Çağatay YILMAZ
cagatay.yilmaz@yellowbos.com

“Neredeyse her gün şarkı sözü ya da kitap yazmak için saat sabah 9’dan akşam 5’e dek çalışırım, ofis düzeni gibi ancak insanlardan olabildiğince uzak” diyor Nick Cave. Öte yandan Leonard Cohen, saatlerce loş yatak odasında yalnız başına doğru kelimeleri beklediğini söylüyor. Şarkı sözü yazmak için odalara kapanmak, otel odalarında haftalarca kalmak, insanlardan bir şekilde uzaklaşmak en bilinen deyişle ilhamı yakalamak için kendini izole etmek bilindik bir yöntem. Kimisi buna damıtma diyor kimisi içsel yolculuk. Adının önemi yok aslında, üretmenin bir yöntemi. Peki pandemi sırasında zorunlu izolasyon dönemi müzisyenleri nasıl etkiliyor? Bu dönem sonrasında orijinal parçalar duyar mıyız yoksa içlerinden bir şey yapmak gelmiyor mu? Bu merakımızın peşine düştük.

İtalya’da balkonlarda enstrüman çalanların videoları, bizim buralarda balkonda pavyon müzisyenlerinin verdiği halk konserleri (sonu kavgayla bitse de), sosyal medyada “enstrüman öğreniyorum” paylaşımları içinde olduğumuz zor dönemde müziğe sarıldığımızı gösteriyor.

HER SIKINTI KENDİ PARÇALARINI YARATTI

Normal, Korona salgını sürecinde fiziki sağlığımızın yanı sıra ruh sağlığını da düşünmek gerek. Keza Sinirbilimci Uzman Klinik Psikolog & Aile Danışmanı Tuğçe Duman, “İnsan yaşamını tehdit eden, bir salgından ruhsal açıdan etkilenmemek mümkün değildir. Bedenimizi ve bağışıklığımızı güçlü tutmak için nasıl ki gıdaya ihtiyacımız varsa, ruhun da gıdaya ihtiyacı vardır” diyor. Söz ettiği gıda elbette sanat. İnsanın kendi sınırlarını zorlayan zamanlarda sanata eğilimi, iyileştirici ve birleştiriciliğinden geliyor. Bir diğer deyişle, sorundan uzaklaşabilmek adına hayallere dalmamızı sağlayan ‘sosyal mesafeli’ uğraşlar ediniyoruz. Bu yeni değil. Hastalık, savaş, ekonomik problemlerin yoğun yaşandığı her dönemin, sanatta etkileri oldu. Avrupa’nın kara vebayla uğraştığı dönem, sanatta büyük atılımların yapıldığı dönemleri doğurdu mesela. Her savaş kendi marşlarını, her sıkıntı ‘imza parça’larını yarattı. Dünyanın başa çıkmakta afalladığı bu dönemi hatırlayacağımız şarkılar olur mu peki?

Türkiye’deki toplumsal karışıklıkların en ciddi seviyelerde yaşandığı dönemlere şahitlik eden, Moğollar grubuyla tanıdığımız müzisyen Taner Öngür’ü aradık ilk. Bu zamanlardaki üretme heyecanının zamanla ve kendiliğinde çıkabileceğini savunuyor, “Öyle işler ancak çaresiz kaldığında ortaya çıkıyor. Mesela Cahit’in (Berkay) Issızlığın Ortasında parçası. Enstrümental yapıyorduk, o sırada Sivas Katliamı oldu. Çok kötü olduk, birkaç gün ara verdik. Sonra Cahit geldi, dayanamadım böyle bir şarkı yazdım dedi. Yani o durumda kalınca çıkabiliyor. ‘Bir durum var, hadi bir şarkı yazalım’ denince çok samimi olmuyor. Piyasada böyle birçok parça var ama bana içten gelmiyor” diyor. Gelmiyor mu bilinmez ancak Mustafa Sandal’ın Melis Fis ve Defkhan salgın dönemi için yazıp geçen ay yayınladığı Yanında parçası sadece YouTube’dan 1.5 milyonun üzerinde görüntülenme aldı. Parça cover’ları yapıldı, sosyal medyada yankı buldu. Elbette bu nadir örneklerden.

Konuyu müzik yazarı Müjde Yazıcı’ya açtık, o da Taner Bey gibi da acele etmeme taraftarı. “…Bu zaman diliminde yaşanan tüm kafa karışıklıkları, belirsizlikler ne zaman ortadan kalkarsa sanat üreten insanlar açısından da çok daha olumlu bir sürece girilecektir. Tüm karantina döneminin müzik türlerine, paylaşımına, içeriğine nasıl etki edeceğini, ruhun nereye doğru mayalanacağını zamanla göreceğiz; şu anda çok net bir yorum yapmak için de henüz erken” diyor.

EN ÜRETKENİ INDIE

Salgının henüz başlarındayken şok etkisi yeni albüm ve teklileri etkiledi. Özellikle ana akım plak şirketleri birçok yeni albümü birkaç hafta erteledi, Mart ayında çıkması planlanan albümler anca yayınlanıyor. Büyük şirketlerin steril havasından çıkan DIY müzisyenlerse değişimin diğer yönünü gösteriyor. Şirketlere bağlı olmayan müzisyenler, salgın döneminde daha çok ürettiği açıklanıyor. TuneCore ve CDBaby gibi, dijital platformlara aracısız müzik yükleme platformlarının verilerine bakılırsa, evde kalmak bu sanatçılara yaramış. Bu platformların arasında, salgın öncesine göre yüzde 40’a varan üretim yükselmelerin, raporlayanlar var. Bu da bağımsız müzisyenlere yeni bir fırsat kapısı doğuruyor. Zira her gün yeni parçalardan oluşan listeler sunan Spotify ve Apple Music gibi platformlar, alıştıkları kadar içeriği bulmakta zorlanabiliyor. Dolayısıyla adı çok fazla duyulmamış müzisyenler için çok kıymetli olan bu listelere girme şansı artmış durumda. Elbette üretimin çok olması, işlerin iyi olduğu anlamına gelmez. Bu konuda en iyisi müzisyenlere danışmak olur diye düşündük.

Anlaşılan kimi bu dönemi çok verimli bulurken, kimi de karantinayı çok yorucu olarak tarif ediyor. Sosyal medyadan yaptığımız küçük bir ankette de bu görülüyor. “Karantina günlerinin müzik üretimine ve yaratıcılığa olumlu etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?” sorusuna katılan 200 kişinin yüzde 39’u hayır cevabını verdi. Bu 200 kişinin neredeyse tamamının müzik sektöründen, hayır diyenlerin de büyük kısmının müzisyen olduğunu hesaba katınca, düşündürücü bir sonuç.

Doğrudan konuştuğumuz birçok müzisyen ise daha iyimser. Müzik dünyasının üretken isimlerinden Selami Şahin başı çekiyor. “Söz ve beste yazımına zaman ayırma fırsatım daha çok oluyor bu dönemde fakat insan evde hapsolmuş hissedince arkadaşlarını, dostlarını özlüyor. Özlenen şarkılar, o eski günlere dönmek… Bestelerimi böyle yazıyorum. ‘Bu günler de geçecek’ diyorum ve o şekilde kaleme alıyorum şarkılarımı” diyor. Karantinada daha çok vakit bulduğunu söyleyen birçok müzisyen var. Örneğin Güliz Ayla, “Söz yazmamı ve beste yapmamı geliştirecek diğer şeylere daha çok vakit ayırabildiğimden elbet pozitif etkisi oluyordur” derken, Can Kazaz “Benim için çok verimli ve üretken şartlar bunlar. Birçok müzisyen de şarkı bombardımanı yapacaktır tabii” diyor.

‘ŞARKILARA DAHA FAZLA ZAMAN AYIRABİLİR OLDUK’

Freezone Müzik Yarışması’nın basın toplantısında konuyu Mustafa Sandal’a açtık. Başta kararsız gibiydi ama sonra şöyle yanıtladı: “Birçok kişi fırsat bulamadığı bir şey yaptı, içimize dönebildik. Kendimizle, duygularımızla bir temasımız oldu. Bu dönüşün, duygularımızı dışa yansıtma ve üretme anlamında pozitif bir etkisi olacağını düşünüyorum. Önümüzdeki dönemde çok güzel, cana dokunan şarkılarla karşılaşacağımızı düşünüyorum. Karantina sürecinde farklı bir ruh haline büründük. Nelerin bizim için ne kadar kıymetli olduğunu fark ettiğimiz bir süreç yaşadık. Bunun da şarkılara yansıyacağını düşünüyorum.” Bu süreyi çok verimli hale getirmek isteyen, kendini zorlayan şarkı yazarlarına da sakinliği öneriyor. “Ben bu hatayı çok yaptım. Bir şarkıyı yazarken tıkanıklık olduğunda fazla zorlamamak gerek. Çünkü acele edersen o seni yanlış bir yere yönlendirebilir. Şarkı sözü sevgili gibidir, bazen serbest bırakıp onun sana gelmesini beklemek gerekir.“

Tereddütleri olan müzisyenler de var. Telefonun bir ucunda Amerikalı şarkıcı ve söz yazarı Justin Jesso var; “İyi ve kötü, her ikisini de söylemek mümkün. Son günlerde içinde olduğumuz kötü zamanlardan etkilendiğim güzel birkaç parça yaptım. Koronavirüs, derinden özlem duymak ve bir arada olamamak gibi duygusal gerilimlerden ortaya çıkan şeyler. Elbette bir düzene sahipsem iyi şeyler başarabiliyorum. Eğer bir gün içerisinde neler yapacağımı biliyorsam daha yaratıcı olabiliyorum. İlk bir iki hafta sürekli bir şekilde zamanımı boş geçirdim diyebilirim. Arka arkaya böylesi günler geçirdikten sonra üretken olmakta zorlanıyorsunuz. Fakat genel durumu düşünürsem karantinada olmak ilham verici oldu diyebilirim” diyor.

Dolu Kadehi Ters Tut grubu da karantinanın iyi geldiğini düşünenlerden. Grubun vokali Uğurhan Özay “Pandemi sürecine girmeden önce single çalışmalarımız ve albüm prodüksyonuna hazırlanmak için ev stüdyomuzdaki ekipmanları genişletmeye başlamıştık, bir yandan konser turnesi bir yandan da hali hazırda bulunan şarkıların prodüksyonuyla uğraşırken salgın patladı. Fakat her şeyi zaten evde yapabiliyor olduğumuz için üretim yönünden bir sıkıntı yaşamıyoruz. Aksine konserler iptal olunca şarkılara daha fazla zaman ayırabilir olduk” diyor.

YARATICI OLMA BASKISI

Bir yandan da, karantinayla gelen üretme yarışından muzdarip olanlar var. Keza Kolektif İstanbul’dan Aslı Doğan da yaratıcı olma baskısından şikayetçi, “Bir kısım için ise bu üretkenlik meselesi bir nevi baskıya dönüşmüş durumda. Herkes yeni bir şeyler öğrenmek, üretmek, karantinayı ‘kozaya’ çevirmek zorundaymış gibi… Ben şahsen henüz pek olumlu etkilenmedim bu olan bitenden. Tuhaf bir manik hal içinde elime bir kitabı alıp birkaç sayfa okumadan bir diğerine saldırıyorum, bir şeyler izlerken bir anda kalkıp temizlik yapmaya başlıyorum. Şimdilik sadece akıl sağlığımı korumaya çalışıyorum” diyor.

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

Mpk ve ableton olmasaydı baya sıkılacaktım 🤓 hadi istek yazın🌹 #betheone #dualipa #shapeofyou #edsheeran

Güliz Ayla (@gulizayla)’in paylaştığı bir gönderi ()

Alternatif müzik grubu Küf’ün üyeleri de karantinayı “Bu konuda çok pozitif olduğumuzu söyleyemeyeceğiz, zorunlu evde kalma durumu bizi daha çok sıkıştırdı” diye tarif ediyor ve devam ediyor “Normal hayata dönmek, müzisyenlerin üzerindeki baskıyı da azaltacağı için müzik üretimini de normalleştirecektir. Ama karantina süresi, en azından bir süre daha beslenmekte zorlanılacak bir konu gibi gözüküyor.” Kültür sanat gazetecisi Tuba Dal da böyle düşünüyor, “Bu yaşanmış bir şey değil daha evvel kendi jenerasyonumuzda. Olaya negatif olarak da bakmıyorum; sadece işin sosyolojik ve ekonomik tarafı bunu düşündürüyor. Bu süreç bitince hemen biriyle aynı kafe ye ya da stüdyoya rahatlıkla giremeyeceği gibi…”

KARANTİNADA AYLAKLIK ÇARE

Sürekli üretken olmayı bir ihtiyaç olarak görmek, hem beden hem de ruh sağlığı açısından sorun çıkarıyor. Karantina öncesinde şikayetçi olduğumuz ‘yorgunluk’ halinden, birden edindiğimiz onca boş zamana rağmen kurtulunamıyor. Zira sürekli yeni bir şey denemeye, çalıştığımızı ispatlamaya ya da üretmeye şartlanılıyor. Müzisyenlerin de halihazırda hissettiği ‘dinleyici zorbalığı’ hali, karantinayla daha da artmış durumda. Bu sürekli meşgul olma arayışı, yaratıcılığın baş düşmanı aslında. Birçok araştırmanın açıkça gösterdiği üzere, hem fiziksel hem de zihinsel açıdan sağlığınızı bozuyor. Yine birçok araştırmada, stresin tüm iş kollarında verimliliği düşürdüğünden sıklıkla bahsediliyor. Çözümse belli, biraz boşta kalabilmek. ‘Canımız sıkılıyor’ dediğimiz zamanlar, aradığımız çareyi sunuyor.

İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi’nden Uzman Psikolog Ceylin Sürek de, “Sıkılma durumu negatif olarak algılansa da, bu durum içerisindeyken ruhen ve bedenen daha dingin olup, daha akılcı düşünebiliyoruz. Evde kaldığımız bu günlerde, ne kadar sıkılmanın verdiği rahatsızlık hissini yaşasak da, aslında yaratıcılığımızın canlandığını hatırlayıp harekete geçmeyi deneyebiliriz” diyor. Medical Hypotheses dergisinde 2014’te yayınlanan bir makaleye göre, boşta kalınan zamanlar bilinçaltında saklı fikirleri ortaya çıkarmak için birebir. Başka bir amaçla yapılan deneyin katılımcıları görüntü cihazlarına bağlıyken boş bırakıldıklarında ortaya çıkan bir hareketlenme fark edilmiş. Bu ‘serbest salınma’ hali, ilhamın da açıklayıcısı. Uzun bir yolculukta yolu izlerken ya da uzanıp gökyüzüne bakarken hissettiğiniz rahatlama ve yeni fikirler bununla açıklanıyor.

 

Sinirbilimci Uzm. Klinik Psikolog Tuğçe Duman da rahatlamamız gerektiğini söylüyor: “Bu zor süreçte kendimizi iyi hissetmeye ihtiyacımız var. Önemli olan herhangi bir durumda bize fayda sağlayabilecek ritmi bulmaktır. Siz de zor zamanlardan geçtiğimiz bu günlerde bu yazıyı okuduktan sonra, pek çok çalışmada olumlu etkisi kanıtlanan, Mozart’ın sonatalarından birini açın, derin bir nefes alıp, geçmişin acı tecrübelerini, üzerinizde bıraktığı olumsuz etkileri bir kenara bırakıp, geleceğin kaygılarından uzak sadece anı yaşayın” diyor.

Büyük felsefecilerin ve mucitlerin günlük hayatlarında bolca aylaklık yaptıkları da hep söylenir. Yani gerçekten daha yaratıcı olmak istiyorsanız, kendinizi biraz rahat bırakmakta fayda var gibi gözüküyor. Döneme imza atan şarkılar olacak mı henüz bilinmez ancak pandemi döneminde müziğin kıymetli olduğu çok açık.