The Guardian’da yayınlanan bir haber, müziğin hayatımızdaki yerine dair önemli bir soruyu tekrar gündeme getiriyor: Müziği ruh halimizi iyileştiren, toplulukları birleştiren, hatta beyinlerimizi yeniden yapılandıran terapötik bir araç olarak mı görmeliyiz, yoksa sadece “sanat için sanat” anlayışıyla, kendi içsel değeri için mi dinlemeliyiz? Bu tartışma, yeni çıkan kitaplar ve BBC’nin yeni radyo istasyonuyla yeniden alevleniyor.
Müziğin Anlamı: Bir Araç mı, Kendi Başına Bir Amaç mı?
Müziğin hayatımızdaki asıl değeri nedir? Klasik müzikle iç içe büyüyen ve sonradan müzik tarihçisi olan Emily MacGregor, babasının ani ölümünün ardından müzikle olan ilişkisinin nasıl sarsıldığını anlatarak başlıyor. Bir zamanlar hayatın anlamı olarak gördüğü müzik, o dönemde dayanılmaz bir acı kaynağına veya sinirlerini bozan bir gürültüye dönüşmüş. Bu kişisel kırılma noktası, onu müziğin neden ve nasıl önemli olduğunu sorgulamaya itmiş.
MacGregor’un bu sorgulaması, aslında daha geniş bir kültürel eğilimi yansıtıyor. Müziğin iyileştirme ve refah üzerindeki etkileri son dönemde oldukça popüler bir konu. Alice Vincent’ın Hark: How Women Listen, Daniel Levitin’in Music as Medicine ve Renée Fleming’in Music and Mind gibi yeni kitaplar, bu konuyu farklı açılardan ele alıyor. Tartışmayı daha da somutlaştıran ise BBC’nin yeni radyo istasyonu Radio 3 Unwind. Bu istasyon, ağırlıklı olarak klasik müziği “refahı artırmak” amacıyla kullanmayı hedefliyor; dinleyicileri rahatlatmak için tasarlanmış çalma listeleri sunuyor ve “modern yaşamın baskılarından kaçmanıza yardımcı olma” vaadiyle tanıtılıyor.
Fayda mı, Sanat mı? İkilem Derinleşiyor
İşte tam bu noktada eski bir tartışma yeniden alevleniyor. Müziği sadece rahatlamak, odaklanmak veya iyileşmek için bir araç olarak görmek, onun sanatsal değerini azaltır mı? Radio 3 Unwind gibi yaklaşımlar, klasik müziğin sadece “hoş bir arka plan fonu” olduğu, söyleyecek bir sözü olmayan, “ambient” kategorisine hapsedilmiş bir tür olduğu algısını güçlendirir mi? Eleştiriler de gecikmemiş; BBC, müziği metalaştırmakla, basitleştirmekle ve dinleyicileri uyuşturmakla suçlanmış. “Müzik müzik içindir” sloganı etrafında, müziğin içsel değerini savunan bir karşı duruş sergilenmiş.
Bu tartışmanın yeni olmadığını belirten MacGregor, Bertolt Brecht’in Wagner romantizminin dinleyicileri uyuşturarak eleştirel yeteneklerini körelttiği yönündeki eleştirisini ve Theodor Adorno’nun popüler müziği piyasaya teslim olduğu için kıyasıya eleştirmesini hatırlatıyor. Adorno için “gerçek müzik”, piyasaya sırtını dönen, dinlemesi pek de kolay olmayan (Schoenberg, Berg gibi) eserlerdi.
Ortak Zemin Arayışı: Müzik Hayatın Neresinde?
MacGregor, Adorno’nun bazı fikirlerine katılmakla birlikte, müziğin değerli olmak için başka bir şeye (para kazandırma, odaklanmayı artırma, sağlığı optimize etme vb.) bağlanması gerektiği fikrine alerjisi olduğunu belirtiyor. “Sadece kendi iyiliği için olamaz mı?” diye soruyor. Ancak diğer yandan, müziğin sağlığa faydalı olduğuna dair bilimsel kanıtları da görmezden gelemiyor. Müzisyen Clemency Burton-Hill’in beyin kanaması sonrası konuşma yetisini yeniden kazanmasında müzik eğitiminin rolünü anlatan belgeseli veya Daniel Levitin’in Parkinson, demans, ağrı algısı gibi konularda müziğin terapötik faydalarını ortaya koyan çalışmaları bu gerçeği destekliyor. Levitin’e göre müzik, bizden ayrı, sağlığı optimize etmek için kullanılan bir araç değil; beynimizin derinliklerine işlemiş, en temel insani süreçlerimize gömülü bir olgu.
Sonuç olarak, “sanat sanat içindir” kampı ile “müzik şifa içindir” kampının ortak bir zeminde buluşabileceği noktaya işaret ediyor: Toplum olarak müziğin ne kadar önemli olduğunu gözden kaçırmış olmamız. Özellikle İngiltere’de STEM (Bilim, Teknoloji, Mühendislik, Matematik) alanlarına verilen öncelik nedeniyle sanat eğitimi alan gençlerin sayısındaki keskin düşüşe dikkat çekiliyor. Oysa müzik, bilim, teknoloji ve ekonomi egemenliğindeki bir varoluşun üzerindeki krema değil; karışımın içine işlenmiş zengin tereyağı gibi. Hepimiz işitsel varlıklarız ve birlikte yankılanıyoruz. Müziğin amacı ne olursa olsun, hayatımızdaki merkezi rolü yadsınamaz.