenekli mi yetenekli fotoğrafçı arkadaşım Oastabis ile. Çekimden önce aklımızdaki tırtıl koza kelebek üçlemesini styling ile vermekti. Stylist Bedirhan Taşçı’nın adını geçirmem gerek tam burada, çok güzel iş çıkardı. Fotoğrafların arasından kapak için seçim yaparken aklımda daha çok albümün ‘Koza’ ismini karşılayan seriden birini seçmek vardı ama onlarcasının arasında bu fotoğraf “ben buradayım” diyordu, karşı koyamadım. Hem hissi hem rengi çok güçlü hissettirdi. Sarı küpeler de tasarımcı Gizem Eroğlu (Todo Design Lab) elinden. Bu albüm bir içe dönüş hikayesi taşıyor arka planında. Sarı küpeler de bunun şekle dönüşmüş hali olarak kapakta yerini almış oldu.

Şarkı kartoneti benim çok sevdiğim bir şey. IG’de şarkı sözleri ile yer alan isimlerin yer aldığı dijital bir kartonet yayınladığınızı gördüğümde çok sevindim. Bu diğer isimlere de ilham olur umarım. Sizin bu kararınızın altında ne var? Fikrin çıkışından söz eder misiniz?

Özledik çünkü. Ben bir müzik dinleyicisi olarak çok özledim albüm dinlemeyi, albüm kitapçık sayfalarını karıştırmayı, emek verenlerin isimlerini öğrenmeyi. Çıkış sebebi de eskiye özlem aslında. Bir diğer sebebi de, kaset-CD aldığımız dönemlerden bir hisse özlemdi. İşine detaylıca emek veren birini görmek bir dinleyici olarak kendimi kıymetli hissettirirdi. O sanatçıya yakınlaştığımı hissettirirdi. Bunu aktarmak istedim beni dinleyenlere. Bu albümde çok emek ve çok fikir var. Kahkahalar ve gözyaşları var. Fotoğraflara özenmek, kitapçık hazırlamak, intro ve outro tasarlamak hep bu özeni hissettirmek için. Dinleyenler de kendini özel hissetsin istiyorum eski günlerdeki gibi.

‘BU MESELELERE ÇOK AYAK UYDURAMIYORUM’

Sizin dışınızda da şarkı sözü yazarları var. Şarkı toplama süreci nasıl geçti? Albüme ilk ve son giren şarkı hangisi oldu?

“Güneş Daha Güzel Doğacak” 5 yıl önce yazıldı. Bu şarkıyı yazdığım zaman hissettiklerim, omzumdaki yükü azaltmak için bir şarkıya dönüşmüştü ama paylaşmak için hazır değildim sanırım. Ama artık zamanı gelmişti, albüme ilk giren şarkılardan biri o oldu. Bir de yine seneler önce Üner Demir’in benim için yazdığı “Annemlere Sen Anlat” var. Albüme son anda dahil olanlar da bu yaz sonu yazdığım “Aylak Yaz” ve Sinan Kaynakçı’nın hediyesi “Beni Arama Bugün” oldu. Albümdeki şarkı yazarları aynı zamanda yakın arkadaşlarım. Albüm yapmak istediğimi söyleyince şarkılarıyla destek oldular. Her şarkının ayrı ayrı çok güzel hikayeleri var. Bu sebeple şarkıların hikayelerini anlattığım videolar paylaşmak var aklımda.

En uzun şarkı 3:47. Şarkıların ortalama süresi iki buçuk dakika kadar. Şarkı sürelerinin dünyada kısaldığını hep biliyoruz ama TR’de pek uygulanmıyordu. Şarkı sürelerini bu formatta tutmanız bilinçli miydi? Yoksa şarkıların hakkı böyle miydi?

Ben bu meselelere çok ayak uyduramıyorum. Uydurmak istemiyorum aslında. Elbette değişen müzik alışkanlıklarını takip ediyorum. Ama şarkının hakkı neyse onu yapmayı doğru buluyorum. Tabii aranjörlerin de dokunuşunu unutmamak lazım. Kolektif tercihler diyelim.

Albüm bir intro ile başlıyor. Sokaktan eve giriyor ve ardından bir müzik kutusunu çalıştırıyorsunuz. Outro’da da sokağa şarkıları mırıldanarak çıkıyorsunuz. Neden böyle bir intro-outro kurgulamak istediniz? Sizce evde bir odada odaklanarak şarkı dinleme alışkanlığı eskisi gibi yaygın mı?

Kendi sesimi daha net duyabilmek için yalnız kalma ihtiyacı hissettiğim bir dönem oldu iki sene önce. Her şey böyle başladı diyebilirim. Albüm bu sürede pişti, ben de piştim. Bazı konulara yeni bakış açıları geliştirdim. Hayata bakışımı tekrar yumuşattım. Bu intro ve outro bu sürecimi tarif etsin istedim. Seslerden, gürültüden, trafikten ve şehrin kaosundan kaçar gibi dış dünyadan kaçıp evime yani kendime koştuğum günleri temsil ediyor intro. Hep yeni umutlarla her gün yeniden, yeniden doğan güneşin, ağaçların dallarında şakıyan kuşların, etrafta neşeyle koşan çocukların verdiği iyimser duygularla bitsin istedim albüm. Outro’nun temsil ettiği şey de bu aslında. Mutluluksa istediğin, mutlu bak etrafına. Sevdiğin bir şarkıyı dola diline bir ıslıkla ve varlığını kutla. Kaos aynı kaos, kalabalıksa yine kalabalık, insanlar insan işte ama ben aynı ben değilim.

Diğer soruna da şöyle cevap verebilirim sanırım: Bazı alışkanlıklarımız biraz köreldi elbette bu hızlı tüketim çağında. Ama çeşit çeşit müzik dinleyicisi var. Dijital platformlarda, sosyal medyada 15 saniyesi popüler olmuş şarkıları dinleyen de müzik dinleyicisi, bir odada dikkatle şarkıları dinleyip sözlerde kaybolmayı sevenler de müzik dinleyicisi. Belki birinin oranı daha yüksektir. Ama varız. (:

‘EDA ŞİMDİ TAM BÖYLE’

Gitar ağırlıklı bir albüm olmuş. Sound’u belirlerken nasıl bir yol izlediniz?

Aranjelerin büyük bir kısmını Onur Güney Kumaş yaptı. Onur’un gitarist olmasının etkisi var bu sebeple. Genel olarak yaklaşımım da şöyle, ben bir müzik dinleyici olarak nelerden hoşlanıyorum, sevdiğim şarkıların beni etkilemesindeki sebepler neler bunları soruyorum ve arıyorum. Şarkıyı aranje edecek kişiye böyle referanslarla gitmeyi seviyorum. İşimiz kolaylaşıyor gideceğimiz yönü belirleyince de.

“Ay Duyulmuyor” şarkınızın tarzı, sözleri farklı. Hatta vibe’ı Nazan Öncel gibi; sahnede ikinizi bu şarkıyla düşündüm ve çok hoşuma gitti. Siz ne dersiniz? Bu şarkının albüme giriş hikayesi nedir? Bu albümdeki yerini nasıl anlatırdınız?

Bu harika bir fikirmiş! Bunun yollarını arayacağım hemen. Nazan Öncel ile şarkı söylemek, hele de “Ay Duyulmuyor”u… Bayıldım bu fikre. Benim gizli (artık değil :)) favorim bu şarkı, yeri ayrıdır o yüzden. Üner Demir’in bana en güzel hediyelerinden. Söz ve müziği Üner’in olan şarkılarımın yeri hep bir ayrıdır. Yazdı mı tam yazar. Yaşadığını, yaşanmışı yazar ve bu yüzden çok gerçektir onun besteleri. Aranjesi de Onur Güney Kumaş ve Umut Yumurtacı imzasını taşıyor. “Ay Duyulmuyor”un bestesi ne kadar güçlüyse aranjesi de bir o kadar güçlü oldu ve bence şarkı arşa çıktı. Albümün düzenlemesiyle diğer şarkılardan ayrılan yaramaz çocuğu benim için “Ay Duyulmuyor”.

Bu albüm sözleri ve görsel dünyasıyla 30’larındaki Eda Baba’yı en feminen ve en öz güvenli haliyle yansıttığını düşünüyorum. Koza’dan çıkacak Eda Baba’ya dair bir ipucu mu bu?

‘Hayat döngüler halinde ve hep öğrenerek, bazen de unuttuklarımızı tekrar tekrar hatırlayarak geçiyor’ yazmıştım albüm kitapçığının girişinde. Ben kozama çekildim, hayat ite ite bir şeyleri fark etmemi sağladı. Ve evet kozadan böyle çıktım. 30’ları da sevdim, kendimi de bir daha tanıdım ve yine sevdim, sarıldım. Yaşıyoruz, hayat yine bir şeyler öğretecek, büyütmeye devam edecek, unuttuklarımı hatırlatacak ve belki yine kozama dönmek isteyeceğim dönemler olacak. Ama Eda şimdi böyle, tam da tarif ettiğin gibi.

Gündemde her disiplinden sanatçının ya sessiz kaldığını ya da hiç tepki vermedikleri için eleştirilme korkusuyla ilginç paylaşımlar yaptığını görüyoruz. Bir sanatçının yaklaşımı sizce nasıl olmalı? Siz bunlar arasında kendinizi nasıl ifade etmeyi tercih ediyorsunuz?

Tam olarak nelerden bahsederek sorduğunu tam bilmiyorum ama şu düştü aklıma, sanatçı diye kime denir? Empati kurabilen, bakmayan gören, vicdanı yüksek olan, insanlara yaptıklarıyla söyledikleriyle ilham olanlardır bence. Etrafında olan biten haksızlıklara nasıl sessiz kalır böyle bir insan? Ama bir tedirginlik ve korku atmosferi var herkesin üstünde. En insani konularda bile her yere siyaset sindiği için dokunulmazmış, konuşulmazmış gibi bir hava var. Ben aklımın erdiği, dilimin döndüğü, fikrim olduğu konularda varlığımı göstermeye çalışıyorum. Yeterli mi, hiç değil.

‘ACIYA YARENLİK ETMEYİ HEP SEVDİ İNSANLIK’

Son zamanlarda Lady Gaga’nın Abracadabra ile geri dönüşü var. Şarkısı ve klipleri dışında deli dehşet bir dijital seeding ve PR çalışması var. Her derginin içeriğine dahil oluyor, hatta soslu kanat yiyerek acı eşiğini ölçen bir YouTube programına katıldığı bir bölümü de var. Böylesine popüler bir ismin tanıtım çalışmaları gerçekten ilginç oluyor. Siz müziğin pazarlama kısmını nasıl planlıyorsunuz? Nasıl bir planlama var perde arkasında?

Bence bu konuda epey eksiğim. Ama tabii elimden geleni yapıyorum kendime haksızlık etmeyeyim. Bu tek başına da yapılacak iş değil zaten. Kim bilir kaç kişilik bir PR ekibi çalışıyordur Lady Gaga projesinde. Benim bu konuda destek aldığım, çalıştığım birkaç kişi var. Albümü anlatabilmek için ana akım medyada, yazılı basında böyle tatlı sohbetlerimiz oluyor genelde. Ben bu albümü çok sevdim. Bilmeyenlere de ulaşsın çok istiyorum o yüzden neler yapabiliriz diye oturup kendim de kafa yoruyorum. İşimin eğlencesini, büyüsünü kaçırmayacak kadar tabii.

Ipsos’un yaptığı bir araştırma dünyada üzücü olan içeriklerin (video, şarkı, film vs) daha çok izlendiği-dinlendiğini gösteriyor. Umut dönemi bitti deniyor. Dünya her dilde arabeskleşti gibi geliyor bana. Siz ne dersiniz? Şarkılarınız ve anlattıklarınızla umudu savunan biri olarak sizi böyle bir kitlenin çoğalması nasıl etkiliyor?

Umut bitmez. Acıyla yarenlik etmeyi hep sevdi insanlık. Böyle olunca mutlulukların etkisi büyüyor. En azından ben böyle bakmak istiyorum. Dünya arabeskleşti mi yoksa zaten böyleydi ama artık dünya elimizin içinde olduğundan, herkes her şeyden haberdar mı oluyoruz? Ya da dediğin gibi dünya arabeskleşti çünkü her şey bir telefonda avcumuzun içinde ve birbirimizden etkilenmememiz kaçınılmaz. Ben ıslah olmaz bir iyimserim, dünyadaki süremi tamamlayana kadar mutlu olmayı ve umudun hep var olacağına inanmayı seçiyorum. Dünya kötü, dünya çekilmez ama hayattayız ben dolu tarafları görmeyi seçiyorum. Sancılarımı şarkı yazarak ve şarkı söyleyerek atlatıyorum, sanatla hayatı çekilir hâle getirmeye çalışıyorum.

Nasıl planlar var?

İlerisi için hayalim, konseri ince ince işlenmiş görsel olarak da tasarlanmış bir deneyime dönüştürmek. Konserlerden çıkanların ‘Biz az önce ne yaşadık?’ demesini istiyorum. Konserlerimizin bir deneyime dönüşmesini, ilham vermesini istiyorum.