Uğur Nazilli

Bir arkadaşım “Bu adamı mutlaka dinlemeliyiz” diye kolumdan tutup konsere gidince tanıdım Ferhat Albayrak’ı. İzlediğim ilk günden bu yana da ne zaman sahne alsa izlemeye gidiyorum. Kimisi sıkılıp sıkılmadığımı soruyor ancak önemli bir noktayı kaçırıyorlar, DJ Ferhat Albayrak’ın her performansında çaldığı set farklı!

Onun aslında bir holding patronu olduğunu sonradan öğrendim. Gerçi bir yanda hızlı arabalar diğer yanda elektronik müzik. Birbirinden çok da uzakmış gibi hissettirmiyor bana. Konserlerini keyifle izlediğim Albayrak hakkında Kasım sayımızda bir yazı yazdığımda sözleşmiştik bu röportaj için. Aylar sonra Levent’teki ofisinde bir araya geldik.

Genellikle DJ set up’ının başında görmeye alışık olduğum için masa başında görmek bana biraz tuhaf gelmedi değil. Ancak epey keyifli geçti sohbetimiz. Jeton Records’un festival planlarını ve Albayrak’ın DJ dünyası hakkında izlenimleri gibi birçok konuyu konuştuk.

❏ Öncelikle DJ’lik merakı ne zaman ve nasıl başladı?

DJ’lik merakım ortaokul, lise yıllarına dayanıyor. Bizim okulun yakınlarında bir plakçı vardı. Oraya gide gele plak almaya başlayarak ve daha sonrasında da kulüplerde ki yabancı, Türk DJ’leri dinlemeye başlayarak. DJ’liğe başlamam ise 1996’da Beyoğlu Next’te oldu. Onunla birlikte Kiss FM, Radio Cool ve 93.7 FG olarak orada kaldı. İlk aldığım plak ise Congo-The Boss. Hâlâ çalınabilecek bir plak.

❏ Hem otomobil işi yapıyorsunuz hem de DJ’lik. Bu sizde kişilik bölünmesine neden oluyor mu?

Otomobil dünyası ve müziği sevdiğimden ikisinin de içinde olmam lazım. İkisinin de çok farklı renkleri ve network’u var. Aslında böyle besleniyorum. Özellikle müzik özellikle inanılmaz kompetitif, korkunç bir rekabetin olduğu, giriş bariyerinin olmadığı bir dünya. Herkesin promoter olduğu bir dünya… En heyecan verici kısmı da sürekli gençlerle iletişim de olmak. Onlardan besleniyor, dünyayı takip ediyor ve onlara bir şeyler veriyorsunuz. Müzikle karşılaştırdığınızda otomobil tarafı çok zevkli gözükse de ticaretin en yoğun acımasız, gerçek, sıkıcı, bel altı ama aynı zamanda da yavaş olduğu gerçek.

❏ Gündüz holding, gece kulübü. Kaç saat uyuyorsunuz? 

Hafta sonları az uyuyorum. Pazar günlerimi aileme ayırıyorum. Cumartesi çaldığımda uçağımı en erken saate alıyorum. Çok planlıyımdır, o yüzden sarpa sarmıyor.

❏ Planlı olduğunuz belli. Bir yerde çaldığınızda set’leriniz ertesi gün SoundCloud’a ve Spotify’da.

Büyük bir teknik aksaklık olmadığı sürece her setimi kaydedip yayınlıyorum. Kendi disiplinimden dolayı. Çünkü çoğu DJ yayınlamıyor. Tabii hepsine saygı duyuyorum. Ama çoğunun yayınlamama sebebi aslında İstanbul’da çaldığı setin aynısını Antalya’da çalabilmesi. Aynı seti 6 ay boyunca aynı başlangıç, orta, ve son şeklinde çalıyor olması. Bir DJ İstanbul’da çalıyor, ardından Tel Aviv, Paris, Los Angeles… Acaba farklı set mi çalıyor? Bilmiyorsunuz. Ben kendime göre bir disiplin yaratıyorum. 3 bin kişiye de 300 kişiye özenle çalışıp, farklı parçalar çalmak lazım.

❏ Bunun için iyi bir dinleyici olmanız gerek.

Haftalık bin yeni parça dinleme ritüelim var. Haftada ortalama 150 parça alıyorum. Set’lerim bu arada üçe bölünüyor. Başkalarının parçaları, kendi parçalarım ve promolar ve demolar derlemesi. En son çıkan parçayı çalma gibi bir şımarıklığım yok.

❏ Elektronik müzik, underground ve rave etkinliklerde başladı. Şu an ikinci nesli daha iyi mekanlarda, daha iyi ses sistemleri var. Sizce elektronik müziğin ikinci altın çağının bu değişimi olumlu mu?

Bence olumlu. EDM’i keşfettiğinizde bir süre sonra Richie Hawtin’i de Carl Cox’u da dinliyor ve “Bugüne kadar çöp dinlemişim” diyorsunuz. Müziği Tiesto, Hardwell, Martin Garrix’le yakaladıysanız o sizi bir şekilde babalara götürüyor; onlar ‘commercial’. Şu anda da çok ciddi bir yükseliş var ve dinleyici de artacak. Köpük kitle beş yıl sonra kaybolacak ama asıl kitle büyümüş olacak.

Bana göre analog müzik artık bitti. Yeni bir analog enstrüman icat edilmediği sürece analog müziğin ilerleme şansı yok. Çünkü Mozart’tan, Beethoven’dan daha iyi bir keman, çello müziği çıkaramazsınız. Adamlar onu 300 yıl önce bitirmişler zaten. O yüzden klasik müzik hiç ilerleyemiyor. Klasik müzik, muhteşem bir müzik. Ama kendi içinde hep bir şekilde duruyor.

Metal müzikten bahsedersek, ben çok uzun süre metal dinledim. Hatta setlerimde Metallica’nın parçalarını çalıyorum. Bana göre Lars Ulrich’ten daha iyi o grubu bateriyle bir araya toplayabilecek, caz ritimleriyle o müziği yoğurabilecek kimse yok. Zaten olmadığı için de yenisi çıkmıyor. Şu da olabilir. Analog müzik yapanlar elektronik müzik altyapılarına dönmek zorunda kalabilir. Eğer yaşamak istiyorlarsa… Bu sebepten dolayı elektronik müzikte düşüş olmayacak.

❏ Elektronik müziğin doğuşu düşünüldüğünde bir kesim müziğin underground kalmasını istiyor. Siz ne diyorsunuz?

Paradoks bir durum. Dünyanın en kült kulübü Berghain. Herkes biliyor ama içerde ne olduğunu kimse bilmiyor. O ‘underground’ kelimesi kulağa çok hoş geliyor. İşin özünde müziği de ortamı da yaratanlar, insanlar. Önemli olan insanların eğlenmesi, kendini iyi hissetmesi ve müziğin iyi olması.

❏ Jeton Records’u kurma amacınız neydi?

İlki, parçalarımı rahatça çıkarabileceğim bir platform olmasıydı. O zamanlar bu kadar çok plak şirketi yoktu. İkincisi, ben böyle bir platform oluşturmanın herkese yarar sağlayacağını düşünüyorum. Üçüncüsü, yeni yetenekleri keşfedip onları da bu arenaya sunabilmek. Bunların hepsini gerçekleştirmeyi başardım. 10 yıl oldu… Uluslararası anlamda daha fazla iş yapmak istiyorum. Bu noktada her şey dönüp dolaşıp event’lere geliyor. Daha fazla yurt dışı event’i yapma planım var.

❏ Önümüzdeki aylarda Jeton Records’un etkinliklerine Monika Kruse, Richie Hawtin, I Hate Models gibi isimler geliyor. Daha böyle isimler eklenecek mi?

Benim önceden tek bir amacım vardı: Carl Cox’u İstanbul’a getirebilecek seviyeye gelmek. Parasal anlamda değil. Cox’u taşıyabilecek kadar iyi bir event şirketi olabilmekti. Onu başardık. 10 yıl aradan sonra geldi. Onunla birlikte, diğer büyük isimler de bize çok daha pozitif olarak yaklaşmaya başladı. Çünkü “Carl Cox’la çalıştıysanız iyidir” diye bir pozitif algı oluştu. Richie Hawtin de direkt bu şekilde oluşan bir iştir. Bana göre Richie Hawtin’i buraya getirmek çok büyük bir başarı değil. Bana göre başarı Richie Hawtin’le birlikte Awakenings’te çalabilmek. Onun benim parçalarımı çalması, benim ve benim arkadaşlarımın onun plak şirketine girmesi.

❏ Peki Türkiye’de elektronik müziği yapabilecek sahne sayısı yeterli mi?

Hızla artıyor. Maalesef kulüpler gruplaşıyor, tanıdıkların çaldığı mekanlara dönüşüyor. Türkiye bundan uzun süre çok çekti. O gruba ait değilseniz çalamıyordunuz. Her zaman en iyi saatte belli bir kişi çalardı. Zorlu PSM’nin başarısını görüp imrenen bir sürü yatırımcı bu potansiyeli görüp bu işe yatırım yapıyor. Kimisi gidecek, kimisi kalıp o kültüre bir şeyler katacak.

❏ Size gelen demo’lardan bu belli oluyordur.

Evet. Haftada 100-130 demo geliyor. Hepsini dinliyorum. İçlerinde iyi olanlar da var ama büyük bir kısmı çok kötü… İyi olanlara zaten dönüyoruz. Jeton’da New Breed bölümümüzde yeni isimlere yer veriyoruz. Ama işin özü çok çalışmaktan geçiyor. Sadece sevmekte yetmiyor.

❏ Geçen yıl All Night Long performansınız sold out oldu. Bu yıl bu işi ana sahneye taşıdınız ve bunu yapan ilk Türk DJ’siniz. 8 Şubat’ta da o var. Nasıl geçecek sizce?

Aslında bu benim için baya büyük bir meydan okuma. 3 bin kişilik sahneye 1500 kişi gelse yarısı boş olur… Geçen yıl sold out olacağını tahmin etmiyordum. Benim açımdan inanılmaz mutluluk verici bir şey oldu. Bu yıl da son derece güzel gidiyor, iyi bir gece olacağını düşünüyorum. Önceden hiçbir şey planlamadım. Bu bir yolculuk, kitleyle olan iletişimimiz o yolculuğu belirleyecek. Tek düze olmayacak elbette, inecek, çıkacak pik noktasına varacak. Sahne tasarımıyla ilgili kafamda birkaç düşünce var. Önemli olan ve yapmaya çalıştığım bunu Ferhat Albayrak olarak yapmak.

Benim için Richie Hawtin’i getirmekten daha önemli orada tek başıma çalabilmek. Burada Murat Abbas’ın da ve Aziz’in de bana olan güveni çok başka. Türkiye’deki en büyük sahneyi bir Cumartesi akşamı bana açıyorlar.  Onlar için de iyi, sonuçta talep var. Ben lokal değilim, ben İstanbul’danım. Beni dinlemeye gelen kişiler yabancı DJ’ler kadar  fazla. Yabancılar kadar bilet satabiliyorum ben de. Bunu benim seviyemdeki DJ’lerin yapabilmesi gerek. Yaparsa “Sadece yabancıyla dolar” gibi gereksiz yabancı özentiliğimiz de yok olur.

Bu kültürü aşılarken insanlara kendi kültürümüzü de göstermemiz lazım. Bu arada kimse sen Türk’sün, İstanbul’dansın diyerek bilet almamalı. Onlara Richie Hawtin kadar iyi müzik çalabiliyorsam, eğlendirebiliyorsam almalı. Posterlemede bile buna çok dikkat ediyoruz. Türkleri kesinlikle aşağıda veya küçük stilde bırakmıyoruz. Festival yapılıyor Türkiye’de, yerlilerin adı yazılmıyor ya da küçücük yazılıyor. Bu arada orada adınızın yazılmasını da hak etmeniz lazım. Çevremdeki gençlere “Festivalde ana sahnede Adam Beyer’den önce Len Faki’den sonra çalacaksın ne yaparsın?” diyorum. Kalıyorlar öyle… O mail her an gelebilir gibi düşünmeliler. Benim başıma geldi, her şey bir tane E-maile bakar. Bir E-mail geliyor ve hayatın değişiyor.

❏ DJ Mabbas’ın bir röportajda söylediği bir görüşü var. “Elektronik müzik toplumun zihinsel tahribatını iyileştiriyor.” Siz ne diyorsunuz buna?

Bütün müziklerin böyle olduğunu düşünüyor ve dediğine kesinlikle katılıyorum. Kötü zamanda iyi hissetmenizi, iyi zamanda daha iyi hissetmenizi sağlıyor. Bu elektronik müzik üzerine “Çok fazla duygusuz” gibi eleştiriler olsa da çok yoğun duyguların hissedildiği bir müzik türü. Sadece ritmin olması duygusuz olduğu anlamını göstermez. Ben inanılmaz duygu yoğunluğu yaşadığım onlarca parça sayarım. Bir de insanların baskı ortamlarında müziğe daha fazla sahip çıktığını görüyorum. Şu an ülkemizde bir baskı ortamı var. Gerek ekonomik, gerekse sosyo-kültürel açıdan. Bu baskı dışarı çıkıyor, biz de buna birazcık yardım ediyoruz. Event’lerdeki coşkunun sebebi birazcık da bu.

❏ DJ setinin başına geçtiğinize nasıl hissediyorsunuz?

İlk parçaya kadar gerginim ama play tuşuna bastığımda her şey bitiyor. Ondan sonra sanki geminin dümenindeki kaptan gibi bütün kontrolün bende olduğunu hissediyorum.

❏ Türkiye’ye Chainsmokers, Marshmello gibi isimler geldi ama bilet satışları düşüktü. Sizin gözünüzde yerli elektronik müzik dinleyicilerinin profili nasıl?

Bu bilet fiyatlarıyla alakalı… Türkiye’de alım gücü belli. Sadece sanatçının maliyetini düşünerek bir bilet fiyatı belirlediğinizde dünyanın en iyi sanatçısı da olsa bir yerde kalıyor. Marshmello’nun Türkiye’de doğru bir bilet fiyatıyla sold out olmaması sizin başarısızlığınız olur. Sanatçının başarısızlığını olmaz. Ya da daha az tanındığını göstermez. Biz dinleyicimizi demografik olarak çok iyi inceliyoruz. Bizim genel kitlemiz yüzde 50’si daha önce başka etkinliğimize bilet almış. Bu yüzden bilet fiyatlarını çok ince ayarlamaya çalışıyoruz. Bu arada sanatçı fiyatları da Türkiye üzerinde çok artıyor. Bu işe giren promoter’lar sürekli yeni birilerini getiriyor. Yüksek teklifler götürüyorlar, sonrasında bir daha Türkiye’ye o teklifin altına gelmiyorlar. Bu sektöre zarar veriyor.

❏ Sıradaki planlarınız neler?

Etkinlikler devam edecek. Zorlu PSM’de 2020-2021 sezonu için onay almaya başladık. Bir de Jeton olarak festival yapma arzumuz var.