Efruz ÇAKIRKAYA
2020’de tüm dünyada 250. doğum yılı kutlanan ve tüm zamanların en büyük bestecisi kabul edilen Ludwig van Beethoven’ın müziğinin ve dehasının iki yüzyıldan fazla bir zaman sonra bile neden bu kadar önemli ve ölümsüz olduğunu anlayabilmek için bestecinin nasıl bir hayatın içine doğduğunu, yaşam mücadelesini, acılarını, ızdıraplarını, aşklarını ve ne şartlarda ‘Beethoven’ olduğunu bilmek gerekiyor.
Beethoven’in bir Türk filmi dramını aratmayacak hayat hikayesi, kilisede şarkı söyleyen ve müzik öğretmeni olan alkolik bir baba ile erken yaşta kaybedeceği bir annenin 7 çocuğundan ikincisi olarak 1770’de başlıyor. Genç yaşta kendisinden küçük kardeşlerinin de sorumluluğunu üstlenecek ‘dert babası’ Beethoven’in dehası, babası tarafından fark ediliyor ve küçük yaşından itibaren neredeyse babasının işkence ederek eğitimini aldırdığı piyanodan kazanacağı ün ve parayla adeta bir altın yumurtlayacak tavuk gibi görülüyor. Fakat o zamandan iradesini ve güçlü kişiliğini ortaya koyan Ludwig, ne babasının ne de sonraki yıllarda onu destekleyecek birçok asilzadenin boyunduruğu altına girmeyi reddederek sonuna dek kendi bildiğini yapacağı ‘fakir ama onurlu’ hayatının temellerini atıyor.
VİYANA MACERASI
17 yaşında, doğduğu ve o zamana kadar yaşadığı Bonn’dan çıkıp müzik eğitimi almaya gittiği Viyana, Fransız ihtilalinin en ateşli günlerini yaşadığı ve nihayetinde “Plaudite amici, comoedia finita est!” (Alkışlayın dostlar, komedi bitti!) cümlesiyle son nefesini verdiği şehir oluyor.
Sanatın asillerce desteklendiği şehir olan Viyana’ya gelip hayatındaki trajedilerden kurtuluşunu müzikte bulan Ludwig, piyanist olarak başladığı kariyerini sürdürürken bir taraftan da besteler yapmaya başladı. Bu dönemde bir konser turnesi sırasında geçirdiği ağır bir hastalıkla başlayan ve sonrasındaki yıllarda yavaş yavaş kaybettiği duyma yetisi aslında yaşamındaki en büyük savaşı da verdiği düşmanı oluyor.
Duymayan bir müzisyen olmanın yaratacağı ciddiye alınmama korkusu ve utancıyla içine kapanan ve insanlardan gitgide uzaklaşan Beethoven’in yüzü aşktan yana da gülmüyor. Vasiyetnamesiyle ortaya çıkan ve kime hitaben kaleme alındığı hala bir muamma olan ‘ölümsüz sevgili’ye yazılmış aşk mektupları vasıtasıyla da, Beethoven’in yaşamının imkansız ve asla kavuşulamayan bir aşkın acısıyla kavrulduğunu biliyoruz.
DEVRİMCİ BİR KARAKTER
Beethoven’i pişiren bu hayat şartlarının elbette müziğinde etkilerini görüyor, zorlukla ve mücadeleyle geçen yaşamının dışa vurumunu eserlerinde dinliyoruz. Ancak onun hâlâ büyük bir idol olarak görülmesinin en önemli sebeplerinden birinin, ona yüklenmek istenen rolleri ve kalıpları kabul etmeyerek, standartlarını kendisinin belirlediği yeni müzik formları içerisinde bestelediği eserleri ile benimsediği aydınlanma felsefesi idealleri olan kardeşlik, eşitlik ve özgürlük evrensel değerlerine bağlılığı olabilir. Bu bağlamda hem sanatı hem duruşuyla devrimci bir karakter olan Beethoven’in modern dönemin sanatçı idealine en yaklaşan isimlerden biri olduğunu söylesek abartmış olmayız.
İnsanoğlunun dünya ekolojisi üzerinde giderek artan etkisiyle içine girdiğimiz varsayılan antroposen çağında; gezegenin hızla tükenen doğal kaynakları ve malum iklim krizi uyarı zillerini çılgınca çalarken, sanatçıların yaratım süreçleri de ilham ve içeriğini buradan çıkarmaya çoktan başladı. Geçtiğimiz yıl 16 yaşındaki çevre aktivisti Greta Thunberg’in iklim değişikliği karşısında acilen adım atılması talebiyle başlattığı kampanyanın yarattığı farkındalıkla bugün dünya çapında onlarca ülkeden milyonlarca insan protesto gösterilerine katılıyor, siyasi liderleri zorluyor. Bu çağrıya destek veren onlarca aktör/aktrist ve sanatçı ise iklim krizine dikkat çekecek işler üretiyor, dünya liderlerini bilinçlenmeye ve gezegene sahip çıkmaya çağıran demeçlerde bulunuyor. Bu anlamda sanatsal üretimin ve sanatçının toplumsal krizlere yanıt olmadaki rolünü yadsıyamayız.
Bu gönderiyi Instagram’da gör
Beethoven derinden bağlı olduğu baskın favori konusu doğanın tasviri ve içindeki doğa sevgisiyle de, bize adeta nereye yönümüzü dönmemiz gerektiğini iki yüzyıl öncesinden işaret ediyor. 6. Senfonisi Pastoral ile doğaya güzelleme yaparken, 9. Senfonisi ile kardeşlik ve barış çağrısında bulunuyor. Şifasını ve ilhamını doğada aramış; müziğiyle kendisi üzerinden ‘insan’ı anlatmaya çalışmış ve yaşadığı dönemin ruhuna yönelik, kitleleri harekete geçirici özellikte eserler yazmış asi besteci Beethoven, bugün yaşasa gerçek bir aktivist ve dünya starı olabilirdi! Onu sevmek ve hayranı olmak için gerçekten çok nedenimiz var. İyi ki doğdun Ludwig!