Çağatay YILMAZ

Türkiye’yi konserlerle karış karış gezen Kadebostany yeni teklisi Two Lovebird in a Cage ile karşımızda. Üstelik bu sefer bu yörelerin en güçlü seslerinden Sena Şener ile birlikte. İkisinin yolları Eskişehir’de bir festivalde kesişiyor, daha sonra bir WhatsApp mesajıyla düete dönüşüyor.

Detayları dinlemek için Taksim’de buluştuk. Sıklıkla ülkemize gelmiş olmanın verdiği samimiyetle karşıladı. Röportaj sonunda Kadebostany Cumhuriyeti’nin parasını da verdi. Endişe etmeyin sevgili okurlar, rüşvet değil tamamen hatıra!

Kahvelerimizin gelişiyle ilk sorumu sordum. 

Türk dinleyicilerle aranda ilginç bir bağ var. Şarkın Eskişehir takımı için marşa bile dönüştürüldü. Bu bağ seni ve müziğini nasıl etkiliyor?

Dürüst olmak gerekirse, müzik yazarken sadece kendime yazıyorum. Kendimi memnun etmeye çalışıyorum. Tamamlandığında herkesle paylaşmak istiyorum. Burası her zaman insanların müziğimi sevdiği bir yer oldu gerçekten. Zamanını hatırlamıyorum, İlk konserimi İstanbul’da küçük bir mekanda vermiştim. O kadar doluydu ki resmen mutluluktan delirdim. O günden sonra konser vermek için sık sık geldik. Gittikçe daha çok kalabalığa ulaştık. Bu nedenle özel bir bağımız olduğunu düşünüyorum. Türk müzik dinleyicisinin çok iyi müzik zevki var bence. Çünkü şehirde gezerken afişlerde benim Spotify listemde yer alan isimlerin sahne alacağını görüyorum. Ben de bu sanatçıların bir parçası olduğum için mutluyum. Pek çok farklı ülkede bulundum ama gerçekten aynı değil.

Her zaman farklı vokallerle çalışıyorsun. Bir önceki röportajımızda bunu “tek kelimeyle ufkunuzu genişlettiği için yapıyorum” demiştiniz. Bu iş birlikleri nasıl işliyor? Birbirinizi nasıl buluyorsunuz? Bu şarkıcıları sen mi seçiyorsun yoksa onlar mı seni buldu? 

Bunun bir kuralı yok. Bazen biraz sihir gibi, bilirsin. Mesela bir yerdesin ve birinin şarkı söylediğini duyuyorsun. Vay canına, bu harika! Hiç beklemeden o kişiye benimle çalışı çalışmayacağını soruyorum. Bu bazen yürür, bazen yürümez. Bazen internette ya da  YouTube’da videolar izliyorum. Vokalleri seversem, bir mesaj gönderirim. Bazen plak şirketleri benimle iletişime geçiyor ve sanatçı öneriyor. Kural yok. Tek kural, eğer ben ve sanatçı arasında bir tür büyülü bağlantı varsa, birlikte iyi bir sinerji oluşur. Önemli olan büyük isimler olması değil, tek önemli şey müzik.

Sena ile bir araya gelmeniz de böyle mi oldu?

Evet.. Eskişehir’deydim. Milyon Festival’de sahne çalacaktım. Sena bizden önce çalıyordu. Sesini duydum ve şaşırdım. Ve menajerim dönüp “bu delilik, inanılmaz bir ses. Gelecekte bir şey için onunla iletişime geçmeyi denemeliyiz” dedim. Günler sonra aklımda bir şarkı oluştu. Müzik, ritim her şey hazırdı. Sonra Teksaslı müzisyen Katie Wallace ile sözleri yazdık. Şarkı çok güçlüydü ve bu yüzden onu aktaracak güçlü bir sese ihtiyacım vardı. Bu dünyanın dışından biri gibi… Aklıma Sena geldi. Başkasının şarkısını söylemek istemeyebilir diye düşündüm. Ama yine de ona bir akşam Whatsapp’tan yazdım. “Harika şarkı yazıyorsun, biliyorum. Ama bu parçayı dinleyip, birlikte yapıp yapamayacağımızı söyle” dedim. Göndere bastıktan sonra içinden “Lütfen evet de” diye sabırsızlıkla bekledim. Ve sonunda kabul etti. Hemen şarkıyı kaydetmeye başladık. İlk başlarda internet üzerinden sonra canlı.

‘HİKAYELER ANLATMAK İSTİYORUM’

Şarkının hikayesini merak ediyorum. Teksaslı bir kız yazdığını söyledin.  Bu şarkıda özel olan nedir? Son yıllarda müziğiniz farklı bir şekilde mi gelişti? Biraz daha duygusal belki, ne dersin?

Şarkı sözü sürecine giderek daha fazla dahil oluyorum. Çünkü duygusal olarak ben daha çok bir besteci gibiydim. Yani müzik gerçekten benim duygu ifade etme yöntemim. Enstrümantal şarkılar yapabildim ve bu benim için duyguları ifade etmenin en iyi yoluydu. Artık söz süreçlerine dahil olmayı ve hikayeler anlatmayı çok istiyorum. Bu konuda kendimi geliştirmeye karar verdim. Katie ile çalışırken bir takım olduk, bunu başardık. 

Sadece hayal ettik. Alandan ve aklımızdan kaçış hissiyle evranle ilgili bir hikaye anlattık. Ritimle birleşince ortaya harika bir şey çıktı. Şarkının farklı bir versiyonunu da yakında yayınlayacağız.

 

Dediğin gibi kendini memnun etmek için kişisel bir şey yaratıyorsun ve bu dünyanın her yerinde ve hiç tanımadığın bir yerde yankılanıyor. Bu sana ne hissettiyor?

Bunu büyük bir saygıyla karşılamalısınız ve bu konuda çok mütevazi olmalısınız. Çünkü müzisyen bir aileden gelmiyorum, büyük bir şehirden gelmiyorum. Sadece kendi başıma bir şeyler öğrendim ve son derece tutkuluydum. Ve şarkıyı ilk yayınladığımda insanlar epki gösterdiğinde, bu inandırıcı değil dedim. Ama anladım ki bu, insanlarla bağlantı kurmanın harika bir yolu.  Sosyalleşmeyi severim ama stüdyomda evde sessiz olmayı, işlerimi yapmayı daha çok  seviyorum. Bu benim sosyalleşmem ve dinleyicilere için bir yol. Ancak şarkı ile yaratıcısının bağlantısını kesmelisin. En önemlisi şarkı. Yaratıcı önemli değil. Yaratıcının kişiliğinin çok önemli olduğunu düşünmüyorum. Her zaman şarkı yaratıcısından daha büyüktür.

Yine de herkes bunu birinin yaptığını biliyor hatta bundan etkileniyordur.

Ben büyük bir hayranı olduğum birçok sanatçıyla tanıştım. Ama asla tanışmamalıydım çünkü bazen bu çok hayal kırıklığı yaratıyor. Bu da şarkının yaratıcısından daha büyük olduğu gerçeğini açıklıyor. Bence müzik işindeyken her şeyin kralı şarkıdır. Bu yüzden tüm hayatımı mümkün olan en iyi şarkıya sahip olmaya çalışarak geçirdim. Bunu yıllardır yapıyorum ve yavaş yavaş daha iyiye gittiğimi düşünüyorum.