Dijital müzik platformlarının dinlediğimiz müziklere dair verileri tuttuğunu biliyoruz. Böylece algoritmalar sevebileceğimiz yeni şarkılar öneriyor. Bu da kullanıcıların sevdiği bir özellik… Ama anlaşılan sadece platformlar değil, bankalar hatta devletler kimin ne dinlediğine bakıyor! Nedenini anlamak için, platformların nasıl yeni şarkılar önerdiğini anlamak gerek. Dijital platformlar, her şarkıyı enerji, dans edilebilirlik, gürültü gibi etiketlere ve şarkıların duygularına göre ayıran algoritmalar kullanıyor. Örneğin, Spotify’in geliştiriciler için hazırladığı sitesindeki bilgiye göre, Spotify bunu tüm şarkıları 8 duyguya ayırarak yapıyor. Sonrasında her şarkıda bu duyguları içeren sözler ne kadar kullanılmış, şarkılar hangi bölgede, ne zaman, nasıl dinlenilmiş gibi verilere ulaşabiliyorlar.

35 milyondan fazla şarkıyı sınıflandırmak büyük başarı. Bu yöntemi fazla geniş bulup daha ileri gidenler de var. Örneğin Pandora, insanların şarkıları dinlemesini ve sınıflandırmasını istiyor. Neticede 2 milyondan fazla şarkı, toplam 450 etikete göre sınıflandırılmış, vokal tekniklerine kadar uzanan etiketler kullanmışlar. Bu tip verilerin devlet kurumlarının ve markaların iştahını kabartması şaşırtıcı değil aslında. İki taraf da geniş kitlelerden bahseden verileri kullanmasını iyi biliyor. İşin ilginç olan tarafı, ekonomistlerin de konuya dahil olması.

EKONOMİSTLER NEDEN BUNU DÜŞÜNÜYOR?

Anlaşılan insanların ruh halinin harcamalar üzerine etkisi hakkında fikirleri var. Davranışsal iktisat burada devreye giriyor. Bu verileri insanların harcamalarını öngörmek için kullanıyorlar. Bir şeyi gizleyip, karşınızdaki kişinin tepkilerinden size anlıyor mu, diye tahmin etmek gibi aslında. Claremont Üniversitesi’nden Hisam Sabouni’nin Rhytm of the Markets isimli çalışması sayesinde, bağlantıyı görmek daha kolay. Sabouni ve ekibi, 2000-2016 yılları arasındaki farklı listelerden en iyi 100 şarkıyı almış, Spotify ve Genius API’si üzerinden hangi duyguları yoğun barındırdığına bakıp S&P 500, Nasdaq, Dow Jones gibi borsa indekslerinin hareketleriyle bağlantılarını kıyaslamış. Sonuçlar şaşırtıcı. Örneğin 2008 krizi döneminde üzüntü, korku, öfke ile işaretlenmiş şarkıların popülerleştiğini, 2009’da krizin çözülmeye başlamasıyla bu şarkıların dinlenme sayısının azaldığını saptamışlar. Borsalardaki düşüşlerle Evanescence’in Bring me to Life’ı gibi ‘beklenti’ etiketli şarkılar popülerleşiyor. Sadece bununla sınırlı da değil. Yükselişlerle mutlu, dans edilebilir etiketli şarkılar daha fazla dinleniyor.

Sabouni’nin çalışmasına göre, bu veriler insanların ruh halini yansıttığının kanıtı. Davranışsal iktisatçılara göre, ekonominin anlaşılmasının yolu tüketicilerin ne yaptığından çok ne hissettiğini anlamaktan geçiyor. Ekonomist Andy Haldane de bir konuşmasında bu çalışmanın öneminden bahsediyor, “Duyguların incelenmesi, tüketici güveni kadar önemli.” Buna katılmayanlar da var, ‘big data’ konseptinin büyüklüğünden dolayı hemen her verinin birbiriyle ilişkili görünebileceğini savunuyorlar. Neticede, müzik dinlemek tüm ekonomiyi doğrudan değiştirmese de, insanların kararlarını ve ne kadar harcamaya meyilli olduklarını tahmin etmek için bu mantıklı bir sistem gibi görünüyor. Veri konusunda da evrensel kural geçerli; kimin ne topladığı değil, kimin nasıl kullanacağı mesele… Sabouni’nin çalışmasını merak ediyorsanız, basit bir internet aramasıyla İngilizce olarak tam versiyonuna ulaşabiliyorsunuz.

Makale için: https://www.researchgate.net/publication/323560860_The_Rhythm_of_Markets

Published On: 1 Eylül 2019Categories: Araştırma, PanoTags: , , ,