Zeynep TOKER

Murat Güney, Taylan Sulaoğlu, Onur Demiroğlu, Fuat Güney ve Okaner Ertuğrul‘dan oluşan Suspect, yakın geçmişte ara verdikleri müziğe, pandemi döneminde yayınladıkları yeni kayıtlarla geri dönmüştü. Şu sıralar ise yeni albüm kayıtlarını tamamlamak üzere olan grup, aynı zamanda Ekim ayında çıkacakları turnenin de müjdesini verdi! Biz de tüm bunların öncesinde, 30 yıldır müzik sektörünün içerisinde olan Suspect ile bir araya geldik ve bunca zamanı ‘öncesi – sonrası’ şeklinde ele alarak konuştuk.

ο Suspect, 13 yıl aradan sonra 2020 yılında dinleyicisiyle yeniden buluştu. 13 yıl öncesini ve sonrasını kıyasladığınızda ara verdiğinizde bu dönemde hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu? Bu değişiklikler üretim sürecinize ve müziğinize nasıl yansıdı?

Murat Güney: Suspect 2007 ile 2020 arasında maalesef müzik üretemedi, ancak konserler tek tük de olsa devam etti. He, üretmeye ve eskisi gibi çalmaya devam etseydik bir jenerasyonu daha kazanmış olacaktık. Ben kendi adıma, bu ara dönemde tamamen sahne performansına odaklandım. Başka bir proje grubu ile 2012 – 2019 arasına 300’e yakın performans gerçekleştirdik. Müziğe bakış açım ve müzik çalım şeklim tamamen değişti, müzisyenlik adına çok şey öğrendim. Şu anki süreçte de bu kazanımlardan faydalanıyorum.

Taylan Sulaoğlu: Suspect haricinde farklı tarzlarda müzik yapan grupların da içinde bulundum ve hala başarıyla devam edenler de var. Bu çok sesliliğin bana en büyük getirisinin, hem “sanat” hem de “entertainment business” tarafında müziğe daha geniş perspektiften bakma yetisi olduğuna inanıyorum. Bu ikisi arasındaki makas açıldıkça, ikisine de değecek şekilde ‘şpagat açma’ kabiliyeti kazandım. Ezcümle, ‘müziğe hizmet etmenin’ ne olduğunu öğrendim; fakat kısa cümleler kurmayı (gitar partisyonları dahil) hala beceremiyorum.

Onur Demiroğlu: Grubumuz aslında pek de bir durağanlığa girmedi. Çünkü aslında hepimiz grubu yalnızca “iş” olarak görmediğimiz için grup dışında da sürekli temasımız bulunmaktaydı. Ben, 2013 yılından beri gruptayım. Aktif olarak dönem dönem çalışmalar (çeşitli etkinlik – konserler) yaptık. Derken, 2020 yılı geldi. 2020 yılı tüm endüstri açısından bir çok farklı formasyona gebe oldu; pandemi, evlere kapanma. Derken birçoğumuzun iş ve özel hayatı sebebiyle (sanırım) yeterince ağırlık veremediği “müzik üretim” tarafında farklı bir yoğunluk oluşturdu. Bence müzik hayatımızdaki en büyük değişiklik, evde kayıt yapabilme potansiyelini grubumuzun müziğine ve yeni müzik üretimimize entegre edebilmek oldu. Bu yenilikler umuyorum ki yaptığımız müziğe de olumlu yansımıştır.

ο Günümüzde dijital müzik platformlarının ve sosyal medyanın etkisi ile müziğinizi diğer insanlarla paylaşmak daha kolay. Ama 1990’lı yıllara baktığımız zaman ise müziğinizi canlı olarak çalabildiğiniz, sürekli olarak sahne alabildiğiniz mekanlar daha fazlaydı. Dinleyicilerde de bu kültür hakimdi. Öncesi – sonrası olarak bakacak olsanız, bu iki durumun avantajları ve dezavantajlarını nasıl değerlendirirsiniz? Dinleyicilerinizle dijital platformlarda mı yoksa konserlerde mi bir araya gelmek sizi daha çok tatmin ediyor?

Murat: Sizin de dediğiniz gibi, dijital platformların olmaması sebebi ile tarz ne olursa olsun, metalden arabeske, her tarzın kendi canlı performans platformu vardı. Yeni ya da eski olmanız fark etmiyordu. Organizasyonlar herkese destek veriyordu. Keza kendi organizasyonunuzu yapmak da bugünkü gibi zor değildi. Ayrıca demo çoğaltma ve paylaşma kültürü vardı. İster bandrollü, ister demo, tüm üretimler baştan sona dinleniyordu, şimdiki gibi ileri tuşu yoktu. Eserleriniz dinleniyor, paylaşılıyor ve saygı görüyordu. Sizin dandik demonuzu ezberleyen insanlar vardı. Instagram yoktu, fanzinler, yerli/yabancı metal dergileri vardı. Şimdiki nesil nasıl bir rahatlığa sahip olduğunun farkında değil. Evde cep telefonu ile bile şarkı kaydedip yayıncı platformlardan birine yükleyebiliyorsun. Sonra biraz şans biraz PR ile belli bir başarı elde ediyorsun. İnsanlara ulaşmak adına dijital mecralar çok güzel ama 6000 izlenme var, 10 beğeni var, 10.000 izlenme var, 100 yorum var. Sanki kimse müziği iplemiyor, her şey 15 saniye kuralına göre işliyor. Bu üzücü. Dinleyici ile iletişim kurma adına internet çok faydalı bir araç ama dolu bir konser salonunun yerini asla alamaz.

Taylan: Prova, kayıt, yayınlama ve performans birbiri ile entegre süreçler; hatta zaten ilk ikisini iyi yapmıyorsanız, diğer ikisini hiç konuşmayalım bile. Bu nedenle dijital müzik platformlarının ve sosyal medyanın, sesinizi tüm dünyanın duyması adına büyük faydası var; bir YouTube videosu ile hayatı değişen muazzam yetenekler görüyorum. Müziğin bu kanallar aracılığıyla hem üretim hem tüketim tarafında tabana yaymasından son derece memnunum. Eskiden sözleri kartonetten okurdum, şimdi lyrics.com’dan buluyorum; değişen çok bir şey yok. Ama performans tarafında müziğin, kolektif bir eylem haline döndüğü zaman daha keyifli olduğu aşikâr; o yüzden tercihim konser olur. Fakat ne yazık ki, rock/metal çalan mekanların azalmasından ötürü bir zaman sonra çalacak yer bulamayacak olmamızı da endişeyle görüyorum. Yeri gelmişken, Metaverse falan da yalan bence. (gülüyor)

Onur: Şahsi fikrimi belirtmek gerekirse; “Old-school candır!” Böyle bir girizgahta bulunmuşken dezavantajlardan başlayayım; modern mecralar maalesef ki dinleyicileri tüketim toplumu olmaya itiyor. Başta da belirttiğim gibi; “evde kayıt” gibi bir konunun suistimal edilmesi, dijital yayıncılık ile de birleştiği zaman aşırı üretime ve bu aşırı üretimin de aşırı tüketimine yol açıyor. Avantajlardan da bahsetmemek olmaz ki fiziksel kopyanın yapamadığı ‘her yere ulaşma’ konusunda mucizevi bir oluşum. Eski yıllarda kaset, CD gibi fiziksel kopyaları edinmek için günlerce bekliyorduk. Şimdi ise internetin olduğu dünyanın herhangi bir yerinde o release’e ulaşma süreniz saniyeden de daha kısa…

Okaner Ertuğrul: Konser denen şahaneliğin bu derece azalmış olmasına üzülmek, keşkelenmek vb. çok nahif tepkiler bence. Çok elzem bir kültürün aslında nasıl da yok olduğudur sizin sorunuzun muhteviyatı. Günümüz teknolojisinin bizi getirdiği noktada ben müziğin organikliği adına çok da matah bir fayda göremiyorum açıkçası. Özellikle de performansa dair kaygılar güden bir müzik yapıyorsanız -gitar müziği mesela- ve bu performansı paylaşamıyorsanız, o kadar üretimi nerenize ne yapmalısınız, pek emin olamıyorum. Birçok insanın benim yaptığım müziği sadece kulaklıkla dinlemesine dair bir arzum söz konusu değil. Ben sahnede terlerken, beni izleyen insanın benimle bir sempati kurabilmesi benim bir müzisyen olarak asıl var olma sebebim. Aksi halde benim için milyonlar izlenmenin/dinlenmenin bir önemi yok. Kaldı ki güncel müziklerde insanların, teknolojik devrimlerin arkasına nasıl saklandıklarını ve nasıl da sadece bunlarla var olabildiklerini de görebiliyoruz. Külliyen faydasız mı? Tabii ki değil. Sadece ilgili fayda beni pek enterese etmiyor sanırım.

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

A post shared by SUSPECT (@suspectband)

ο Bursa’da 30 yıl önce müzik yapıyor olmak mı yoksa şimdi mi?

Murat: Biz şanslı ve her zaman bir adım önde olan bir grup olduk. O nedenle dün, bugün ayırımı yapamayacağım ama şu da bir gerçek; pazartesi günü, takibindeki cumartesi için konser verelim kararı alıp, mekan ile anlaşıp ve sadece ama sadece 5 afiş ile 100 – 150 seyirciye çalıyordunuz. Bugün bu sayı için 1 ay öncede PR yapmanız gerekiyor.

Taylan: Teknolojinin müzik üretimi üzerinde son derece olumlu etkisinin olduğuna inanıyorum. Kullandığımız ekipmandan kayıt teknolojilerine varıncaya kadar, eğer duyurmak istediğimiz ‘sound’ kafanızda net ise, bunu sağlayabilecek yığınla cihaz ve dipsiz kuyu misali bilgi birikimi var. İkincisi, yine bugün müzik yapmak derim; çünkü dinleyici olarak hepimiz farklı tarzların, iyilerin/kötülerin bombardımanı altında kaldık ve bu da yapıcı eleştiri noktasında bize büyük kazanım sağlıyor.

ο Eskiye dönüp baktığımızda gerek organizatörler, gerek müzisyenler, gerekse dinleyiciler olsun herkes daha bilinçli bir müzik dinleyicisi gibi geliyor. 2000’lerin başındaki müzik piyasasını; organizasyonları, konser mekanlarını, grupları ve dinleyicileri günümüze göre nasıl değerlendirirsiniz?

Murat : Dediğiniz gibi; 90’ların başı ve sonu, 2000’lerin başı herkes bir kültürü yaşıyordu ama tam anlamı ile. Albümleri hatim ediyorduk, sevdiğimiz sanatçıların hayatlarını ayrıntılı şekilde öğreniyorduk ve bunu internet olmadan yapıyorduk. 2000’lerin başı nispeten daha kolaydı ama bugün ile karşılaştırınca bilgiye ulaşım manasında taş devrindeydik. Seyirci olarak tarz ayırmadan içinde distortion gitar barındıran tüm organizasyonlara seyirci olarak gidiyorduk. Her yerde destek olmaya çalışıyorduk.

Taylan: Müziğe ait öğelerin popüler kültür içindeki payı azaldı veya form değiştirdi. Eskiden müzisyenlere öykünen insanlar artık dizi oyuncularının veya internet fenomenlerinin peşinde. Çünkü müzik, tiyatro, resim, heykel ile derinlemesine uğraşmak emek/zaman ister; şimdi hepsini hap haline getirip önümüze koyan algoritmalar var. Hal böyle olunca da sermayenin yönü değişti, talebin daha fazla olduğu alanlara kaydı. İnatla direnenlere de buradan bir selam çakalım.

Onur: Dijital çağ ilerleyip geliştikçe, müzik tüketimi daha da arttı. Maalesef yine endüstriyel dengelerin de değişmesiyle insanların her alandaki beklentileri farklılaştı. Bu bağlamda da hızlı tüketimin de verdiği gazla müzik; maddiyatın daha ön plana çıktığı, daha hızlı tüketilen müziğin daha fazla para kazandırdığı bir sürece girdi.

Okaner: Maksatlar bence değişti. Organizatörler tamamen ekmeklerindeler, müzisyenler çoğunlukla “Ama bu satıyor abi!” hastalığından muzdaripler, piyasa bir iktidar tarafından tokat manyağı yapılmış, dinleyiciler de işin makarasındalar. İnsanlar festivallere bile özellikle müzik dinlemeye gitmiyor artık. Yani bunlar çok da yeni şeyler değiller ama her biri, içinde bulunduğu grupta baskın roller. Ayrıca herhangi bir şeye ulaşmak için ne kadar az çaba sarf ederseniz sizin için o kadar az kıymetli oluyor sanırım. Müzik de bundan nasibini alıyor sanki.

ο Müziğe başladığınız ilk ana geri dönecek olsanız neyi farklı yapardınız? Neyi/neleri değiştirmek isterdiniz?

Murat : 2012 – 2019’u Suspect’e ayırırdım. Daha ısrarcı ve bencil olurdum.

Taylan: Hiçbir şeyi, çünkü en ufak bir parçasını dahi değiştirsem bugünkü ben olmam. Özellikle de söz konusu olan müzik ve bu sayede tanıdığım çok kıymetli insanlar ise.

Onur: Burada oldukça subjektif bir cevap vermek istiyorum; gitara solak olarak değil de sağlak olarak başlamayı isterdim. Solak gitar bulmak çok çok çok zor…

Okaner: Çok daha fazla çalışabilirdim, daha fazla pratik yapmak isterdim.

ο Bir konserin öncesinde ve sonrasında neler hissediyorsunuz? Konser günü toteminiz veya rutininiz var mı?

Murat: Sahneye çıkana kadar biraz karnım ağrıyor ama başka bir şey olmuyor. Bir de sahneye kadar bir şey yemiyorum.

Taylan: Ben provalara da performans yapacak gibi hazırlanıyorum.  Deşifrelerime bakarım, şarkıları bir kez dinlerim, stüdyoda da konser salonu gibi uğraşırım, sound çekerim. Ama tabiİ konser şöyle farklı; insanlar sizi dinlemek için para veriyor, ‘sahne yapmak’ başlı başına bir iş. En önemlisi de orada eğlenmeye çalışırız ve birbirimizi de bu yönde motive ederiz; çünkü ancak bu sayede sahnenin enerjisini dışarıya yansıtabiliriz.

Onur: Nispeten ‘gönül işi’ bir müzik ve oluşumda bulunduğum için ilk olarak arkadaşlarımla güzel vakit geçireceğim için mutlu oluyorum. Özellikle çalacağımız mekan rutinlerden biraz farklı ise; grubun tarihçesi de biraz eski olduğu için yeni dinleyiciler ile buluşacak olmamıza oldukça heyecanlanıyorum. Tabii ki soundcheck’ten sonra geçiyor. Kendi adıma herhangi bir totemim yok.

Okaner: Evvelinde muhtelif heyecanlar, akabinde de muhtelif yorgunluklar. Davulcular çok ekipman taşırlar mirim, çok. Konser günü ne yiyip içtiğime biraz daha dikkat ederim, tek rutinim o. Enerjisiz kalmak gibi bir şansım yok zira.

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

A post shared by SUSPECT (@suspectband)

ο Bir yandan yeni albüm kayıtlarınızı tamamlamak üzeresiniz. Nasıl geçiyor? Stüdyo girmeden önceki o ilk anı ve sonrasında her şey tamamlandığında tüm kayıtlar bittiğindeki o anı nasıl tanımlarsınız?

Murat: Aslında nispeten kolay gidiyor çünkü teknoloji sayesinde gitarlar, davullar, çoğu bitmiş geliyor. Daha sonra provada bir şeyleri değiştirirsek tekrar kayıt alınıyor. Vokal kayıtlarında başlarda gir çık yapıyorduk ama şarkılar daha komplike oldukça vokal take’leri için 4-5 gün ayırmak zorunda kalıyoruz. Her şey bittiğinde, yani şarkı bittiğinde, bir oh çekemiyoruz maalesef. Kayıttan sonra yayınlama ve PR kısmı başlıyor ki inanın bu daha zahmetli. Ama şarkı mastering’den geldiğine ve WhatsApp’da şarkının adı çıkınca insan yine de seviniyor. Du’ bi nasıl olmuş bu diyorsun.

Taylan: Şarkıların omurgasını evlerde kaydedip birbirimize gönderiyoruz, sonrasında provalarda son haline getirip kayda giriyoruz. Son derece keyifli, yapıcı ve kolektif bir iş akışı içinde yol alıyoruz. En keyiflisi de birimizin bir şarkıya yaptığı dokunuşlar oluyor; bu sayede tüm müzikal öğeler birbirine eklemleniyor ve sürekli üzerine bir şeyler ekleyerek devam ediyoruz. Hatta kaydını tamamlayıp yayınladığımız şarkıda bile değişiklik yaptığımız oldu; tam bir manyaklık ve bunun sonu yok. E tabii, şarkının kaydının bitmesiyle de bitmiyor; hemen arkasından yayınlama ve PR süreci başlıyor.

Onur: Kayıt süreçleri oldukça kafa açıcı ve iştah kabartıcı biçimde tam gaz devam ediyor. Aslında Köfte bir sahnede şöyle demişti; “Müzikal anlamda bizi tek bağlayan nokta faith no more”. Şu cümle şu açıdan önemli ki gruptaki beş kişinin de müzikal anlayışı çok farklı spektrumlarda. Bir dönem blues etkinlik gösterirken araya bir metalcore breakdown’u ile çalışma çok farklı yönlere evrilebiliyor. Çalıştığımız stüdyonun bize ait olması, piyasada çok dillenen ‘stüdyomuz evimiz’ mottosunu bizim için daha da gerçek bir formata getiriyor. Evimizde bir şeyler üretmek de bizi oldukça gaza getiriyor. Üretim potansiyelinden dolayı parçalar bitip release edildiği zaman “yeni parça ne zaman” demekten başka bir şey yapmıyoruz maalesef.

Okaner: Kayıtlar yer yer kanlı ama genel olarak oldukça keyifli gidiyor. Çok değerli tartışmalarımız oluyor, neticeleri de içimize oldukça siniyor tabii ki. Bahsi geçen iki an da enteresan anlar. İlk an mutlaka birçok heyecanı ve bilinmezi barındırıyor. Son anda bir rahatlama sağlasa da bir sonraki eseri aşırı merak ettirdiği için bir garip oluyor. Değişik hisler ya, motorun yaptığı dalga köpürtmesi hesabı. (gülüyor)

ο Suspect’in ileriye dönük planları arasında neler var?

Murat: Öncelkile 3 nolu albümü bitirmek ki 9 şarkı hazır. Sonra yeni 1 ya da 2 klip. Sonra çok konser vermek ki ilk 5 konser ilan edildi. Daha sonra 2023’te hem Türkiye’de hem de yakın coğrafyada konserler vermek ya da festivallere katılmak.

Taylan: Büyük mekanlarda, büyük organizasyonlarda sahne almak tabii ki. Ama her koşulda üretmeye devam etmek ve grup içindeki kardeşliğin sürmesini sağlamak. Sağda solda çalmasam da olur, ama onlar olmadan olmaz.

Onur: Ek plan olarak ise bonus bir albüm planımız var (sırrı bozmadım umuyorum). Daha geniş zaman olarak ise; sektörün old-school – dijital ikileminde gidip geldiği her frekans atımında yeni dinleyicilere müziğimizi sevdirip, daha çok üretip daha geniş kitlelere müziğimizi yaymak var.

Okaner: Çalmak, daha çok çalmak, hep çalmak.