Ahmet YATĞIN

Son zamanların en ilgi çekici ekiplerinden biriyle derinlemesine bir sohbet gerçekleştirdik. bar italia: Londra’nın asi ve depresif çocukları. Nina Roma doğumlu ve aynı zamanda ressam. Jezmi ise öz be öz Kıbrıs Türkü. Sam Londra’nın sokaklarında yeteri kadar vakit harcamış. Bu üçlü, yaptıkları müziğin ülke sınırlarının dışına çıkmasıyla milyonlarca kişi tarafından dinlenilmesi tesadüf olmadı. Müziklerindeki grunge havayı punk ile birleştirdikleri yetmezmiş gibi birden bire indie atmosferiyle sizi şaşırtabiliyorlar.

Guardian’dan tutun birçok verdikleri röportajda, gazeteciler onları gizemli olarak tanımladı. Buna da sinirlenmişler. Her şeyi de bilmeyin kardeşim, müzik yapıyoruz işte, diyorlar. Doğrusu havalı görünmek için bir tasarı sunmuyoruz diye de ekliyorlar. Hemen sorulara geçelim, bu keyifli sohbeti kaçırmayın.

En son birkaç hafta önce Fransa’da Rock&Seine etkinliğinde sahne aldınız. Nasıldı?

Sam Fenton: Güzeldi. Pazar gününden dolayı olsa gerek insanlar biraz yorgun gibiydi ama etkinlik çok güzel ve çok kalabalıktı.

Farklı ülkelerde sahne alıyorsunuz, ülkelere göre kitle değişiyor mu?

Sam Fenton: Kalabalığın reaksiyonuna göre aslında.

Jezmi Fehmi: Çok farklı olabiliyor gerçekten. Özellikle Amerikalılar konserleri daha çok bir eğlence nesnesi olarak tüketirken Avrupalılar öyle değil. 

Ana akım müzik aktörlerinden biraz farklısınız. Tarzınız, müziğiniz ve ketumluğunuz. Hatta bir röportajınızda sıkıcı olmaktansa ketum olmayı tercih ederiz demişsiniz.

Jezmi Fehmi: Aslında bu epey uzun bir sözdü. Alıntının geri kalanı dahil edilmemişti. Konu tamamen kaygıyla ilgiliydi, kim olduğunuzu herhangi birine söyleyip söylememenizle ilgiliydi, isterseniz kendinizden sıkça konuşursunuz istemezseniz de konuşmazsınız. Yani.

Nina Cristante: Aslında Jezmi, insanların bilerek ve isteyerek gizemli takıldığımızı düşünmelerinin ne kadar sıkıcı hale geldiğini söylediğini düşünüyorum. Özel olarak kendimizi saklamaya çalışmıyoruz, olduğumuz gibi davranıyoruz.

Jezmi Fehmi: Evet.

Nina Cristante: Evet, çok çekici bir söz söyledi, bağlamından koparılıp başlığa koyulunca olay patladı. Aslında böyle düşünmüyoruz.

‘Sen her şeyi söyleme veya söylememe hakkına sahipsin ama ben değilim.’
Jezmi Fehmi

Peki bu konuda ne düşünüyorsunuz? Örneğin The Guardian sizi sürekli gizemli olarak tanımlıyor. Bu sizi rahatsız ediyor mu?

Jezmi Fehmi: Bence bir gazetecinin sizin hakkında her şeyi bilmeye ilahi bir hakkı olduğunu düşünmesi küstahlık. Sanki böyle bir borcumuz var. Diyelim ki ben konuşmak istemiyorum, her şeyi açıklamak istemiyorum. Bunu gizemli olmaya çalışmak olarak adlandırmak hoş değil. Gerçekten kötü bir sanat projesi gibi! Sen her şeyi söyleme veya söylememe hakkına sahipsin ama ben değilim. Yok yani. Burada kimse bir şeylere yemin etmedi. Müzik yapıyoruz sadece.

Nina Cristante: Özellikle de çok fazla müzik yapıyorsanız…

Jezmi Fehmi: Aynen. 

Evet… Şarkı isimlerinize bayılıyorum! (Gülüşmeler) İsim verme süreci nasıl işliyor? Şarkı isimleri sanki gerçekten şarkılarla bir bütün halinde. Grup mu karar veriyor yoksa bir kişi bir isimle çıkıp geliyor mu?

Sam Fenton: İkisi de!

Jezmi Fehmi: Biri bir şey söylüyor, siz onun üstüne yorum yapıyorsunuz, öbürü başka yorum yapıyor diye diye ortaya bir şey çıkıyor.

Nina Cristante: İsim verme günü gerçekten çok eğlenceli oluyor.

Evet, grubun reddettiği ama birinin gerçekten çok sevdiği bir isim var mı?

Nina Cristante: Evet, pek çok var.

Albümünüz, The Twits, gerçekten çok beğenildi. Bu yıl ise The Tw*ts adlı bir EP yayınladınız. Albüm kapağı neredeyse aynı. Sesler aynı hissi veriyor. “You Had to Be There” adlı şarkı da bu EP’de, sadece mixingi farklı. Hangi versiyonu daha çok sevdiniz?

Nina Cristante: Hayır, aynı mixing.

Aynı mı?

Nina Cristante: Evet, sanırım aynı mix, sadece çok farklı bir bağlamda ve belki de çok farklı sesler çıkıyor.

Sam Fenton: Temelde bu kayıt, tekli olarak düşünüldü ama aynı zamanda albümde. Belki diğer şarkılarla birlikte duyduğunuzda, bu mixin farklı yönlerini fark ediyorsunuz.

Nina Cristante: Ama bence iki projeyi bir şekilde köprülüyor bu şarkı. Ortada bir şarkı ver diğer şarkılar etrafında toplanıyor.

Jezmi’ye bir sorum olacak. Sen aslında kıbrıslısın. Londralılarla ekibiyle çalışmak nasıl bir duygu?

Jezmi Fehmi: Evet Londra’nın dışında doğdum ve bu ekiple çalışmak gerçekten çok güzel. Bunun dışında ne diyebilirim bilmiyorum.  Londra’daki Türkler çok havalı. Bu havalı insanların, Türklerin ülkesine gelip tıpkı Londra’daki gibi havalı Türkler ile tanışacağım için çok şanslıyım.

‘ÖYLE BİR PLANLAMA YAPILMMAMIŞTI’

Bir röportajınızda ‘The Twist’ albümün yaratımı sırasında kendinizi izole ettiğinizi, şarkılara odaklandığınızı söylüyorsunuz. Yaratım süreci nasıldı? Bir şeye odaklanmak mı sizin için daha iyi, yoksa başka şeylerden yeni ilham mı alıyorsunuz? Örneğin seyehat etmek, doğada yürüyüş…

Nina Cristante: Söylediğin her şey doğru olabilir. Bilmem, söylediğiniz her şey sürecin bir parçası olabilir.

Jezmi Fehmi: Evet. Genelde, günde 8 saat bir odada oturup albüm yapmanız gerektiğini düşünme eğilimindeyiz. Ama dağlarda yürüyerek, son kayıt için kişisel bir atılım hissetmiştim.

Nina Cristante: O kadar lineer değildi. Öyle bir planlama yapılmamıştı. Bir parça olarak bir araya getirdik ama aslında öyle olması gerekmiyordu. Yani bazen çalıştık, bazı şeyler Mallorca’da oldu.

Eğer ben romantik ilişkilerimde problem yaşasaydım, belki şarkı sözlerine gizli anlamlar taşıyan kelimeler eklerdim. Sadece bir kişinin anlayacağı. Fakat bir müzik gurubu olduğunuzda bunu yapması zor olabilir. Diyelim ki kişisel bir şey koymak istiyorsunuz parçaya, nasıl oluyor? Süreç nasıl işliyor?

Sam Fenton: Aslında bunu karar vermiyoruz, bunu bir ifade biçimi olarak kullanıyoruz. Genellikle kişisel şeyleri koyuyoruz ama bu genelde bilinçli bir şekilde yapılmıyor. Daha çok bilinçaltından gelen bir ifade oluyor. Yani her şey, doğrudan bir deneyimlediğimiz bir şey olmasa bile, şarkı sözlerine girebiliyor. Doğrudan bir deneyim olmasa bile o şey yine de kişisel bir şey çünkü müziğe aktarıyorsunuz. Bu süreç, kişisellikle yoğrulduğu için artık kişisel oluyor. Ama şarkılar aracılığıyla mesaj göndermeyi ben doğrudan yapmıyorum. Belki siz yapıyorsunuzdur?

Jezmi Fehmi: Evet ama herkes senin böyle yaptığını düşünüyor.

Belki de hala bir sırdır.

Nina Cristante: Bazen ben şarkı sözlerini yazarken, sonra şarkıya dönüştürürken farklı bölümlere ayırıyorum ve bu şeyler şarkıdan önce yazılmış şiirler gibi çok spesifik olabiliyor. Böylece aradaki sınırlar belirsizleşiyor, tıpkı bir sırrı korurmuş gibi. Başkalarının bilinçaltı düşünceleri ve duyguları tarafından parçalandığında ortaya başka bir şey çıkıyor ve ben bunu çok seviyorum. Bazen şarkı sözlerini kişisel olarak böyle okuyorum.

 

Belki bu tanımı pek beğenmiyorsunuz ama Türk dinleyicileriniz sizi 90’lar alternatif rock gruplarıyla karşılaştırıyor, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Jezmi Fehmi: Sanırım o dönemlerde gitarlar öndeydi. Tempo açısından benzer olabilir. Açıkçası, 90’lar grupları gibi düşündüğüm bir şarkı hatırlayamıyorum ama bazı şarkılarımız öyle olabilir, bazıları olmayabilir. 

Sam Fenton: Her dönemden bir katman var. Her şarkıda, her dönemin etkisini görebilirsiniz. Ama daima bu biraz şeffaf bir şey oluyor. Yani o dönemi ve onun etkilerini görebilirsiniz. Biz çok döneme odaklanmıyoruz ama halk ya da birçok insan belirli dönemleri ayırmayı seviyor. Ama biz müzik hakkında konuştuğumuzda, dönemlerden çok döngülerin tekrarları ve katmanların şeffaflığı hakkında konuşuyoruz. Her zaman arka plandaki şeyi görebilirsiniz.

Her zaman şunu merak etmişimdir, izole bir odada, stüdyoda müziğinizi yapıyorsunuz ve o müzik tüm dünyaya yayılıyor. Türkiye, Rusya, Orta Doğu ülkeleri, ABD, İngiltere gibi birçok yerde dinleyiciniz var. Bu nasıl bir his, nasıl bir etki yaratıyor? Farklı kültürlerde, farklı yerlerde oluşturduğunuz bir şeyi nasıl hissediyorsunuz?

Sam Fenton: Bu inanılmaz. Harika bir şey. Hepimiz müzik dinleyicisiyiz, dünya çapında müzik dinledik ve oradaki şeyleri gözlemledik. Yaratığınız şeylerin başka yerlerde de insanlar tarafından beğenilmesi çılgınca bir şey. Bu evrensel bir şey. Ne kadar farklı ülkelerden bahsediyor olsak da, müziğimizi seven insanlarda ortak bir his var. Bu, sadece yaptığınız işten gurur duymanızı sağlamıyor, aynı zamanda bu insanlarla bağ kurduğunuz bir şey. Bizim uydurduğumuz ve paket olarak dinleyicilerimize koyduğumuz bir şey değil. Ortak bir şey. Muhtemelen onların düşünme biçimini paylaşıyoruz ve bu öyle ortaya çıkıyor.

Jezmi Fehmi: Ama müzik yaparken bu dünyayı düşünmeye başlarsanız, bu yaratıcılığı desteklemez. Bu bağlantıyı sürekli düşünürseniz, bu size fayda sağlamaz. Müzik yaptığınızda bu bağlantıyı sürekli düşünmek yerine, kendi doğal sürecinize odaklanmak daha iyi. Çünkü müziği yaparken Türkiye’de biri bunu dinleyecek diye düşünmedik, ama bu gerçekleşti. Bu, biz kendimiz olduğumuz için oldu ve bunun sonunda o kişiyle ortak bir şeyler paylaşıyoruz. Bu yüzden sürekli olarak bu bağlantıyı düşünmek yaratıcı süreci engelleyebilir.

‘Orhan Pamuk’un büyük bir hayranıyım.’
Sam Fenton

İstanbulda bizi ne bekliyor? Hangi şarkıları çalacaksınız?

Nina Cristante: Sadece 90’lar alternatif rock çalacağız. (Gülüşmeler)

Sosyal medyada İstanbul konserinizi Guy Ritchie ile çinçilya kürkünden yapılmış paltolu Madonna’nın görseli ile duyurdunuz. Mesaj neydi?

Jezmi Fehmi: Sabahattin Ali.

Türk edebiyatından popüler yazarlar, favori yazarlarınız var mı?

Sam Fenton: Orhan Pamuk’un büyük bir hayranıyım. Benim Adım Kırmızı’yı çok seviyorum.

Konseriniz kapalı bir mekanda olacak. Okuduğum bazı yorumlarda, kapalı mekanlarda daha iyi performans sergilediğinizi söylüyorlar. Şarkılarınızın kapalı mekanlarda daha etkili olduğunu ve gerekli atmosferi sağladığını yazmışlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Sam Fenton: Bu konuda hemfikirim. Kişisel olarak bazen açık hava konserlerini de seviyorum ama benim için kapalı mekanların yeri farklı.

Nina Cristante: Bunun değiştiğini düşünüyorum. Performans sergilemeyi daha iyi öğrendikçe bu değişiyor. Sam’in söyledikleri doğru ama bence bu yazılar epey önce yazıldı. Yaz boyunca yaklaşık 50 festivalde performans sergiledik ve büyük açık hava sahnelerinde nasıl performans sergileyeceğimizi biraz daha iyi kavrayabildik. Kişisel olarak, açık hava konserlerinde izleyiciyi görmeyi, manzarayı görmeyi çok seviyorum. 

İstanbul’u şarkılarınızdan biriyle eşleştirseydiniz, hangisini seçerdiniz?

Jezmi Fehmi: Diğerleri hiç gitmedi ama ben İstanbul’a gittim. Evet. “My Kiss Era” benim cevabım.

Published On: 11 Eylül 2024Categories: Anlatıyor, ManşetTags: , , , , ,