Hakan Varol

Her müzisyen şüphesiz eşsizdir. Loreena McKennitt’in dünyadaki yeri öylesine farklı ki… Kendi alanının öncüsü, hem sayısız enstrüman çalıyor, hem vokal yapıyor, hem de yazıyor. Yıllar, on yıllar bile geçse yerine gelebilecek bir ses bulmak mümkün olmayacaktır. Onunla aynı yüzyılda yaşadığımız için çok şanslıyız. 29 Haziran’da İzmir’de, 30 Haziran’da Ankara’da konser veren dünyaca ünlü müzisyen, 1 Temmuz’da yıllar sonra tekrar İstanbul Volkswagen Arena’da sevenleriyle buluşmanın heyecanını yaşayacak. Konserden önce, özel yaşamından müziğe merak ettiğim ne varsa sordum.

❏ Müziğinize yansıyan ruhani kimliğinizi neyle besliyorsunuz?

Doğa benim için muazzam bir ilham kaynağı. Doğanın bize öğretebileceği her şeyi özümsemeye, her şeyden ders almaya çalışıyorum. Spiritüel birçok öğretide olduğu gibi aşkın ve sevginin değerine inanıyorum. Türler arası bir bütünlük ve uyum içinde yaşamaya çabalıyorum, mümkün olduğunca daha az zarar vererek…

❏ Türkiye’ye karşı sevginizin altında Kelt’lerin Anadolu’dan geçmiş olmasını gösteriyorsunuz. Bu böyle olmasaydı, Türkiye sizin için bu kadar özel olmaz mıydı?

Olur mu hiç… Türkiye’ye dönem dönem seyahatlerim oldu. Tarih ve kültür zenginliğiyle beni büyüleyen bir ülke Türkiye. Coğrafya olarak muazzam bir çeşitliliğe sahip, ülkenin her bölgesi başka güzel… Ama benim gibi arkeolojiye ve antik dönemlere meraklıysanız Türkiye’yi daha bir başka seviyorsunuz. Örneğin Ankara, Konya, Safranbolu ve Kapadokya’daki kazı alanlarını ziyaret etmiştim.

Bu kazı alanlarına gitmek ve oradaki havayı solumak beni çok etkiledi. Oradaki ovalar, çayırlar bana büyüdüğüm Manitoba’yı anımsatmıştı. Ankara’da Kelt dönemine ait tarihi eserlerin sergilendiği müze çok çarpıcıydı. Bu ziyaret sayesinde Kelt kültürüyle ilgili bilgimi arttırma şansım oldu. Frig, Lidya ve Osmanlı kültürüyle ilgili de birçok bilgi edindim, hatta tarihimizin belli noktalarda nasıl kesiştiğini anladım.

Kapadokya’ya yaptığım ziyaretler de benim için çok özel, Peri Bacaları’na, erken dönem Hristiyan kiliselerine karşı müthiş bir merakım var. Bölge halkının sıcaklığı, ikramları, misafirperverliği de her zaman kalbimde… Kısacası Türkiye’yi sevmem için çok nedenim var.

İstanbul’daki bir imza gününüzde 4 saat sizi bekleyip sizden imza ve fotoğraf almıştım. Sizi gördüğümde sanki güne yeni başlamış gibiydiniz. Ne bir sıkılmışlık ne bir yorgunluk… Bunun nedeni insanları sevmek mi, müziği sevmek mi?

Her ikisi de… Yaptığım işe kıymet veren, müziğimi severek dinleyen insanlarla birlikte olmak, emeğimin bu denli güzel karşılık görmesi çok mutluluk verici.

❏ Sizi biraz daha yakından tanısak hangi özelliğinize çok şaşırırız?

İnsanlar genelde çekingen bir insan olmama şaşırıyor. Bu kadar büyük kitlelere şarkı söyleyince daha dışa dönük bir insan bekliyorlar belki de… Ama benim her zaman biraz utangaçlığım oluyor. Kalabalık önünde, çok büyük kitlelere şarkı söylemek hâlâ biraz tuhaf hissettiriyor.

❏ Peki sahne stresiyle nasıl baş ediyorsunuz?

Biraz çekingen olduğum ve kalabalık önünde olmayı yadırgadığım için bu duygumu bastırsın diye arkadaşlarımla oturuyormuşum ve bir müzik ziyafetini paylaşıyormuşum gibi düşünüyorum. Ziyafetteki birkaç lezzeti seveceklerini umarak…

❏ Hayatınızda büyük kayıplar yaşadınız ama devam etme gücünü de bulabildiniz. Müzik bu anlamda size destek oldu mu? Müziğin iyileştirici gücüne dair neler söylersiniz?

Hepimizin kayıpları, kırılganlıkları, arızaları var. Müzik bizim tüm bu farklı ihtiyaçlarımıza ilaç gibi geliyor. Bunu işitsel bir terapi olarak da adlandırabiliriz. Birçok insan da özellikle belli türdeki müziklerin sakinleştirici etkisi üzerinde hemfikirdir. Birçok kişi müziği aynı zamanda bir meditasyon takviyesi olarak görüyor. Müziğin insanların duygu durumları üzerindeki etkisi gerçekten büyüleyici.

❏ Tango To Evora şarkınızı Türkiye çok iyi tanıyor. Nilüfer’in yorumladığı bu versiyon için siz neler söylersiniz?

Şarkıyı Nilüfer’den dinlemek son derece heyecan verici ve harikaydı. Daha gelişmiş bir düzenlemeyle seslendirdi. Hatta onun sayesinde Türkiye’de çok daha fazla insan benim müziğimden haberdar oldu.

❏ 2018 yılında yayınlanan Lost Souls albümünüzün hikayesini bizimle paylaşır mısınız?

Aslında albümün hikayesi ve oluşum süreci epey eskiye dayanıyor. Ages Past, Ages Hence, Hundred Wishes, Spanish Guitars, The Ballad Of The Fox Hunter gibi şarkılarımı yazdığımda ‘Bunlar biraz kayıp ruhlar gibi oldu’ dediğimi anımsıyorum. Lost Souls isimli şarkımı ise Antropolog Ronald Wright’ın A Short History Of Progress (İlerlemenin Kısa Tarihi) isimli kitabından esinlendim. Uzun zaman önce kaleme alınmış o kitapta Wright şundan söz ediyordu: Sanayi Devrimi’nden önce insanlar etik ve ahlaki değerleri teknolojik ilerlemeden daha çok önemserken, Sanayi Devrimi’nden sonra teknoloji, etik ve ahlaki değerlerin önüne geçti. Bunlar benim de fazlasıyla kafa yorduğum konular. Az önce de bahsettiğim gibi bu şarkıların çoğunu uzun yıllar önce yazdım. Ve şimdiye kadar yaptığım albümlerde onlara uygun bir yer bulamamıştım. Buradaki çoğu şarkının Kelt müziğiyle doğrudan bir bağı yok.

Albümü hazırlarken beklenmedik bir şekilde karşıma çıkan ama kendine uygun bir yer bulan şarkılar… Bu albümü farklı kılan özelliklerden biri de şu, şarkıları seslendirmemin yanı sıra bu albümümde piyano, klavye, akordeon ve arp da çaldım.

❏ Sosyal meseleler, çevre ve hayvanlar sizin için öncelikli konular arasında. Bu konularla ilgili çalışmalarınızdan ve girişimlerinizden de bahseder misiniz?

Yaşadığım yerin yakınında Stratford, Ontario’da bir aile merkezim var, işletmesini de ben sürdürüyorum. Modern hayatta çocukların ve ailelerin yeterince anlaşıldığını ve desteklendiğini düşünmüyorum. Onun dışında iklim değişikliğine karşı bulduğum her yere ağaç dikmeye, kendi hayatımı bu doğrultuda düzenlemeye ve geliştirmeye çalışıyorum, elbette çevremi de bunun bir parçası haline getirmeye çabalıyorum.

❏ Son olarak uzun bir aranın ardından İstanbul, Ankara ve İzmir’de konserler vermek üzere Türkiye’ye geleceksiniz. Nasıl hissediyorsunuz? Nasıl bir repertuvar olacak konserlerde?

Ağırlıklı olarak Lost Souls albümümden söyleyeceğim ama çok sevildiğini bildiğim eski şarkılarımdan da birkaçını seslendireceğim konserlerde. Türkiye’nin özlediğim yerlerini göreceğim ve dinleyicilerle buluşacağım için çok mutluyum. Türkiye’nin müziksever insanlarını konserlere bekliyorum.

291 Bin
McKennett’in geçen ayki Spotify dinleyici sayısı

 

Published On: 1 Temmuz 2019Categories: RöportajTags: , , , , , , , ,