Yıl 2019, aylardan Temmuz. İstanbul’da hava tahminlerin üzerinde sıcak. Asfaltlardan yüzümüze ateş püskürüyor. Kalabalık sokaklarda yürürken içinizden bağırarak ıssız ve gölge bir yere kaçmak geliyor, biliyorum. Bense hayatımın bu 27. Temmuz’unda İstanbul’a direniyorum, hava durumuna direniyorum, sebebiyse aylardır beklediğim ve yaklaşmakta olan bir konser. Evet, sonunda size Kevin Morby’den ve kendisinin nasıl tam bir ‘husband material’ olduğundan bahsetmenin zamanı geldi.
Kevin’le muhtemelen çoğunuz gibi ben de Harlem River’le tanıştım. Aşkından Harlem Nehri’nin kıyısına oturup, nehirle dertleşen bu adamın müziğinde ilk dikkatimi çeken şey doğal olarak hikaye anlatıcılığı oldu. 25 yaşındayken yazdığı bu şarkı ve şarkıdaki basit fakat derin anlatım, beni anında yakaladı. Zaten az şey değil, Kevin’in yeni nesil Leonard Cohen olduğu söyleniyor.
Kevin Morby şu anda 31 yaşında. Texas’ta doğmuş ve babası ona ilk gitarını 10 yaşındayken almış. Sakin görüntüsüne ve yaşından birkaç beden olgun şarkılarına bakmayın. Morby 17 yaşında sisteme kafa tutmuş ve okulu bırakıp New York’a taşınmış bir punk. Brooklyn’deki yaşam mücadelesinde neler yapmamış ki, bisikletli kuryelik, garsonluk… Bu şekilde hayatta kalmış ve müzik yapmaya devam edebilmiş.
Morby için bu adanmışlığının ilk meyvesi, 2009’da Woods’da bas gitar çalmaya başlaması olmuş. Ardından Brooklyn’deki ev arkadaşı ve kader ortağı, Vivian Girls’ün solisti Cassie Ramone ile The Babies adlı proje grubuyla bir albüm yapmış, albüm epey de sevilmiş. Woods ve The Babies’den sonra kariyerine solo devam etmeye karar veren Morby 2013 yılında, içinde Harlem River’ın da bulunduğu aynı adı taşıyan ilk albümünü yayınlamış. Kevin’in alametifarikası, Amerikan folk müziğini klasik rock ve indie ile başarılı sentezi diyebilirim. Zira buna en güzel örnek de 2016 yılında çıkardığı 3. stüdyo albümü Singing Saw. Bu albümden Destroyer, gerideki kadın ilahi kadın korosu ve benzer gitar soundu ile Morby’nin Leonard Cohen güzellemelerinden biri. Yeri gelmişken eklemeliyim, son albümü OMG, tamamen bu ilhamın ve çeşitlemelerinin üzerine kurulu olduğu için çokça eleştirildi. Kevin’in müziğinin diğer ilham perileri ise kliplerinde de sık sık fotoğraflarına yer verdiği Nina Simone ve Patti Smith.
Singing Saw’un başarısına rağmen 2016 yılı Kevin için cehennem gibi bir yılmış. Grubuyla albüm için uzun bir turnedeyken gittikleri her yere başkanlık seçimleri yüzünden politik bir gerginlik hakimmiş. Turnenin sonlarına doğru da seçimi Trump kazanınca öyle demoralize olmuşlar ki, Kevin gruptakilerin günün her anı içtiğini ve bu turu çok zor bitirdiklerini anlatıyor. Nihayet eve dönme vakti geldiğindeyse Kevin, Los Angeles’taki evinin yandığını öğrenmiş. Evi yandığı yetmiyormuş gibi, o sırada bir de ayrılık acısı çekiyormuş. Dertler komboymuş anlayacağınız.
Gelelim Morby’nin ‘husband material’ özelliklerine. Öncelikle müzik yapmaya karar vererek New York’a gelişi ve bu konudaki adanmışlığı çok etkileyici. Aşkından ay ışığında nehir kıyısında oturup şarkılar yazacak kadar da içli ve derin biri. Ayrıca kazandığı paralarla hemen gidip kendine memleketi Kansas City’den bir ev almış. Geleceği düşünüp yatırım yapıyor. Birlikte yaşadığı sevgilisi, kendisi gibi şarkıcı Katie Crutchfield’e burdan sevgilerimi gönderiyorum. Bu ev alma hikayesi de aslında çok komik. Bir gün müzisyen arkadaşı Pixies’in davulcusu Kim Deal’a öğüt veriyor: ‘Eğer müzikten iyi para kazanmaya başlarsan kendine hemen bir ev al.’ Kim Pixies’le para kazanmaya başladığında hemen kendine bir ev alıyor. Sonra bunu Deerhunter’ın solisti Bradford Cox’a söylüyor ve Brad de ev sahibi oluyor. Brad’in aynı öğüdü Kevin’e vermesiyle o da Kansas City’den müstakil bir ev alıp orda kendine bir hayat kuruyor. Bravo Morby, evlenilecek adamsın.
Tüm Kevin Morby şarkıları içinde, City Music’in çok ayrı, muhteşem bir enerjisi var. Tam olarak cuma, cumartesi akşamları dışarı çıkmadan dinlenecek bir şarkı. Dünyadaki her şehrin sesi olabilir, her nota çok evrensel bir kıpırtı taşıyor. Şarkının klibi de son zamanlarda izlediğim en iyi müzik videosu. Postmodern bir aşkın kısa film tadında anlatıldığı klip, hikayeyi özetleyen küçük bir diyalogla başlıyor. Üstelik Rodrigo Amarante’yi de bu indie aşk hikayesinin kahramanlarından biri olarak, dondurmacı rolünde izliyoruz. İkili çok yakın arkadaş ve 2015’te birlikte Amerika turnesi yapmışlıkları var.
Kevin Morby’yi 2017 yılında Pitchfork Paris’te canlı dinleme fırsatım olacaktı, ama son anda değişen uçak biletim yüzünden dinleyememiştim. Türkiye’de hatırı sayılır bir kitlesi var mı, onu burada dinleyebilecek miyiz, emin değildim. Derken Salon İKSV’den gelen 17 Temmuz‘daki konser müjdesiyle, aylar öncesinden gün saymaya başladım. Şanslıyız çünkü Kevin küçük mekanlarda konser vermeyi daha çok sevdiğini her fırsatta dile getiriyor. Canlı performansları ve konserlerinde seyirciyle iletişim kurmayı sevdiğini de düşünürsek Salon, Kevin Morby konseri için seçilebilecek en iyi
mekan.
Konserden önce City Music, Come To Me Now, Harlem River gibi popüler şarkılarını mutlaka dinleyin. KEXP, KCWR gibi canlı müzik performanslarına mutlaka göz atın. Kişisel favorimse Morby’nin Porto sokaklarında elinde gitarıyla dolaşırken kendinden bahsettiği, Primavera Sound Festival 2015 performansının bir kısmını da gördüğümüz video. 1 saatlik hızlandırılmış Kevin Morby 101 seansının ardından bence severseniz biletinizi hemen alın. Sıcak günler geri geldi, Morby tutunacak dalınız olsun!
931 Bin / Geçen ayki Spotify dinleyici sayısı
Playlist
Sıcak Günler Geri Geldi – Palmiyeler
Melt – Nilüfer Yanya
Summer – Weyes Blood
Mosquito – Stella Donnelly
Heat Wave – Snail Mail
I’m Fried – Frankie Cosmos
Pressure To Party – Julia Jacklin
I’m On Fire – Soccer Mommy
Sad Nudes – Cate Le Bon
I-Scream – Al’york