Esra GÜNDOĞDU | Yeni Dalga
Size ilk duyduğum andan beri hakkında konuşmaktan ve şarkılarını dinlemekten sıkılmadığım birini anlatmak istiyorum. Şarkıcı demek yetmez tabii, kendisi şarkıcı, besteci, prodüktör, sanatsever, girdiği her alanda harikalar yaratan biri: Archy Marshall. Bu yazının konusu da Archy Bey’in popüler alter egosu King Krule. Archy Marshall, 24 Ağustos 1994 doğumlu. Müzikal yetenekleri beni şaşırtmıyor, çünkü o bir İngiliz ve bu müzikal miras onun genlerinde var. Ailesiyle 20 yıldır Londra’nın güneyinde, Pechkam Rye’da yaşıyor. Annesi televizyon şovlarına, tiyatro oyunlarına kıyafet hazırlayan bir tasarımcı ve az biraz da zamanının groupie’si. Arhcy’nin müzik yapmaya başlaması da annesinin bir müzisyen sevgilisi sayesinde olmuş. 8 yaşındayken bu erkek arkadaşın kayıt cihazıyla sesler kaydetmeye başlamış ve takdir edersiniz ki olaylar gelişmiş.
Archy de tüm diğer rockstar’lar gibi ki, kendisinden rockstar diye bahsetmek çok da yanlış değil, okulu hiç sevmemiş ve 13 yaşında okula gitmeyi reddedip kendini müzik yapmaya ve dinlemeye vermiş. Hepimizinki gibi onun annesi de evladını okula göndermek için çok uğraşmış ama sonunda kendi haline bıraktığı Archy, 15 yaşına geldiğinde Zoo Kid adıyla ilk single’ını çıkarmış: Yıl 2010, şarkı benim de aylarca bilimum depresyonumda loop’a aldığım Getting Out Of Ribs. Sonradan okula da dönmüş, The BRIT School for Performing Arts and Technology, tam burslu.
ŞEHİR KÜLTÜRÜNÜN BAŞARILI YANSIMASI
2013 yılında Archy Zoo Kid’i askıya alıp, King Krule adıyla, gelmiş geçmiş en iyi ilk albümlerden birini yapmış: 6 Feet Beneath The Moon. Archy’yle birçok İngiliz grubun şarkılarında Rap yaparken karşılaşabilirsiniz. İlk albümünde de hip-hop, rap, nu-jazz, sevdiği tüm sound’ların peşine düşüyor. Telleri çekiştire çekştire çaldığı slack gitarı ne kadar nahifse vokali de bir o kadar öfkeli ve vahşi. Bu çocuğun sesi çoğu şarkısında az önce büyük bir haksızlığa uğramış gibi çıkıyor. Bu albümün lokomotif şarkısı Baby Blue’da ise Archy brutal vokalini kararında ekonomik kullandığında kalpleri eriten bir sound yakalayabileceğini ispatlıyor. 2017’de çıkardığı ikinci albümü The Ooz, Krule’un karanlık tarafını ortaya serdiği, muhteşem bir albüm. Müzikal nitelikleri üzerine uzun uzun konuşulabilir, ama bir yandan da aslında tıpkı Nilüfer Yanya gibi, şehrin ve jenerasyonun sesi bir iş. Albümdeki 19 şarkının hepsi hem Londra müzik ve şehir kültürünün başarılı bir yansıması hem de bundan mesela 30 yıl sonra, 2017’de böyle bir sound vardı diye açıp örnek gösterilecek, literatürde yer alabilecek nitelikte bir iş.
BABA OLMAK, HEM DE BU YAŞTA!
“Peki nedir bu King Krule?” derseniz, hikayesi şöyle: King Krule aslında Donkey Kong oyunundaki King K. Rool adındaki şişko bir timsah karakter. K. Rool onun kötücül karakterine ithafen “cruel” kelimesinden geliyor. Tam bir ‘gamer’ olan Archy bu timsahın yenildiğinde yerlerde sürünmesini müthiş bir aristokratik düşüş olarak yorumlayıp, kendine bu ismi seçmiş.
Krule geçen yıl Instagram’da paylaştığı bir fotoğrafla hepimizi şok etmişti. Henüz 24 yaşındaydı ve baba olmak üzere olduğundan bahsediyordu! Baba olmak, bu yaşta! Emin olmamakla birlikte, genç ebeveyn olmanın trend olduğu bir sürece girmiş olabileceğimizi düşünüyorum. Krule da daha dün çocukken birden kucağında bebesiyle ortaya çıkınca bir kere daha dedim, evet, gençler artık çocuk doğurmaktan korkmuyor. Neden, nasıl bilmiyorum, ama herkes çocuk yapıyor bir süredir, Archy ve Charlotte bile… Sevgilisi Charlotte Patmore fotoğrafçı ve onun o muazzam sanatsal indie fotoğraflarının çoğunu da o çekmiş. Son albüm promo fotoğraflarını da öyle. Yani haklarını vermek lazım, hem çocuk büyütüyor hem de cayır cayır çalışıyorlar. Yakında çocuğun sahne arkasında çekilmiş fotoğraflarını da görürüz, artık anne babalar çocuğu her yere taşıyor. King Krule’un fotoğraflarındaki styling’lerinin çoğunu da ikisi yapıyor. Hatta 3 yıl kadar önce Archy’nin bu kıyafetleri sattığı bir butiği bile vardı.
ŞAHANE BİR DIY MÜZİSYEN ÖRNEĞİ
Archy aslında günümüz Do It Yourself müzisyenlerinin şahane bir örneği. Müzik endüstrisinde kendisi gibi varolmayı başarabiliyor. Ama bunu ne zaman düşünsem ve onunkini yerli müzisyenlerin yaratma ve üretme çabalarıyla kıyaslasam, coğrafi avantajlarını düşünmeden edemiyorum. Mesela İngiltere’de doğmuş ve Londra sahnesinde müziğe başlamış bir müzisyen olmasa ilk albümünden beri Pitchfork gibi kilit bir mecranın merceği altında olur muydu? Primavera Sound’da, binlerce kişilik festivalin ana sahnesinde sürpriz sanatçı olarak sahne alabilir miydi? Belki de olmazdı. Ama biz onu yine de bilirdik. Ama yine de coğrafya kaderdir sevgili yerli ve çalışkan müzisyen dostlarım. Bkz. Nilüfer Yanya.
3 yıl önce King Krule’la ilgili ilk yazımı yazdığımda henüz onu canlı dinlememiştim, keşke diye bitirmişim. Bugünse o 3 albüm daha yapmış bir turuncu kafalı evlat babası, bense 2 yıl önce onu İstanbul’da çoktan dinledim. Bu yıl yeni albüm turnesinin bir ayağında tekrar yakalamayı umuyorum. Siz bu yazıyı okurken de büyük ihtimal son albümü Man Alive’ı dinliyor olacağım!