Zeynep TOKER
zeynep.toker@yellowbos.com

İngiliz müzisyen ve DJ Catching Flies, 24 Şubat Cumartesi günü Klein Phönix’te ilk kez İstanbullu dinleyicileriyle buluşacak. Bu buluşma öncesi sorularımızı yanıtlayan Catching Flies, İstanbul’da sergileyeceği performans için çok heyecanlı olduğunu, kendi şarkılarından oluşan 45 dakikalık canlı bir set yapacağını söyledi. Türk müziğine ne kadar hakim olduğunu sorduğumuzda; “Türk müziğini biraz biliyorum ama daha fazlasını öğrenmek isterim.” diyen müzisyen, Back on Stage okurlarından Türk müziğine dair farklı önerilerini beklediğini dile getirdi. Hepsi ve daha fazlası röportajımızda seni bekliyor!

ο 24 Şubat Cumartesi günü Klein Phönix sahnesinde ilk kez İstanbullu dinleyicilerinizle bir araya geleceksiniz. Neler hissediyorsunuz? İstanbulluları nasıl bir performans bekliyor?

Çok heyecanlıyım! Aslında yeni “hibrit” setimin prömiyerini yapıyorum. Kendi şarkılarımdan oluşan 45 dakikalık bir canlı set ve ardından 45 dakikalık bir DJ setine döneceğim anlamına geliyor yani. Böylece oldukça ambient bir tarzdan daha kulüp tabanlı bir sound’a uzanan gerçek bir yolculuk yaratabileceğim ve müziğimin çeşitli yönlerini temsil edebileceğim. Dinleyicileri bir yolculuğa çıkarmaya çalışıyorum ve DJ’lik yaparken sevdiğim daha dans pisti odaklı müzikleri çalmak oldukça eğlenceli.

ο Türkiye’den farklı sesler radarınızda mı? Türk müziğine ne kadar hakimsiniz?

Sampling sayesinde geleneksel Türk müziğini biraz biliyorum ama daha fazlasını öğrenmek isterim. Okuyanlardan önerisi olan varsa lütfen bana ulaşsın! Arşivplak’tan örnekler ararken bulduğum Volga Nehri adında bir şarkı var. Bayıldım. Çok güzel bir enerjisi var. Aslında stüdyodaki sürecim hakkında yapılan bir kısa filmde de yer aldı.

ο Bu albüm nasıl bir ruh halinin yansıması olacak?

COVID ve eve kapanmalar sırasında çok fazla klasik müzik ve neo-klasik dinledim ve bunun albümü gerçekten etkilediğini düşünüyorum. Çok sayıda canlı yaylı kaydı var. Bana göre yaylılar, insan sesinin aralığını ve duygusunu yeniden yaratabilen tek enstrüman. Eski EP’lerimden bazılarını, örneğin The Stars ve The Long Journey Home‘u yeniden ele alıyormuşum gibi hissediyorum biraz downtempo ve nostaljik.

ο Stüdyonuzun nasıl bir düzeni var? Üretim süreciniz nasıl gerçekleşir? 

Kurulumum oldukça basit. Temel olarak Logic X çalıştıran dizüstü bilgisayarım, bir klavye, bir pikap platformu (ve bir sürü eski plak), rastgele vurmalı çalgılar ve birkaç gitar pedalı (favorim Hologram Microcosm). Stüdyom her zaman tercihim dışında oldukça basit olmuştur. Çok fazla ekipmana ihtiyacım yok ve aslında dahasını da istemiyorum. Çok fazla seçeneğin daha az yaratıcılığa yol açtığını düşünüyorum. Analog synth fikrini seviyorum ama aslında fikirler geldikçe onları yakalamak için yaratıcı sürecin anlık olması gerektiğini düşünüyorum. Sanırım Brian Eno yaratım sürecini bir dalgada sörf yapmaya benzetmişti, bir süre beklersiniz ve sonra harekete geçip dalga geldiğinde onu yakalamanız ve o bölgede olabildiğince uzun süre kalmanız gerekir. Eğer kabloları sökmek, synth’leri ayarlamak, synth’leri bilgisayarıma bağlamakla vakit geçirerek kesintiye uğrarsam dikkatim dağılır.

ο Özel hayatınızda nasıl birisiniz? Sakin, içe dönük, melankolik mi? Yoksa tüm bunlar duruma ve ortama göre değişir mi?

Sanırım oldukça sakin ve içe dönük biriyim. Stüdyoda oturup müzik yapmaktan daha çok sevdiğim bir şey yok, bu benim için her şeyden bir kaçış, bir tür terapi.

ο Son olarak, Back on Stage okurlarına ne söylemek istersiniz?

Okuduğunuz için teşekkür ederim ve umarım gösteriye gelebilirsiniz, sizi görmeyi çok isterim!