Zeynep TOKER
zeynep.toker@yellowbos.com

Mode XL, Basemode Records, Kamp Records gibi oluşumların kurucularından olan VEYasin, 1970’lerin, 80’lerin tınılarını yeniden düzenleyerek yepyeni bir soluk getirdiği projesi Hey! Douglas ile 21 Ekim Cuma gecesi Babylon sahnesindeydi. Katılımcıları müziğin ritmiyle buluşturmadan hemen önce ise VEYasin, Salih Korkut Peker (cümbüş-elektro gitar) ve Barış Doğukan Yazıcı (trompet) ile backstage’te bir araya geldim ve biraz sohbet ettim. VEYasin’in müzikal direktörlüğünü üstlendiği Air Anatolia projesinin çıkış noktasından, web 3.0’da müzik dünyasını neler beklediğine dair birçok konuyu konuştuk.

Müzik eskiden kasette de plakta da dönen bir şeydi. Sonra soldan sağa akan bir şeye dönüştü, şimdi ise her yerden geçen bir şey olacak diyen VEYasin, müzisyenlerin değişen dünyaya ayak uydurmaları gerektiğini ve kendilerini değiştirmeleri, geliştirmeleri gerektiğini özellikle vurguladı. Detaylar röportajımızda seni bekliyor!

ο Air Anatolia projesinin müzikal direktörlüğünü üstlendiniz. Anadolu pop ile İngiltere cazının birleşimine şahit olduğumuz bu projenin çıkış noktasını sorabilir miyim?

VEYasin: Al MacSwee, Tolga Böyük, bir de ben, üçümüz bu kürasyonu gerçekleştirdik. Bunu yaparken de aslında hepimizin düşüncesi şuydu: Yaptığımız müzikleri yaparken bizim bir köprü görevi gördüğümüz söyleniyordu. O köprüyü görmek istedik, nasıl bir köprü oluyor orada. Onun haricinde İngiltere’den gelen müzisyen arkadaşlar özellikle Chelsea Carmichael Londra’da bilinen tanınan, albümleri olan bir müzisyen arkadaşımız. Keza Al MacSwee, Jake Long da öyle. Onların Türk müziğine, Anadolu müziğine karşı bir ilgisi vardı zaten. Sonrasında da burada elimizden geldiğince Ahmet Güvenç, Okay Temiz, Cahit Berkay gibi bu işin köklü isimleriyle bir araya gelmeye çalıştık. Sonra da onun yanına yeni jenerasyondan aynı bizim gibi Derya Yıldırım, Melike Şahin gibi isimlerle beraber Muhlis Berberoğlu gibi isimlerle beraber de köprünün ayaklarını inşa etmeye başladık. 18 Kasım’da da Londra çalacağız.

ο Daha sonrasında tekrar devam edecek mi?

VEYasin: Büyük ihtimal devam edecek. Bir sonrakinde de yine büyük ihtimalle daha farklı bir kadro ile daha iyi bir performans sergileyeceğimizi düşünüyorum. Minimum yılda iki defa yapabiliriz gibi geliyor.

ο Tamamen farklı bir kadroyla mı?

VEYasin: Genelde Türkiye’de alışık değiliz ama bunlar one-shot etkinlikler. Biraz da böyle olması güzel oldu çünkü NFT dünyasında yaşıyoruz artık. Bir şeylerin koleksiyonluk değeri var, bu neden sahnede de böyle olmasın? Bu tip bi’ proje için aslında gelmeyenin de biraz üzülmesi gerekiyor.

Salih Korkut Peker: Çok değerli bazı anların, -müzik için de olabilir başka bir sanat dalı için de olabilir, bambaşka bir şey için de olabilir- biraz az biliniyor kalması, hatta bunun bazen bir tercih olması gerekiyor. Bu olay çok tuttu her ay bir tane farklı bir yerde Air Anatolia patlatalım derseniz, olayın vitamini direkt bildiğiniz kartondan dönercilerin lezzetine dönecek. Olayın güzelliği bu. O köprü dediği şey; kontrplak bir köprü değil. Taştan bir köprü yapılıyor orada. Aslında Anadolu ve Batı müziğinin bir araya nasıl nakış işler gibi geldiğini göstermek lazım. O yüzden bu tarz etkinliklerin yılda en fazla iki kere yapılması gerekiyor.

 ο Zorlu PSM’de Digilogue kapsamında yaptığınız konuşmada genç müzisyenlerin listelerde yer almak için daha kısa şarkılar yaptığını söylediniz. Önümüzdeki dönemde istediğiniz uzunlukta şarkı yapacağınızı da söylediniz. Bu noktada şunu merak ediyorum; Şu an müzik kariyerinizde önemli bi’ noktaya geldiğiniz için mi böyle düşünüyorsunuz yoksa bu zamanda yeni çıkış yapan bir isim olsaydınız da yine böyle bir yol izler miydiniz? Yani listelere girmek için bir strateji geliştirir miydiniz yoksa kendi bildiğiniz, size doğru gelen yoldan mı ilerlerdiniz?

VEYasin: Şu anda Spotify Top 50’ye oynayan müzisyenler inanılmaz stres ve baskı altında. Onların amacı müzik yapmak değil sadece listeye girebilmek. Radyoların sebep olduğu bir durum var, parçaların süresi üç dakikaya düştü. Diyelim ki bir konteyner var ve bu konteyner üç dakikalık kapasiteli bir şarkı alabiliyor ama ilerleyen zamanlarda web 3.0 geldiği zaman, mesela Barış (Yazıcı) bir şarkı yapacak 25 dakika ve kimse ona niye 25 dakika bir şarkı yapıyorsun diyemeyecek. O bir kriter olmaktan çıkacak artık, bu da herkesi rahatlatacak.

Ben zamanında 45 dakikalık bir şarkıyla çıktım. O da set yani, benim olayım set yapmaktı. İnsanları 45 dakikalık bir hikayenin içerisine sokmaktı, o yüzden benim için değişen bir şey yok. Benim işime gelmiyor 1-2 dakikalık şarkılar yapmak.

ο Artık müzisyenler sadece müzik üretimiyle kalmıyor albümlerine ya da single’larına bambaşka bir görsel dünya inşa ediyorlar. O kadar güzel işler var ki aslında bambaşka bir alan açıldı orada. Ama bu noktada şunu merak ediyorum müzisyenler bu görsel sürecin hazırlık sürecinin ne kadarına dahil olmalı? Yani tüm bu süreçleri aynı anda kontrol ediyor olmak müzik üretim süreçlerini olumsuz etkiler mi?

VEYasin: Normalde müzik sektöründe 70’lerde yayıncıyla müzik yapan arasında inanılmaz kalabalık insan topluluğu vardı. Şimdi günümüzde bu neredeyse sıfıra inmek üzere. Sıfıra inmek üzereyse ve senin yeni bir şeyler yapman gerekiyorsa orada artık başka isimlerle doldurman gereken durumlar ortaya çıkabiliyor. Mesela artık Netflix’te bir film artık oyunlaşma sürecine giriyor, müzik de klip çekmekten vazgeçip daha çok oyunlaşma ve bunu hikayeleştirme dünyasına giriyor. Şimdi ben bugün klip çekiyor olsam bu bir kere izleniyor, klip bir şey anlatmıyor, klip izlenmiyor. Türkiye’de dizi bile mutfakta bulaşık yıkanırken dinleniyor. Dizi bile dinlenen bir şey. İnsanlar artık bakayım edeyim, o kadar uzun süre zaman ayırayım demiyor. Klibin sonuna sarıyor geçiyor. O kadar emek, para harcanıyor ve bunlar gelecek zamanlarda müzisyenleri şunlara itekleyecek. Artık aradaki insanlardan biri kod yazan biri olacak. Öyle birini bulamadık bekledik diyelim, kendimiz yapacağız. İlk internet çıktığında web sitesi yapmaya çalıştığımızda hepimiz “Benim web sitesi yapacak arkadaşımız yok.” falan diyorduk. Sonra baktık ki template’ler çıktı ve biz web sitesi yapmaya başladık. İlerleyen zamanlarda kod yazamayacağız belki ama template’ler çıkmaya başladığın da atıyorum Barış kendi albümü için diyecek ki; “Ben New York sokaklarında birini canlandırmak istiyorum bu klibimde.” Klip diyorum ama adını ne koyacağız bilmiyorum. Klip ya da o metaverse’deki her neyse. Biz onun normal şarkısını dinliyor olacağız, yaptığı yeni oyuncak neyse onun içerisinde de gezebiliyor olacağız. Benim asıl söylemek istediğim şey şuydu: Müzik eskiden dönen bir şeydi, kasette de plakta da dönen bir şeydi. Sonra soldan sağa akan bir şeye dönüştü, şimdi ise ne olacak biliyor musun? Her yerden geçen bir şey olacak. Anlatabiliyor muyum? Bu örneği şu an dünyada ilk defa ben kullanıyorum (gülüyor). Bakalım o dünyada neler yapacağız. Dünya değişiyor ve o değişime ayak uydurmamız gereken bir dönem.

 “Kimse gerçekten sanatın peşinde değil”

Salih Korkut Peker: Ara kuşak olarak şöyle bir avantajımız var. Bütün devirleri gördük biz. Şu anda da hepsinin içerisinden geçiyoruz. Ben plak devrinin sonuna doğdum, kasedi, CD’yi gördük. Sonra MP3 geldi, MP3’e daldık. Sonra tekrar plaklar çıkmaya başladı, sonra stream girdi işin içine, kaset kendini tekrar nostaljik olarak göstermeye başladı. Yasin’in dediği gibi bir süre sonra sanal dünyada bambaşka şeyler dönmeye başladı ama bizim o sırada elimizde tuttuğumuz, müzik yapmaya çalıştığımız ve fikrimizi aktardığımız enstrümanlar hala duruyor. Onların muhtemelen ortadan kalkması herhalde bi’ 15-20 kuşak alır. Enstrüman çünkü adı üstünde aracı. O aracının yerine başka bir şey koyma dürtüsü yine şöyle bir köşede duracak. O enstrümanlarla nasıl düzgün müzik yapabileceğin gerçeği hala kabak gibi ortada duruyor olacak. Biz o geçiş döneminin tanığı olduğumuz için hafiften ‘hey gidi günler’ deyip hem de yeni ne var diye dalacak haldeyiz. Ama geçmişi hiç bilmeyenlerin aslında biraz daha sıkıntısı var bu konuda. Çünkü esas malzemenin düzgün bir fikir olduğuna uyanmış değiller. Hep oyuncaklarla oynama peşindeler. Taze bir fikir taş devrinde de işe yarıyor, NFT çağında da işe yarıyor. O fikri de sağlamanız için sizin birkaç kuşak önce neler dönüyor olduğunu bilmeniz lazım. Bunu da görev icabı değil severek yapmanız lazım.

VEYasin: Bu arada Barış Doğukan Yazıcı’nın mesela şöyle bir durumu var. Bu genel dünya içerisinde hiç konuşmadık bu durumu ama… Şimdi diyelim ki trompet sesi şu an sadece sinyale dönüştü. Günümüz şartlarında popüler müzikte bir sinyalden öteye gidemiyor. Halbuki trompet sesinin kendine ait bir akustiği, tınısı var. Ben bu kod döneminin başladığını düşünüyorum. Herkesin kod yazarak müzik yaptığı döneme girdiğimiz zaman Barış’ın yaptığı daha değerli olacağını ve şu an iyi bir yumruk atmak için bir adım geriye gitmiş birisiyle oturduğumu düşünüyorum. Çünkü gelecekte kod yazmakla caz müzik yapmak hemen hemen aynı şeye tekabül ediyor. Barış’ın kendi tınısını yakalamak için birçok insan mücadeleye girecek ama o tını onda doğuştan olduğu için ve başından beri onla çalıştığı için çok büyük bir fark yaratacak. Ben işin biraz tersine döneceğine düşünüyorum.

Barış Doğukan Yazıcı: Şimdi yeni müzisyen olmak isteyen insanların artık sanatın peşinde koşma gibi bi’ avantajları yok. Neden? Çünkü sanat için artık ne motivasyonları, ne umutları, ne paraları var. O yüzden biri gidip bir enstrümanı öğrenip yıllarca müzisyen olarak çalışmanın hiçbir karşılığı olmayacağını bildiği için YouTuber olmayı, kolay yoldan rapçi olmayı, kolay yoldan elektronik müzikle köşeyi dönmeyi, basit işlerle ya da bot takipçilerle vs. neyse herkes kolay paranın peşinde… Kolay meşhurluğun peşinde. Kimse gerçekten sanatın peşinde değil. Benim babam trompetçi o yüzden bu enstrümana aşık oldum. Ben doğduğum andan itibaren zaten caz dinleniyordu ben onun peşinden koştum, bu benim hikayem. Herkesin hikayesi bambaşka, kimse aynı şeyi yapmak zorunda değil ama en azından ben böyle bir şeye aşık oldum. İnsanlar aşık olduğu şeylerden de kolayca vazgeçiyor.

ο Bu akşama dair özel bir setlist hazırladınız mı? Nasıl bir performans bizi bekliyor?

Barış Doğukan Yazıcı: Aslında çok aşırı ters köşe, sürpriz bir şey yok ama şöyle bir avantajı var içerisinde doğaçlamanın olduğu bir şey her zaman farklı oluyor, her defasında. Benim çaldığım şey, Salih Abi’nin çaldığı şey sürekli değişiyor. O yüzden tatlı kısmı o. Yasin’le yaptığımız her projede her sayfada bambaşka şey çıkıyor. Yasin de sahnede çoğu şeyi değiştiriyor. O da kalıplarda değil aslında. O yüzden hep sürpriz var ama tema olarak Hey! Douglas’ı buram buram hissedecekler.