Çağatay YILMAZ
1976 yılında Almanya’da kurulan heavy metal grubu ACCEPT, bu yıl Nisan ayında yayınladıkları yeni albümleri Humanoid‘in turnesi kapsamında, Yüzdeyüz Metal katkılarıyla ve Epifoni organizasyonuyla 17 Ekim gecesi KüçükÇiftlik Park’ta sahne alacak. Konser öncesi bir araya geldiğimiz grup ile son albümlerinin hazırlık çalışmasından yapay zekanın sanat dünyasındaki yerine kadar birçok konuyu konuştuk. İstanbul’un çok heyecan verici bir şehir olduğunu söyleyen ACCEPT, çok daha fazlasını röportajımızda anlattı. Keyifli okumalar!
Son albümünüz Humanoid, Nisan ayında çıktı. Bu albümün yaratım süreci nasıl gerçekleşti?
Evet, son birkaç albümle benzer bir süreçti. Yapımcımız Andy Sneep ile çalıştık; son altı albümümüzü de o yaptı. 2009’daki Accept’in yeniden doğuşundan beri Andy tüm albümlerimizi üretiyor ve bu albüm de farklı değildi. Kayıtların çoğu için Nashville, Tennessee’de çalıştık ve albüm Andy’nin İngiltere’deki stüdyosunda mix’lendi. Bizim için neredeyse bir rutin gibiydi.
Ama sanırım bazı farklar var, özellikle albümün ilk şarkısı Diving into Sin‘in girişinde. Giriş, bir Türk olarak bana çok tanıdık geldi. Bu fikir nereden geldi merak ediyorum.
Fikirlerin nereden geldiğini asla bilmiyorum. Sadece gitar üzerinde oluşturduğum küçük bir ifadeyi beğendim. Her zaman Doğu müziği temalarına ilgi duymuşumdur. Benim için egzotik ve gizemli bir havası var ve bu tarz müzik beni hep kendine çekmiştir. Sanırım böyle düşünen gruptaki tek kişi benim, çünkü ana söz yazarıyım. Bu tarz beni her zaman çekti ve nedenini bilmiyorum. Son albümde Samson and Delilah’ı kaydettim ve bu da benzer bir temaya ya da havaya sahipti.
Son albümünüz hakkında konuşurken Man Up şarkısından bahsetmek istiyorum. Kayıt sürecini okudum, hikayeyi biliyorum. Ama “man up” ifadesi hakkında merak ediyorum. Bu tür bir ifadeyi, özellikle siyasi doğruculuk ortamında artık fazla duymuyoruz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Mark Tornillo şarkı sözlerini yazdı ve ifade etmek istediği şey, zorluklarla karşılaştığınızda bunlarla başa çıkmanın farklı yolları olduğuydu. Bir yol, duygusal olmak ve hislerinizi paylaşmak, bu genellikle kadınsı bir özellik olarak görülüyor. Ancak erkekler genellikle her şeyi kendi başlarına hallederler; bu da Mark’ın yaklaşımı. Kısa süre önce oğlunun vefatı gibi kişisel trajedilerle bu şekilde başa çıktı, konuşmayarak ve yalnızca kendisi hallederek. Benim yaklaşımım biraz farklı ama Mark’ın bu şekilde ifade etme tarzına saygı duyuyorum.
‘DUGYULARI PAYLAŞMAK İNSANİDİR’
Anlıyorum. Şahsen, benim de “man up” fikrine benzer bir yaklaşımım var.
Kesinlikle, sizi anlıyorum. Ama son zamanlarda, bazen her şeyi içinde tutmamanın, duygularını paylaşmanın da iyi olduğunu fark ettim. Duygulara sahip olmak ve bunları paylaşmak insanidir. Sosyal medyanın yükselişiyle birlikte insanlar gerçeklik ve açıklığa hayran kaldılar. 80’lerde rock yıldızları dokunulmazdı ama şimdi her şey cinsellik, kişisel duygular gibi açık bir şekilde ortada. Yeni bir dünyadayız.
ACCEPT beş yılı aşkın süredir sahnede. Medyadaki tüm bu değişikliklerle, sansür, özellikle Instagram ve YouTube gibi platformlarda AI destekli sansür hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bundan haberdar değildim ama endişe verici. Ben ifade özgürlüğünden yanayım. Sansürün her türlüsü rahatsız edici. Bununla nasıl başa çıkılacağı hakkında pek bir fikrim yok, çünkü çoğu şey algoritmalar ve sahne arkasındaki güçler tarafından kontrol ediliyor. Bunun farkında olmak ve buna karşı konuşmak önemli, ancak buna karşı nasıl savaşılacağı zor bir mesele.
Yapay zeka hakkında, özellikle sanat dünyasına sızması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yapay zekayı çok endişe verici buluyorum, özellikle de artık sanat yaratımına karışmaya başladığı için. Sanat her zaman sadece insanların üretebileceği bir şey olarak görülürdü; müzik, görsel sanatlar ya da şarkı sözleri gibi. Şimdi bir düğmeye basıyorsunuz ve bir bilgisayar iki saniyede bir şey üretiyor. Bunun uzun vadeli etkilerini merak ediyorum. 12 ya da 14 yaşında olsaydım, bir enstrüman öğrenmeye değer mi diye düşünürdüm, yoksa müziği yapay zeka ile mi yapardım? Artık farklı bir dünyadayız.
Bu gönderiyi Instagram’da gör
‘İNSANLAR YAPAY ZEKA TARAFINDAN ÜRETİLEN MÜZİĞİ TERCİH EDER’
Anlıyorum ama yapay zeka da bir araç. Siz bir müzisyen olarak ona rehberlik edip daha iyi bir şeyler üretebilirsiniz.
Bu doğru, ama ya beş yıl içinde yapay zeka o kadar gelişirse ki insanlar, insan sanatçılar yerine yapay zeka tarafından üretilen müziği tercih eder? Düşünülmesi gereken bir şey. Ya gelecekte oyuncular kalmazsa, çünkü stüdyolar dijital versiyonlar yaratmaya karar verirse? İnsan unsuru kaybolabilir. Korkutucu bir düşünce.
Düşünecek çok şey var. Konuyu değiştirelim. On yıllardır konserler için setlist oluşturuyorsunuz. Çalacak şarkıları seçmek zor mu?
Gerçekten bir lüks problem bu. O kadar çok şarkımız var ki seçmek zor oluyor, ama yıllar içinde seyircinin nasıl tepki verdiğini anlamaya başladım. Setin yarısı her zaman klasik şarkılardan oluşur, Metal Heart ve Balls to the Wall gibi. Sonra yeni albümden veya daha derin kesitlerden birkaç şarkı seçeriz. Tur boyunca setlist’i biraz değiştiririz, böylece hep aynı kalmaz. Günün sonunda, orada seyirciye hizmet etmek için varız. Seyirci heyecanlıysa, biz de o enerjiden besleniriz.
İstanbul’u temsil etmek için bir şarkı seçmeniz gerekseydi, hangi şarkı olurdu?
İstanbul çok heyecan verici, canlı bir şehir. Belirli bir şarkı seçemem ama belki Fast as a Shark olabilir, çünkü çok hayat dolu ve hızlı bir tempoya sahip.