Çağatay Yılmaz
Gece takip etmeler, ayrımcılık, uyuşturucu bağımlılığı, tecavüze uğramak, dünya çapında bir yıldız olmak, evini kaybedecek kadar batmak… Bir Türk drama dizisi senaryosu değil, göz önünde bir yıldızın hayatından bahsediyoruz. Blondie’den tanıdığımız Debbie Harry’nin hayatı. ‘Acıların kadını’ Harry’nin geçen ay çıkan otobiyografik kitabı Face It ile acayip detayları gün ışığına çıkan bir hayat. 74 yaşında geri dönüp bakınca, tuhaf görünmüş olmalı.
Evlat edinilen bir çocuk olarak New Jersey’de büyümüş. Kitapta ara ara hissedilen terk edilme korkusu bu zamanlardan kalma anlaşılan, “Bilinçaltımda bir yerlerde, ailemin beni terk edip hiç dönmediği sahne sürekli oynayıp duruyor” diye anlatıyor keza. Maceralarını okurken kafanızda bir Bergen şarkısı çalmaya başlıyor. Komaya girecek kadar ağır bir zatürreye yakalanıyor küçükken. Kırılgan çocukluğunun ardından, üniversite sonrası gençliğinde, New York’ta bir süre garsonluk yapıyor, başarısız seçmeler…
Sonra BBC’de çalışmaya başlıyor. Andy Warhol gibi şöhret isimlerle bu iş sırasında tanışıyor. Bir de problemli bir ilişkisi var. Fazlasıyla kontrolcü ve kıskanç bir tip. Bir gece evde başka bir adam olduğu sanrısıyla zorla giriyor, başına bir silah dayıyor ve tecavüz etmekle tehdit ediyor. İlişkiyi bitirmek için yeterli sebep! New Jersey’e geri dönmesini, Stein’le tanışmasını ve diğer maceraları başlatan olay da bu. Sonradan bu nedenle olayın üzerinde kalıcı bir etki bırakmadığını söylüyor.
New York Dolls için şöförlük yapıyor, gruplar kuruyor, iddiası göre seri katil Ted Bundy’nin elinden kurtulduğu bir vaka bile var. Başka bir sürü de hikaye var ama “Her şeyi hatırlayamıyorum” diyor kitabında. 1976 yılında Blondie’nin isim albümü çıkıyor. Listeleri altüst ediyor şarkılar. Albüm 40 milyon kopya satıyor. Böylece 31 yaşında, Debbie Harry üne kavuşuyor. O artık Blondie’nin yıldızı. Aşk hayatında da mutlu, grup arkadaşı Chris Stein’le romantik bir ilişkisi var. Her şey yolunda giderken, Bergen şarkısı geri dönüyor.
youtube.com/watch?v=y6QBaZHltJw
Bir konser sonrası eve dönerken, onları takip eden bir adam bıçak zoruyla eve giriyor. İkisini de bağlıyor, evde gitar, kamera ne varsa topluyor. Sonra, Debbie Harry’e tecavüz ediyor. Kitapta konudan şöyle bahsediyor, “Çok korktum diyemem. Neticede, gitarlarımın çalınması tecavüzden daha çok canımı acıttı.” Bu olayın onu etkilemesine izin vermemiş gibi görünüyor. Hatta bir albümün yanında transparan bluzlu bir fotoğrafının poster olarak verilmesine bile daha çok sinirlenmiş. Kitapta da şöyle diyor, “Seks satar, aptal değilim, farkındayım. Ama benim istediğim gibi olmalı, başkasının değil.”
Yetmiyor, 80’lerin başında, gruba amiyane tabirle ‘maliye çöküyor.’ Vergi borçları nedeniyle evlerini kaybediyorlar. Kitapta yazdığına göre, haciz memurları elbiselerini bile almış. Üstelik Stein o sırada hastanede, iyileşmesi yıllar alacak bir hastalıkla uğraşıyor. Hastane faturalarını ödemek zor. Bunlar grubun dağılması anlamına geliyor, en azından o dönem için. Yetmezmiş gibi o dönem ikisi de uyuşturucu bağımlısı. Hastanedeki sevgilisine eroin de götürüyormuş. Kitapta yazdığına göre, doktorlar fark etmiş ama görmezden gelmişler.
Debbie Harry bu konuda hiç çekingen değil, hemen her röportajında rahatça bahsediyor yıllar sonra terapiyle kurtulduğu alışkanlıklarından. Guardian’a kitap için verdiği röportajda da, bu bağımlılıktan pişman olmadığını söylemiş. “Tek pişman olduğum nokta, kaybettiğim zaman. Çok zaman alıyordu ama gerekliydi. Depresyon tedavisi olarak kullanıyordum.”
Kitapta hikayeler bitmiyor. Kariyeri kan, ter, gözyaşı dolu ama onu üzebilen pek bir şey yok gibi gözüküyor. 70’li yaşları itibarıyla hâlâ çalışıyor. Birçok röportajında tekrar ettiği üzere, pişman olduğu asıl konu para. Bir röportajında “Keşke işe daha çok dikkatimi verseydim. Sadece müzik yapmaya ve sahnelere odaklandım” diyor. Debbie Harry’nin hayatı ve otobiyografisi Face It, okumaya kesinlikle değer.