Ece Ulusum
@eceulusum
Malum, Tarkan Zamanı geldi. Bu vesileyle günlerdir Tarkan’ın röportajlarını okuyorum, müziğe dair neler demiş toplamaya çalışıyorum. Ancak müzik yapan daha da ötesi müzikte uluslararası başarılar kazanmış birine ancak bu kadar az müziğe dair söz verilir. Düşünün, tekno müziği pek sevmediğini, sıkıcı bulduğunu 1996’da bir moda dergisine verdiği röportajda tesadüfen söylemiş. 1993’ten bu yana yapılan 100’ü aşkın röportajı okuduktan sonra Tarkan’ın aşk ve seks hayatı dışında hiçbir fikrim yok.

Eylül sayımızda yakın takip köşesinin konuğu Tarkan…
Eskiden Tarkan’ın neden bu kadar kapalı kutu olduğunu düşünür dururdum. Neler dinlediğini, şarkılardaki benzetmeleri nasıl keşfettiğini, kullandığı altyapıların detaylarını, neler okuduğunu ve izlediğini merak ederdim. Tarkan’ın şarkılarındaki öpücüğün sırrını, sahne tasarımlarının perde arkasını, ekibiyle uyumunu… Bunca zaman tonla röportaj yapılmış, hiç sorulmamış. Dilli Düdük şarkısı ve klibi şimdi benim için daha da anlamlandı.
‘DAHA DİNAMİK VE ÖZGÜN ŞARKILAR SÖYLEMEK İSTEDİM’
“Almanya’ya 1968’de işçi olarak giden bir anne babanın 6 çocuğundan biriyim. Annemin babamdan önceki evliliğinden 3 çocuğu varmış. Ben ikinci evlilikten doğan ortanca çocuğuyum. Frankfurt’un ufak kasabası Alzey’de 17 Ekim 1972’de doğdum. Güzel bir çocukluk geçirdim. Okulda Almanlarla bir sorunum olmadı” diye anlatıyor 1996’da Leyla Umar’la yaptığı New York röportajında. Ancak delikanlı yıllarında ırkçı saldırılara maruz kalıyor. Babasının kumar borcundan dolayı Türkiye’ye parasız dönüyorlar. Babasıyla mesafeli bir ilişkisi olsa da onu Karamürsel Musiki Cemiyeti’ne yazdırıyor. “Babam sesimin güzel olduğuna inanırdı. Türkiye’den gelen kasetlerdeki tüm şarkıları ezbere bilirdim. Söyleyip alkış toplamaya bayılırdım.” Ortaokul yıllarını Zeki Müren ve Muazzez Abacı kasetleri ezberleyerek geçiriyor.
Ardından İstanbul’a göç… Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde çalışmalara devam derken yeniden Karamürsel’e dönüyorlar. Ancak bu sefer Tarkan, musiki cemiyetlerindeki eğitiminin yeterli olduğunu düşünüyor, kendi pop şarkı grubunu kuruyor ve gece kulüplerinde şarkılar söyleyerek para kazanmaya başlıyor. 2002’de Frekans’a verdiği söyleşide “En iyi alaturka söylediğimi düşünüyorum. Alaturkayı seviyordum ama daha dinamik, daha özgün ve genç şarkılar söylemek istedim. Bir de dans etmeyi seviyorum, alaturka pek uygun değil. Pop’a devam ettim, şimdi de alaturkaya kayıyorum” diyor.
İstanbul’da şarkıcılık yapmaya karar veriyor ancak orada da tutunamayıp Almanya’ya dönmeye niyetleniyor. Hedefi Almanya’daki abisi Hakan ile bir gece kulübü açmak. Ama ev arkadaşı Alpay Aydın onu ikna ediyor, İstanbul Plak’ın sahibi Mehmet Söğütoğlu da kaset yapmayı teklif edince işler değişiyor. Kim bilir bugün Tarkan Avrupa’nın en popüler gece kulüplerinin sahibi de olabilirdi….
‘İLK ALBÜMÜMÜ YOK FARZ EDİYORUM’
Alpay’ın sık sık tekrar ettiği “Kıl oldum” lafından bir şarkı çıkıyor. Ardından Gipsy Kings’in No volveré bestesine Türkçe söz yazıyor; Vazgeçemem. Albümde, kariyerinde onun için önemli rol oynayan Ozan Çolakoğlu Selam Ver parçasını besteliyor. Söğütoğlu “Tutar bu albüm” diyor. 50 milyar liralık maliyetle, 1992 Aralık’ta Yine Sensiz piyasada. Kıl Oldum çıkıyor, köpekli çoluk çocuklu klip yayınlanıyor ama çok eleştiriliyor. Umar’ın röportajında anlattığına göre Tarkan vazgeçip gitmiyor. İstanbul’daki kaset dükkanlarını gezip ricalarla vitrine koyduruyor albümünü, dükkanda çaldırıyor. Ardından kafasına televizyona çıkmayı koyuyor. TRT yönetmenlerinin sürekli takıldığı çorbacının önünde kış vakti günlerce bekliyor ve nihayet kendini takdim ediyor. Sonunda başarıyor! Televizyonda çıkar çıkmaz albüm satışları fırlıyor. CD remiks versiyonu dahil albüm, ülkede 1 milyonu aşkın satış rakamına ulaşıyor.
İlk konserini Abdi İpekçi’de veriyor. O günü şöyle anlatıyor, “Konser salonuna girdiğimde polisler yüzüme bile bakmıyordu. Beni izlemeye kimse gelmez diye düşünmüştüm. Sahneye çıktığımda çığlıklarla karşılaştım, polisler beni kızların elinden zor kurtardı. Harikaydı.”

Tarkan’ın ilk verdiği konserlerden bir kare.
Bugünün Tarkan Zaman’larından farksız sayılır. Ancak onu meşhur eden albüm için, Karma albümünü çıkarırken “İlk albümümü yok farz ediyorum. Haksızlık etmemem gerek. Keşke bazı şarkıları yapmasaydık dediğim oluyor. No volveré bestesine Türkçe şarkı yazdık mesela. Yapmasaydım keşke” diyor.
‘ÖPÜCÜKTE BİR SİHİR VAR’
Tarkan artık çok ünlü. Ama onu kalıcı yapan, Türk pop tarihinde yeni sayfa açmasını sağlayan Sezen Aksu dostluğu ve Şıkıdım(Hepsi Senin Mi?) parçası oluyor.
1999’da “Sezen gibisi var mı? Şıkıdım ve Şımarık‘ı hiç unutamam. Dünya beni o şarkılarla tanıyor. Sezen benim ezelden beri kraliçemdir” diyor. Hisler karşılıklı, Sezen Aksu da onun yanında. 1994’te Sabah’a verdiği röportajda Aksu Şıkıdım‘ın hikayesini anlatıyor: “Bir gece evime geldiler, Sertab (Erener), Levent (Yüksel) ve Tarkan. Tarkan’ın yeni kasetini dinlemek üzere. Tarkan ilk albümünü sıkıntılarla yapmış, istediği gibi de yapamamış. Belli ki çok emek verilmiş. Sohbet ettik, ‘Bir tane çok hareketli, kolay takılan lokomotif bir şarkı olsa.’ dedi. Sohbet ederken sabah 4 buçuk gibi şarkı bitti. Aldı gitti. Şarkı Tarkan’ın beni motive etmesiyle çıktı. Levent gitar çalıyordu, Sertab bir şeyler söylüyordu. Sonunda ‘Buldum çocuklar’ dedim.” Bu şarkıyla başlayan Tarkan-Sezen müzikal birlikteliği yıllarca devam ediyor. En güzeli de hem Türkiye’de hem de Avrupa’da verdikleri ikili turneler olmuş. Kim bilir ne acayip turne hikayeleri vardır. (Birçok gazeteci onlara eşlik etmiş ancak konsere, müziğe, turne hikayelerine dair bir şey yazmamış…)
Mayıs 1994’te, o dönem haberlerine göre bugünün parasıyla 250 milyon doları aşkın maliyetle Aacayipsin albümü çıkıyor. Albümde Sezen Aksu, Ümit Sayın, Ozan Çolakoğlu, Yıldız Tilbe, Rıza Erekli gibi efsane isimler var. (Erekli’nin imzasını taşıyan Biz Nereye parçasını hatırlamayanlar dinlesin, rock sound’uyla Tarkan’ı hatırlasın.)
https://www.youtube.com/watch?v=A5DwpvW0ybI
Bambaşka sound ve özgüveniyle Tarkan herkesi şaşırtıyor. Albüm 2 milyon 300 bin satış rakamına ulaştı. Bu albümle Türkiye ve Avrupa’da 30’u aşkın konser verdi. Bu konserlerin 25’i, o zamanki adıyla Panço sponsorluğundaki stadyum konserleriydi. Hepsi Senin Mi? klibi, parçalanan araba üzerinde dans eden Tarkan tüm kanallardaydı. Her yerde… Şarkı Shikidim olarak yabancı dillere uyarlandı, uluslararası başarı elde etti. 2002’de şöyle diyor Tarkan, “Türkçe bir şarkının dünyada kabul görülmesi aklımızdan geçmezdi. Ama hissediyordum, öpücükte bir sihir var.”
ŞIMARIK’LA DÜNYA LİSTELERİ
Çok ünlü, herkes hayran, bir sürü merch ürünü kapış kapış, dergilerde sürekli kapak… Tarkan’ı bilmeyen kimse yok, ne yapsa olay. Beğenilmeyi çok önemseyen biri olduğunu söyleyen Tarkan, o zaman bu ilgiyi çok seviyor. Dozunu da kaçırıyor. Medya mensupları, magazinciler Tarkan’a adeta çullanıyor. Politikacısından doktoruna herkese Tarkan’ı soruyorlar. Özel hayatı deşifre edilmeye çabalanıyor. Tarkan inciniyor, hem dil öğrenmek için hem de iyileşmek için Amerika’ya gidiyor. Yıllar sonra Tarkan “Ben de kaşındım, spekülasyonlardan hoşlandım ki böyle oldu. Yine de insanlar beni şarkımla tanıdı, müziğimin ikinci plana atıldığını düşünmüyorum” diyerek bir nevi itirafta bulunuyor.

Uzun süre ABD ve Fransa arasında mekik dokuyan Tarkan 2001’de efsane bir albümle geri döner. Elbette magazin basını peşinde…
New York’ta Ozan Çolakoğlu’yla kasetler dinliyor, yeni ne varsa keşfetmeye çalışıyorlar. Evindeyken de kendini bestelere ve şarkı sözlerine veriyor. Bu süreçte gece hayatına çıktığı söyleniyor ama Amerika’dayken kimlerin konserine gitti, neler yaptı bilinmiyor. (Tarkan’ı konsere gitmez sananlarınız varsa, 2005 Rock’n Coke’ta sahne alan The Cure’u izlemeye gitmişti.) Amerika’da hem Atlantic Records’un sahibi Ahmet Eregün’le İngilizce albüme dair görüşmeler yapıyor hem de yeni albümü için çalışıyor. İnsanlar kaynıyor, yeni albümü bekliyor, derken Temmuz 1997’de Ölürüm Sana piyasada! Albümün neredeyse tamamı hit parçalarla dolu.
Sezen Aksu’nun bir gün kendisine mırıldandığında öpücük kısmına vurulan Tarkan, aylarca Şımarık parçasını almak için uğraşıyor. İyi ki de başardı zira Şımarık, tüm dünyada beğenildi, Rusça, Ukraynaca, İspanyolca, Korece, Macarca, Almanca, Sırpça, Persçe, Yunanca, İbranice, Japonca, Afganca, Endonezyaca, Hintçe, Portekizce, Bulgarca, Romence ve Slovakça dillerinde cover’lar yapıldı. Albüm, Türkiye dahil olmak üzere tüm dünyada 3.5 milyonun üzerinde satışa ulaşarak, Meksika’da Platin, Fransa, Hollanda, Almanya, Belçika, Lüksemburg, İsveç ve Kolombiya’da Altın Plak kazandı. Tarkan, 1998’de kendi adında bir best of albümünü birçok ülkede yayımladı. Avrupa pop listelerine giren ilk Türk unvanını elde etti. Aynı yıl kendisi için çok önemli bir projede yer aldı, Müzeyyen Senar ile Benzemez Kimse Sana parçasını seslendirdi. Alaturka müziğe olan kabiliyetiyle övgüler aldı.
Yeni albüm yok ama başarılar devam. Monaco’da Dünya Müzik Ödülü’nü aldı. O dönem menajeri Ahmet San’ın da desteğiyle doğru kararlar aldı, çok iyi mekanlarda sahne aldı. Bu süreçte medya Tarkan’ı Ricky Martin’le kıyaslıyor, LA Times Tarkan’ı “Latinlerin yıldızı” olarak anıyor. Birçok ülkede televizyona çıkıyor, Türkiye’yi ve ülkesine sevgisini anlatıyor. İlginçtir o sırada Türk basını sadece Tarkan’ın askerliğini konuşuyor. Bu dönemde Tarkan yavaş yavaş medyadan kopuyor, çok az röportaj vermeye başlıyor. 2006’da Ayşe Arman’la ayak üstü yaptığı biraz tuhaf bir röportajdan sonrası yok…
‘KUZU KUZU’YU SEVMEDİKLERİNİ DÜŞÜNDÜM’
Tarkan’ı şüphesiz efsaneleştiren ve müzik anlamındaki tüm yeteneklerini gösteren albümü Karma, Ağustos 2001’de çıkıyor. Albümün lansmanı televizyonda yayınlanıyor. Paris’te girdiği moda dünyası etkilerini gösteriyor, uzun saçları ve rengarenk kostümleriyle karşımıza çıkıyor. Onun yeni halini başta insanlar garipsedi ama nihayetinde o Tarkan’dı hemen kabul gördü. Tarkan Kuzu Kuzu parçası için, “İlk haftalarda ilgi görmedi şarkı. Sevmediler diye düşündüm, uykusuz geceler geçirdim. Slogan şarkılardan sonra mesajı olan bir şarkıydı” demişti.
Boşuna telaş, albüm 2 milyonun üzerinde satışa ulaşıyor. Bu albüm onun için kıymetli çünkü kendi iç dünyasının değişimini ve olgunlaştığını da gösteriyor. 1998’deki bir röportajında New York’taki evinde felsefe kitapları olduğunu öğrendiğimiz Tarkan’ın karma felsefesine olan ilgisi ve inancı bu albümle ortaya çıkıyor. Alaturka altyapılar var ama pür aşk şarkısı yok, biraz daha mesajı olan sözler var şarkıda. Bu albümün bir diğer özelliği kendi şirketi Hitt Müzik’in dahil olması ve ilk kez Sezen’in katkısının olmaması…
Kuzu Kuzu’nun klibi bambaşkaydı. Bu sefer seksi kızlar yok. Sadece Tarkan var ve şıkır şıkır dans ediyor. Klip ikon Tarkan imajını doğurdu. Tarkan’ı taklit etmek isteyen klipteki tarzında giyiniyordu. Zillerle göbek atıyor, bu dansını sahnelerde uzun uzun sergiliyordu. Dans eğitimi yok. “Sahnede içimden geldiği gibi yapıyorum. Tüm dünya danslarını izliyorum. Yeni çıkan dansları, eskileri. Figürler beynime yerleşiyor ve duygularımla yoğrulup benim tarzımla ortaya çıkıyor. Planlanmış danslar değil. Kimi zaman seyredince ben de şaşırıyorum” diyor müzisyen.
UZUN ARALIKLARLA ALBÜM
Sonrasında Tarkan’a dair, albümlerine dair sözlerini bulmak güç. Şarkı söylemedikçe sessizliğe gömülüyor. Hızlıca hatırlatalım; 2003’te Dudu, 2006’da Come Closer yayımlandı. Bu süreçte Tarkan’ın Eurovision’da sahne alması için birçok teklif gitti, hayranları da çok ısrar etti ancak kabul etmedi. Nedenini açıklamadı ancak kendini dünya çapında kanıtlamış megastar’ın böyle bir yarışmada sahne alması imajı açısından doğru olmazdı…
Ve 2007’de Metamorfoz çıkıyor. Alaturkanın elbette olduğu ama elektronik ve rock tınılarının da yer aldığı, takım elbiseli bir Tarkan karşımızda. Karma kadar derin anlamlar taşıyan albümde Usta-Çırak, Hop Hop gibi iddialı ve eleştiri yüklü şarkılar yer alıyor. Dilli Düdük şarkısı ve klibiyle canını sıkan medyaya dokunduruyor.
2010’da çıkardığı Adımı Kalbine Yaz ile Sezen Aksu, Aksu’nun oğlu Mithat Can Özer ve Yıldız Tilbe dokunuşu geri geldi. Sadece o değil, Sevdanın Son Vuruşu ile Aysel Gürel’de albüme dahil oldu. Her zaman albümünü beğenmediğini söyleyen ama kayıtsız kalamayan, farkında olmadan ezberleyen bir güruh oldu. Bir süre Harbiye Açıkhava’daki açılış şarkısı Sevdanın Son Vuruşu olmuştu. Şarkının girişi başlar başlamaz çığlık kıyamet…
TÜRK SANAT MÜZİĞİYLE ÖZE DÖNÜŞ
Alaturkaya yüzünü döneceğinin sinyallerini ara ara veren Tarkan, 2016’da Türk sanat müziği albümünü nihayet yayımlıyor. 13 parçalık Ahde Vefa, Tarkan’ın en sevdiği eserlerden derleme bir albüm. Fiziki albüm satışlarının yerlerde süründüğü dönemde 272 binin üzerinde satış yapmayı başarıyor. YouTube’da izlenme rekorları kırıyor, dinleyici pop’la tanıdığı Tarkan’ın müzikal anlamda olgunluk dönemini özüne dönüşüyle karşılıyor. Aslında bu albümün projesini 10 yıl önce söyleyen Tarkan’ın arzusu her yıl 10 parçalık bir albüm serisi çıkarmaktı. Şimdilik öyle olmadı ancak ileride mutlaka bir Türk sanat müziği albümü daha gelecektir.
Ve son olarak 2017’de 10 piyasaya çıkıyor. Albümün adının 10 olmasının nedenini basın bülteninden anlıyoruz ki onuncu stüdyo albümü olması. Fakat Kuzu Kuzu gibi başta kolay ısınmadı dinleyici. Elektronik tınıların olduğu pop albümde Ozan Çolakoğlu’nun çalıştığı birçok müzisyende benzeri ritimler kullanması şaşırttı. Şeytan Azapta gibi bir şarkıyı yapan Çolakoğlu’ndan daha iddialı besteler beklerdik. Yine de pop müziğin yeni şarkılar çıkaramadığı dönemde ilaç gibi geldi. Şarkılar ezberlendi…
TARKAN’LA DANS ZAMANI
Atlantis Yapım ve Hitt Prodüksiyon öncülüğünde 20-21-23-24-26-27 Eylül’de konser maratonu, yani Tarkan Zamanı başlıyor. Çocukluğumdan beri defalarca izlediğim Tarkan’ın konser biletleri çoktan tükendi. Hiç gidemeyene anlatmak gerekirse, her yaş ve görüşten insanın kol kola gerdan kırıttığı, her yaştan insana çığlıklar attıran, sosyal medyayı da kasıp kavuran bir ortam.
Çok ünlüsü de ünsüzü de orada, çok zengini de orta gelirlisi de şarkılara eşlik ediyor. Konser alanının dışına bakarsanız, Harbiye’de ‘beleş tepe’ olarak adlandırılan yer de dolu. Tarkan da sahneden onlara her seferinde selam yollayacak kadar da içten. Açıkçası sosyal medyada aşırı dozda Tarkan görmekten biraz memnuniyetsiz olsam da Tarkan Zamanı’nı seviyorum. İnsanları evinden çıkaran, heyecanlandıran, konser günü şıkır şıkır giyindiren biri olması güzel. Bunu Tarkan’dan başka kim yapabilir, bilmiyorum.
Umarız müzik dünyasının kapılarını daha çok açar, stüdyo süreçlerinden videolar paylaşır ya da kim bilir bir Tarkan röportajı yapılır. Ara ara menajeri Sevtap Küçükkaralar’ı basın mensupları yokluyor, kimi zaman kulisine köşe yazarları girip selfie çektiriyor. Ama sadece bu kadar… Biz buradan heyecanımızı ve müziğine dair merakımızı iletelim de, belki yıllar önce TRT’deki televizyoncuları çorbacıda yakalayan müzisyen gibi biz de onu yakalarız.