❏ Fotoğraf çekmeye ne zaman başladınız? Sizin için müzik ne ifade ediyor?

Fotoğraf çekmeye 2015 yılında başladım. Halihazırda Güzel Sanatlar Lisesi’nde görsel bir eğitim aldığım için resim mantığı fotoğrafıma da yansıdı. Müzisyen olmak üzere eğitim alan insanlarla beraber olmak da, bu iki farklı disiplini kolaylıkla bağlamamı sağladı. Müzik benim için birbirine uyumlu seslerin matematiksel diziliminden daha çok derin bir anlam ifade ediyor, evrendeki öz enerjinin bir idea ile akıldan akla, fikir olarak, duygu olarak, ahlak olarak aktarılmasıdır. Doğa ve zamanla iletişim kurmamızı sağlar. Kısacası kutsal görüyorum müziği. İlk patlamadan beri müzik her sestir.

❏ İlk çektiğiniz konser/performans fotoğrafı hangisiydi? Ekipmanlarınız nelerdi? Şimdi hangi ekipmanları kullanıyorsunuz?

İlk olarak Gürcistan’da Laz Müziği Festivali’ni çekmiştim. O zaman Nikon D90 model bir kameram ve 18-105mm bir objektifim vardı. Sahneye olan yaklaşımımla ihtiyaçlarım da değişti tabi. Şu an da Fujifilm’in kameralarını kullanıyorum ve geniş bir objektif bandım var. Tabi şartlara bağlı olarak marka/model fark etmeksizin her kamerayı kullanabiliyorum. Yeter ki ışığa duyarlı olsun.

❏Müzik fotoğrafçılığı müzik endüstrisinin çok önemli bir kolu. Hatta dünyada müzik türlerine göre uzmanlık alanları ayrılan fotoğrafçılar var. Türkiye’de biraz geri planda kaldığını düşünüyor musunuz?

Müzisyenler nasıl bir tür olarak ayrılıyorsa müzik fotoğrafçıları da bu ayrıma dahiller, bu biraz zevkinize ve düşüncenize bağlı. Bu bağlamda kendini kategorize edebilen fotoğrafçılar ülkemizde mevcut fakat bu sayı iki elin parmaklarını geçmiyor.

Eğer maddi veya süreklilik kaygılarınız varsa müzisyen tercih etmek gibi bir lüksünüz yok. Eğer bir mekân veya organizasyon için çalışıyorsanız sahnedeki insanı beğenseniz de beğenmeseniz de çekiyorsunuz. İlk aşamalarda kendini bulmak için çok faydalı bir olsa da, içinde kaldıkça fotoğraf ile aranızdaki iletişimi körelttiğini düşündüğüm bir yol.

Konserde çekilen fotoğrafın da sahnedeki performans kadar sanatsal bir kaygı barındırdığının ne yazık ki farkında olmayan organizatörlerimiz, müzisyenlerimiz, fotoğrafçılarımız, ve izleyicilerimiz var. Bu konuda kendimi çalıştığım insanlardan dolayı çok şanslı buluyorum, alanım içerisindeki birçok ilki Pentagram ile yaptım. Ürettikleri müziği görsel olarak pekiştiren, dünyayı takip eden çok nadir bir gruplardan biridir Pentagram.

Görsel doyumluluğa önem veren tüm müzisyenlerimize rağmen ne yazık ki algı olarak dünyadan halen birkaç adım gerideyiz.

Konser boyunca ve bitince çekime devam ediyor musunuz? Her konserde ortalama kaç kare çekiyorsunuz?

Konserine bağlı biraz, grupla beraber çalışıyorsam tüm hikâyeyi göstermek için yolda çekim yapmaya başlarım, eve dönüş yoluna kadar da çekim sürer. Müzisyenin bilinmeyen kişisel hayatından, sahnedeki bilinen hayatına geçiş aşamaları, oluşturduğu ortak bilincin bedenleri olan sahne arkası çalışanları, sosyal iletişimi, tercihleri gibi psikanalitik tüm ipuçlarını toplamaya çalışıyorum. Yani bir nevi konserin psikolojik haritasını oluşturmaya çalışıyorum. Tabi bu ortalama 500-600 kare demek.

❏ Çekerken sizi en heyecanlandıran isim/konser/etkinlik hangisi oldu?

Hemen hemen çalıştığım tüm konserler için aynı güzel cümleleri söyleyebilirim, tüylerim havada, atlaya zıplaya fotoğraf çekiyorum. Fakat özellikle bir örnek verecek olursam ilk çektiğim BaBa ZuLa konserinde sahneden seyirci arasına indikleri bir an bana hayret dolu dakikalar yaşatmıştı.

❏Tempolu bir iş, sürekli sahneyi 360 derece geziyorsunuz. Bu kadar çaba gösterirken ıskaladığınızı düşündüğünüz bir kare gördüğünüzde ne hissediyorsunuz?

Sahneye sezgisel olarak yaklaştığım için birinci önceliğim anı yakalamak, tabi bu genelde fotoğrafı net bir şekilde çekmek ile karıştırılabiliyor. Fotoğraf kelimesini incelediğinizde netlik bilinen anlamını yitiriyor zaten. Bu bakışla hiçbir anı kaçırmadığımı söyleyebilirim.

Ayrıca vizörden bakarken “o çok güzel fotoğrafı” gördüyseniz zaten çekemediniz demek oluyor. Hep bir an önde olmanız gerekiyor.  Oldu da kaçırdığım fotoğraf tekrarı gerçekleşecek bir an ise tekrarlandığında acısını çıkartıyorum. Tekrarı olmuyorsa önümdeki diğer anları tasarlıyorum aklımda.

❏Müzisyen izinleriyle nasıl başa çıkıyorsunuz? Karşılaştığınız tuhaf talep ya da kurallar oluyor mu?

Müzisyenlerin isteği ve bilgisi dahilinde fotoğraf çektiğim için izin konusunda herhangi bir soru işaretim yok, bugüne kadar da aşırılık olarak gördüğüm bir istekle karşılaşmadım, fakat en garip geleni “beni güzel çek” olmuştu.

❏ Sizce hangi müzik türü daha fotojenik? Bana blues ve metal gibi gelir hep…

Fotojenik kelimesi bana aldatmaca gibi geliyor, sahneye hâkim olmak ile alakalı bir durum olduğunu düşünüyorum, sahnede gerçekleşen gösteri, alevler, dumanlar, duruş, konsept, müzik… Birçok değişken var. Tabi ki metal konserleri gerek gösteriş, gerek konsept bakımından en verimlileri fakat bence en “fotojenik” müzik türü Punk ve Doom Metal.

❏ Büyük bir arşiviniz olmalı. Nasıl muhafaza ediyorsunuz? Bastırdığınız kareler oluyor mu?

Hem dijital, hem analog, hem de basılı olarak geniş bir arşivim var. Dijital arşivimi yedekleyerek kullanıyorum. 20 TB civarı bir alan olduğu için epey zahmetli bir iş. Baskılarımı da hem arşiv olarak koruyorum hem de edisyonlar halinde satışa sunuyorum.

Gezdiğim ve oturduğum rastgele noktalara da küçük küçük baskılar bırakıyorum. Bir nevi gerçek hayata “keşfet” özelliği eklemiş oluyorum. Bu şekilde insanlara basılı fotoğrafın kıymetini aktarmaya çalışıyorum.

❏Çektiğiniz fotoğraflar arasında doğru kareleri seçme süreniz ne kadar oluyor? Fotoğrafların üzerinde ne kadar çalışıyorsunuz? 

Olabildiğince doğru fotoğrafları çekmeye çalıştığım için bu süreç hızlı ilerliyor. Konserden konsere değişkenlik gösteren bir durum olsa da bu süre genelde düzenlemeleriyle beraber 1-2 saatimi alıyor. Üzerinde çalışmak istediğim özel bir fotoğraf olduğu zaman da bu 1-2-3 günü bulabiliyor.

❏Sahne çok büyülü bir ortam ancak her müzisyen her performansında yükselemeyebiliyor. Fotojenik olmayan, sahnede hareketsiz duran müzisyenleri çekerken nasıl bir yol izliyorsunuz?

Sahnede müzisyen portresi dışında konuyu ele alabileceğim birçok malzeme var. Olabildiğince değerlendirmeye çalışıyorum. Fakat müzisyen “kendi sahnesinde” zaten keyifsiz ise ben de kendimi yormamaya çalışıyorum. Etki/tepki ilkesi burada da geçerli.

❏ Sizce yerli ve yabancı müzisyenler arasında duruş ve estetik açısından fark var mı?

 

Yerli müzisyenlerin her zaman seyirci gözünde +1 şansı var çünkü bir daha dinleme olasılığınız yüksek. Bu yabancı müzisyenler için aynı oranda geçerli değil. Aynı ülkeye ikinci kez gelme olasılığı her zaman askıdadır ve bir sonraki konserine kadar akıllarda hep aynı kalacaktır. Bu yüzden yabancı müzisyenler duruş ve hareketlerine özellikle dikkat ederler.

Aynı zamanda yerli müzisyenlerin tekrar sahne alacak olma rahatlığı sahnede daha özgür davranmalarını sağlıyor. Her iki tarafın da artıları ve eksileri mevcut.

❏Fotoğrafta ışığın önemi malum ancak işin içine sahne ışıklandırması girince neler oluyor? Nelere dikkat etmeniz gerekiyor?

Işık yönlerine hâkim olmak gerekiyor. Gerek estetik, gerek duygusal etkilerini öngörmek ve bunu fotoğrafa oturtmak önemli. Işıklandırma konser fotoğrafını ayrı kılan teknik bir zorluk bence, aklınızda bir görüntü yoksa ışık teknisyeninden çok da bir şey beklemeyin.

❏Sanatçılardan size ne gibi yorumlar geliyor? Sizi en mutlu eden hangisi oldu?

Tabi ki çok güzel geri dönüşler alıyorum, fotoğraflarımı beğenmeleri çok hoşuma gidiyor. Beni en mutlu edense beğendikleri fotoğraflarını geliştirmek üzere yapılan öneriler oluyor, böylelikle fotoğraf aramızda bir ritüele dönüşüyor. Olabildiğince interaktif olamaya çalışıyorum.

❏Seyircilerin fotoğraflarını da çekiyorsunuz arada. Loş bir anda kalabalık içinde dolaşırken sizi durdurup fotoğraf çekmeye yönelten ne oluyor?

iki karar yolum var bu konuda. Birincisi sahneyi pür dikkat dinleyen seyirciye kendimi hiç hissettirmeden çekmek oluyor, bunlar buruk duygular barındıran fotoğraflar oluyor. Koca koca insanları çocuklar gibi şen görebiliyorsunuz, şahsen benim burnumu sızlatabiliyor.

İkincisi ise gözüme kestirdiğim çok eğlenen birine “beni eğlendiğine ikna et” demek oluyor, böylelikle çok çılgın ifadelerle karşılaşabiliyorsunuz.

❏Her an havada olan telefon kameralarının işine etkisi nasıl oluyor?

Bu günümüzün kanayan yarası. Çok can sıkıcı buluyorum, bana etkisinden daha çok o anı yaşamıyor olmalarına canım sıkılıyor. Konserin hissiyatına kendini bırakmak yerine, sadece fotoğraf, video, hikâye paylaşarak “orada olduğunu kanıtlamak” üzere konsere gelen insanlar görüyorum. Bence sahneye yapılan saygısızlık.

❏ Bunu sormadan olmaz, en çok hangi etkinliğin ve müzisyenin fotoğraflarını çekmek isterdiniz?

Etkinlik olarak teknolojiden, gündemden, dış dünyadan hiç haberi olmamasına rağmen müziği olan izole kabilelerin müziğini çekmek isterim.  Müzisyen olarak da, şunu çeksem doyarım diyebileceğim bir “Tool” var. Fakat bu işi yapmam için beni en motive eden grup Motörhead hep içimde ukde olarak kalacak…

❏ Hiç sergi projeniz var mı? Böyle bir teklif gelse düşünür müsünüz? Müziğe ilgi bu kadar artmışken böyle bir sergi ne güzel olurdu.

Tabi ki, Pentagram özelinde konser fotoğrafları ve sahne arkası fotoğraflarından oluşan bir sergi ve kitap yapmayı planlıyorum. Müzikten bağımsız olarak da mitolojik ve psikolojik fenomenleri incelediğim bir fotoğraf kitabı üzerine çalışıyorum, elbette sergisi de olacak.

❏ Konser fotoğrafçılığına yeni başlayanlar için ne öneriniz var?

İlk olarak, yeni başlayanlara hem teorik, hem de pratik bilgiler vermek üzere farklı şehirlerden konser fotoğrafçıları ile oluşturduğumuz “Photobook the Stage” adlı bir platformumuza davet ediyorum. Topluca seminerler ve birebir dersler veriyoruz, hem bu işi yapan insanlarla kaynaşmak için hem de fotoğraflarınızı karşılaştırıp yeni bakışlar görmeniz için olumlu bir atmosfer.

İkinci olarak da kendi yöntemim olan “konser çekmeyi konserde öğrenmeyi” öneriyorum. İstediğiniz fotoğrafı çekememek çok etkili bir öğrenme yöntemi.

❏ Okurlarımız sizi nerelerden takip edebilirler?

Facebook, Instagram’a adımı soyadımı yazarak beni takibe alabilirsiniz. Gelecek olan tüm sorularınızı cevaplıyorum.

Yazının kalanına dönmek için buraya tıklayabilirsiniz.
Published On: 1 Ağustos 2019Categories: RöportajTags: , ,