Çağatay YILMAZ
Müzikten para kazanmak zor iş. Klasik müzik icracıları için daha da zor…Dijital çağın müziği söz konusu olduğunda, yaş almış opera sanatçıları konuşmasını beklediğimiz
ilk isimler değil aslında. Ama bu konu üzerine İspanyol tenor Placido Domingo kadar konuşan az kişi var. “Müzisyenlerin üretimleriyle geçinme haklarını şiddetle savunuyorum” diyor sanatçı ve ekliyor: “Ancak sanatçılar ve onlara yatırım yapanlar dijital dünyadaki haklarının korunduğunu görürlerse sevdiğimiz müzikleri üretmeye devam edebilirler.”
90’ların sonunda Napster ve sonrasında LimeWire, Torrent siteleri gibi dosya paylaşım ortamlarının oluşmasıyla bu hakları korumak ziyadesiyle zorlaşıyor elbette. Öyle ki Napster’in hayatımıza girdiği 1999’dan 2014 yılına kadar global müzik mecraları ekonomik anlamda büyümüyor, 2014’te de bu büyüme yalnızca binde üç. Spotify ve Apple Music gibi platformlar son yıllarda müzikseverleri lisanslı müzik dinlemeye
ikna konusunda ilerleme kaydetse de, farklı kaynaklarda lisanssız müzik dinleyen internet kullanıcılarının oranları yüzde 32 ile yüzde 54 arasında gösteriliyor hâlâ. Büyük sayılar. Dijitalde ana akım müzik için işler bu durumdayken, klasik müzik için durum daha da belirsizleşiyor.
DİNLEMEK BAŞKA KOLEKSİYON BAŞKA
Eskiden bir müzik kütüphanesi oluşturmak fiziksel bir eylemdi, evinizde zamanla büyüyen plak, kaset ya da CD koleksiyonu anlamındaydı. Şu an Spotify’da uzayan listeler ya da YouTube’dan aynı parçanın 30 farklı icrasına saniyeler içinde ulaşmak anlamına geliyor. Ortalama bir klasik müzik dinleyicisi, bir pop müzik dinleyicisine göre daha yaşlı ve muhtemelen teknolojiyle arası çok iyi değil, bununla yüzleşmek gerek. Bu da klasik müzik sanatçılarıyla çalışan plak şirketlerini tuhaf bir durumda bırakıyor.
“Dinlemek ve koleksiyoner olmak farklı şeyler. Klasik müzikte bir de değişmeyecek bir koleksiyoner gururu var” diyor dijital müzik dünyasının ağır toplarından Jonathan Gruber. “Bence olay dijitalin kaçınılmazlığını kabul etmek. Soru aslında bunu benimseyecek miyiz üzerine: eğer benimsemezsek dijital platformlar hoşumuza gitmeyecek şekilde gelişecek. Dünyanın kalanıyla beraber hareket etmezsek de klasik müzik güncelliğini tamamen yitirebilir.”
MÜZİK ENDÜSTRİSİNİN ÇARESİ Mİ?
Yeni nesil dijital platformlar aslında iyi bir çözüm zira hem dev müzik arşivlerine kolayca ulaşmak isteyen dinleyicileri tatmin ediyor hem de eser hak sahiplerini tazmin ediyor. Böylece sorunlu müzik endüstrisini de kurtarmış olabilirler aslında. Caz ve klasik müzik gibi türlerin listelerini yeni kitlelere ulaştırıyorlar. İşin bir de maddi boyutu var elbette. Her yıl, her türden müzisyene dinlenme sayılarına oranlı milyarlarca dolar telif bedeli ödeniyor.
Milyarlarca dolar basit bir rakam değil ama yeterli de değil gibi. Keza pek çok sanatçı ödenen telif ücretlerinin yetersizliğinden şikayetçi. Üstelik aralarında dünyanın
en çok dinlenen pop yıldızları bile var. Endüstrinin küçük bir kısmını oluşturan klasik müzik icracıları daha da şikayetçi. BBC’den Celemency Burton-Hill’e konuşan klasik müzik plakçısı Hyperion’dan Simon Perry de bu isimlerden. “Yalnızca dijital yayın platformlarından gelecek paraya güvenseydik birkaç ay içinde kapanırdık” diyor ve ekliyor, “Spotify ve YouTube gibi hizmetler kullanıcılar için çok iyi ama seyirciyi klasik müziğin parasal anlamda bir kıymeti yok diye düşündürüyor.” Hyperion lisanslamalarını dijital yayın platformları üzerinden değil kendi web sitesi üzerinden yürüten şirketlerden.
Eleştirilecek ve iyileştirilecek yönleri elbette var ama dijital yayın platformları klasik müziğin yeni nesillere aktarılması için çok önemli. Özellikle klasik müzik yayını yapan mecraların da azalmasıyla daha da kıymete binecek gibi. Kaydedilmiş klasik müziğin altın çağı geride kalmış gibi görünebilir ancak dijital platformlarda klasik müziğin hem liste hem de aylık dinleyici sayıları sürekli artıyor. Daha yürünecek çok yol var yani…