Ece ULUSUM
@eceulusum
Kendini yenilemek ve geliştirmek konusunda başarılı müzisyen Gökhan Türkmen, yeni parçası Aşkın Enkazı‘nı Ekim ayında bir kliple yayınladı. Konserlere devam ediyor, bir yandan da belgesel, yurt dışı projeleri ve yeni albüm için harıl harıl çalışıyor. O çalışmalar sırasında Türkmen Back on Stage‘in sorularını yanıtladı.
ο Aşkın Enkazı’nın klibini yeni yayınladınız. Nasıl geçti çekimler? Sandal tamiri kareleri var, o fikir nasıl doğdu?
2020 yılında çıkacak albümün ilk parçası Aşkın Enkazı’nı çıkardık. Bundan sonra her ay bir parça ile müzikseverlerle buluşacağız. Klip aslında peş peşe çıkacak 3 parçadan oluşan hikayenin ilk bölümü. Ağva, Kuzguncuk gibi lokasyonlarda dostum Bora Çifterler’in yönetmenliğinde çektik. 5 günde 3 klibi de tamamladık, oyuncu arkadaşım Özge Demirtel eşlik etti. Mevsimin sonbahar olması sebebiyle parçanın dinginliği, doğanın nahifliği ve hoş bir kurgunun olması bütünlük yarattı.
Bu ay çıkacak Sır ve Ocak’ta çıkacak Gülmedi Kader ile birlikte hikayenin tamamını görebileceğiz. Bunu söylüyorum çünkü hikayede de bir tamamlanma çabası var. Tekneyle başlayan tamir bir anlamda aşk hikayesinin de temsil edildiği bir sembol gibi. Bir çaba var, doğal bir çaba. Yapraklar sonbaharda düşer toprağa karışır, mevsiminde yeşermesi için… İlk klip reverse, yani geri giden bir hikaye. O emeği daha net görmemizi sağlayacak farklı bir bakış açasıyla başlayalım istedik.
‘DÜET MUTLAKA GELECEK’
ο Birkan Nasuhoğlu imzalı Aşkın Enkazı parçasını seslendirdiniz en son. İkinizin arasında güçlü bir bağ olduğunu görüyoruz. İkili yeni projeleriniz olur mu?
Birkan, GTR Müzik’in başarılı sanatçılarından. Bildiğiniz üzere, son derece aktif ve her daim üreten yaratıcı bir müzisyen. Biz kısa zaman önce bir araya geldik aslında. Ancak aramızda öyle keyifli bir uyum oldu ki. Bu uyum üretimimizi ateşledi diyebilirim. Evet, bir düet mutlaka gelecek. Bahsettiğim Ocak ayında çıkacak Gülmedi Kader parçası Birkan’la birlikte yaptığımız bir parça. Keyif alacağınızdan eminim. Biz büyük bir mutlulukla parçayı yaptık.
ο Şarkıda “Şimdi bütün şarkılarda kendini mumla ara” diyorsunuz. Siz nasıl bir müzik dinleyicisisinizdir? Kendinizi bulduğunuz birkaç parçayı bizimle paylaşır mısınız?
İnsan dediğimiz varlık hislerden ve düşüncelerden ibaret değil mi zaten? Müzik, bence zihnin nahif farkındalıklarından bir tanesi. Duyguda kendinizi bulduğunuz sürece, kendinizi de aradığınızı zamanla anlıyorsunuz. Her şey kendimizi bulmak için. Müzik yapan bir insan olarak, dinlediğim şarkıların sadece sözleri değil, müzikal yapısı da elimde olmadan dikkat çekiyor tabii ki. Bu kimi zaman avantaj kimi zaman da büyük dezavantaj. Çünkü kendinizi serbest bırakamadığınız zamanlar oluyor dinlerken. Bir reef dikkat çekiyor, nasıl yapmış ben öyle mi yapardım diye düşünmeye başlıyorsunuz. Büyük Ev Ablukada Olanla Olunmaz ve Cascadeur Walker diyebilirim…
‘BU KADAR BASİT’
ο Sürekli bir şeyler deniyorsunuz. Sound, kostüm, sahne düzeni… Bu denli hevesli olmanızı sağlayan nedir?
Ben değişimi ve dönüşümü seviyorum. Hayatımda da her olanağa açık olup, değerlendirmeyi tercih ediyorum. Katı bakmamak heveslerimi, heyecanlarımı, yaratıcılığımı perçinliyor. Bu konuda da yalnız olmadığım bir ekibim var. Gerek birlikte yıllardır yol aldığım GT Band, gerekse GTR Müzik ekibi, hepimiz hayatın her olasılığına açığız. Yaratıcılık, yenilik, gelişim gibi tüm kavramlar hepimizin beslendiği ve hayata geçirdiğimiz şeyler. Siz ne kadar esnek, nahif ve olasılıklara açık olursanız, motivasyonunuz da hayatınızda karşınıza çıkan olanaklarla o kadar fazla oluyor. Aslında bu kadar basit.
ο Türkiye’de henüz pek telaffuz edilmeyen ‘music business’ tarafına da epey hakimsiniz. Bu tarafı biliyor olmak müzisyen kimliğinizi nasıl etkiliyor?
Ben, müzisyen olmamın yanında hep prodüksiyon tarafını da tecrübe etmek istedim. Bu konuda gerçekten şanslı olduğuma inanıyorum. GTR Müzik yapısı, sanatçılarımız, ekibimiz bu tecrübenin tadına varmamı sağlıyor. Müzik sektöründe üreten bir müzisyenseniz prodüksiyon şirketinizin olması prosedür ve işleyişlerde kolaylıklar yaratıyor. Siz istiyorsanız yapıyorsunuz, istemiyorsanız yapmıyorsunuz. Birlikte yürümek istediğiniz sanatçıları özenle seçebiliyorsunuz. Tabii ki bu yüzden gayet olumlu ve güzel etkilediğini söyleyebilirim. Şirketimizdeki sanatçılarımızla aynı yolun emektarlarıyız. Onların ihtiyaçlarının, yaşamak istedikleri tecrübelerin sorumluluğunu hissetmek beni güçlü kılıyor.
ο Müzisyen olmanın romantik bir tarafı da var. Twitter hesabınızda da “No plans, yes imagination!” yazıyor. Music business tarafınız hiç öyle değil, çok planlı ve disiplinli.
Ekip olarak ilerlediğiniz bir yolda prensipli ve planlı olmak durumundasınız. Yaklaşık 45 kişilik bir ekibiz. GTR Müzik, GTR Media, GTR Deneyevi, GTR Çocuk, GTR Jingle… Aynı zamanda bir o kadar da sanatçı arkadaşımız GTR Müzik bünyesinde yer alıyor. İşini bilen arkadaşlarla bir arada olduğunuzda disiplin kendiliğinden oluşuyor. Bu ekstra efor sarf etmemiz gereken bir durum değil. “No plans, yes imagination” konusuna gelince; hayal kurmak bir ya da birkaç amaca ulaşmak için çalışmak zaten planı getiriyor. O daha ziyade hayata dair kontrollü olmak üzerine algıladığım bir söz. Aksine ben romantik bir adam değilim, hayal kurmaktan keyif alırım ama günümü de kaçırmam. Planlı olacağım diye kalbimin arzularını sessize almam.
‘TAM BİR EV ORTAMI’
ο Çok popüler ve iyi seslerle konuşma fırsatı yakaladık. Çoğunluğu sahne tasarımının önemli olmadığını, önemli olanın performans olduğunu söylüyor. Oysa yurt dışında Es Devlin gibi sahne tasarımcıları el üstünde tutuluyor. Sizin bu konu hakkındaki düşünceniz nedir?
Müzisyen kulağa hitap ederken aynı zamanda göze de hitap etmeli. Kalbe de hitap etmeli. Biz bunun için giydiğimize, sunumumuza, şarkılarımıza, mekana özen gösteriyoruz. Sahne tasarımı ise dikkate özenle ele alınması gereken bir konu. Türkiye sanat camiası ve izleyiciler bu konuda yeni gelişiyor. Sahne tasarımında yer alan her unsur, sanatçı, orkestra ve yapılan müzikle bir bütünlük yaratıyor. Örneğin akustik konserlerimizde yer alan bir koltuk, ufak bir sehpa üzerindeki tasarım loş abajur lamba, kitaplar, yerdeki halı, ışık konumu tüm ambiyansa pozitif etki yaratıyor. Tam bir ev ortamı. Dahası, konseri izlemeye gelen müzikseverlere duygumuzun geçmesini sağlıyor. Enerji o kadar büyüyor ki sahne ve koltuklar arasında, mekanda dolanan enerjiyi hissetmemek mümkün değil. Muhteşem bir konser ortaya çıkıyor. Bu nedenle her şeyi bütün olarak düşünmek ve ele almak gerekiyor inancındayım.
Bu gönderiyi Instagram’da gör
ο Akustik performanslarınız çok seviliyor. Ancak akustik denince işin daha kolaya kaçıldığı düşünülür. Siz bu önyargılarla karşılaştınız mı?
İster istemez öyle bir önyargı oluşuyor insanlarda; çünkü ‘akustik’ adı altında -tercihtir tabii ki bir şey diyemem- az enstrümanla konserler verildi fazlasıyla. Biz akustik sahnemizde tam tersini yapıyoruz, elimizden geldiği kadar kalabalık olmaya çalışıyoruz. Çünkü orijinalinde duyulan her enstrümanın gerçekten sahnede çalınmasından yanayım. Bu nedenle bazen sahnedeki müzisyen sayımız 15 kişiye kadar çıkabiliyor.
ο Dijital dünyada da çok aktif birisiniz. Sizden bir belgesel, backstage hikayesi görmeyi çok isteriz. Planlarınızda var mı?
Aşkın Enkazı ile başlayan 2020 Eylül ayında yayınlanacak 10 parçalık albümün hikayesini çekiyoruz şu anda. Belgesel tadında bir albüm yaratım sürecini konu alıyoruz. Sadece konser, stüdyo kaydı değil, klip çekimleri, dostlarla bir arada olduğumuz zamanlar, kutlamalar, ev halleri, seyahat halleri. Baştan sonra bir müzisyenin albüm sürecinde yaşamının detayları yer alacak. Keyifli bir çalışma olacağına inanıyorum. Zamanı var, hep birlikte göreceğiz.
‘RAHATSIZLIK DUYMAK ANLAMSIZ’
ο Stream müzik piyasasında satın alınabilen dinleyici sayıları hep konuşuluyor. Sizin bu konudaki yorumunuz nedir?
İnsanın başına gelen en kötü şeylerden biri kendi söylediği yalana inanmasıdır!
ο Son 4 yılda basılı ve video içerik olarak yayınlanmış tüm röportajlarınıza baktım da, size sürekli aynı soru sorulmuş. Aşk acısı hakkında yazmanız, insanları dertlendirmeniz hakkında… Bu algı sizi rahatsız ediyor mu?
Beni böyle bir düşünce rahatsız etmez, bunu bir etiket değil yorum olarak algılıyorum. Parçalarımın duygusal, romantik yapısı bu düşünceye sebep olmuş olabilir ki bu da doğaldır. Bir müzisyen olarak doğru yolda olduğumun göstergesi olarak anlıyorum. Duygu, müziğimle dinleyene geçiyor. Benzer duyguları birlikte yaşıyoruz, bundan rahatsızlık duymak anlamsız olur.
ο Yaptığınız parçalardan dolayı sizi sürekli hüzünlü ve durgun biri gibi hayal edenler de var. Dinleyicinin istediği sound’lara yönelmek zorunda hissettiğiniz ya da konserlerdeki akışınıza müdahale edildiği oluyor mu?
Hüzünlü değilim, parçaların sound’u ve sözleri öyle olduğumu düşündürüyor. Dingin ve sakin bir yapım vardır. Ancak hüzün pek bana uyan bir duygu değil. Diğer konuya gelince, maalesef dünyada her şeyin zorbalığı var artık. Beni dinleyen müzikseverler bahsettiğimiz gibi değil. Ben ne kadar ve heyecanlıysam onlar da o kadar dingin ve heyecanlı. İstedikleri sound zaten benim arzu ettiğim sound. Böylece konserlerde bir araya geliyoruz, albümler alınıyor, dijitalde dinleniyor. Synesthesia projesinde orijinal cover’lar dinliyorlar, remiks albümde yeniden düzenlenen parçalarımı dinliyorlar, akustik albümlerimde tek gitar dinliyorlar, albümlerimde veya tekli olarak romantik şarkılarımı dinliyorlar. Anlayacağınız her şey kendiliğinden oluyor, zorlamaya gerek yok.
‘FRANSIZCA HER SANATI SEVİYORUM’
ο Yurt dışına açılma, özel projeler üretme heyecanınız olduğunu işittik. Biraz ipucu verebilir misiniz?
14 Şubat 2020’de çıkacak parçamızın Fransızca versiyonunu hazırladık. Profesyonel çevirisi yapıldı, ben diksiyon eğitimi aldım. Hâlâ üzerine çalışıyorum. Fransızca her sanatı seviyorum. Müzik, sinema… Sesimin ve şarkılarımın bu dile uygun olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle de keyifli bir çalışmaya girdik. Verilen her emek değerlidir, biz de bu değeri vermek için çabalıyoruz. Doğru zamanda, doğru yerde, doğru içerikle olduğunuzda emeğinizi anlayan ve değer veren insanlara ulaştırırsınız. Sadece bunu söyleyebilirim.
ο Sırada neler var?
Hemdem turnesi, daha önce gidemediğim Türkiye’nin doğusundaki illerde yaşayan müzikseverlerle bir araya gelmek için bambaşka bir formatta gerçekleştirdiğimiz bir konser serisi. Şu an Haziran 2020’ye kadar her hafta 3 gün bir şehirdeyiz. Akustik konserlerimiz de İstanbul, İzmir gibi şehirlerde devam ediyor.
Bu gönderiyi Instagram’da gör