Ahmet YATĞIN
Aslen Polonyalı bir anne ve Çek asıllı bir babanın kızı olarak dünyaya gelen Petra
Nachtmanova, Berlin’e yerleştikten sonra göçmenlerden de etkilenerek bir Cemevi’nde
saz kursuna yazılıp Türkçe öğreniyor. Bir gün arkadaşının evinde gördüğü Âşık Veysel CD’sini alıp dinlemeye başlayan Petra, saz kültürünü ve o topraklardaki kültürü araştırmaya başlıyor. O zamandan bu yana Âşık Veysel ‘e olan hayranlığı da eklenince türküler de söylemeye başlıyor. Zamanla adını geniş kitlelere duyurmayı başarıyor Alman asıllı müzisyen… Petra daha sonra elinde sazı başlıyor Türk topraklarında keşfe çıkmaya.
Keşiflerini Yönetmen Stephan Talneauile ile birlikte Saz adıyla belgeselleştirdi. Petra ile yaptığı saz yolculuğunu ve albüm planını konuştuk.
❏ Merhaba Petra, bizi müthiş bir yolculuğa çıkardığın için çok teşekkür ederiz. Ancak merak ediyorum seni bu yolculuğa ne çıkardı? Sazın senin için önemi neydi?
Ben de teşekkür ederim, sonuçta bu kültür sizin topraklardan geliyor. Ben onu Berlin’de
keşfettim ve bağlamayı merak edip Horasan‘a kadar bir yolculuk yaptım. Bağlama benim için önemli sözleri ve kocaman bir tarihi taşıyan bir enstrüman. Sadece bağlama değil, ona benzer, filmde gösterdiğimiz bir sürü çalgıların hepsi.
❏ Yolculuk boyunca kara veya demir yollarını tercih ettiğinizi izledik. Nasıl bir deneyimdi?
Uçakla seyahat etmeyi tercih etmiyorum, tabii günümüzde uçmamak çok zor, özellikle müzisyen olarak. Demir yolları Türkiye’de az maalesef. Ben trenle yolculuk yapmayı çok severim. Hem kalkıp bir çay içmeye gidebiliyorsun hem de doğa için daha az zararlı. Mümkün olduğu kadar öyle gezdik ama yolculuğun büyük kısmını yine de arabayla yapmak zorunda kaldık.
10.000
Petra, Berlin’den yola çıkıp yedi ülke, 10 bin kilometre aşarak sazın doğum yeri Horasan’a gitti.
❏ “Bu çalgı insana tevazuyu öğretiyor” Bu sözler sana ait. Bu neyin karşısında duyduğun bir tevazuydu?
İnsanlığa, halk kültürlerine, tarihe, doğaya… İnsanlar nasıl bahçenin köşesinden bir dut ağacı kesip bir enstrüman yapmışlar, çalmışlar, sözleri yazmışlar, destanları anlatmışlar, bilgi ve duyguları aktarmışlar… Adeta dünyaları sıfırdan yaratmışlar. Ancak nereden geldi bütün bu sanat? İşte, tevazuyla hatırlıyorsun bu üretken insanları…
❏ Zeytin ağacını enstrüman olarak kullanman son zamanlarda izlediğim en iyi
sahnelerden biriydi. O anda neler hissettiğini çok merak ettim.
O tam bir keşifti, doğaçlama. Hiç planlamadan mikrofonu ağaca taktık ve sesler çıktı. Dallardan oluşan farklı tonlar harika bir şeydi. Çocuk gibi eğlendim, zaten görünüyor. Çocuk gibi olmak bazen çok güzel bir şey, bu kadar küçük bir şeyden mutlu olmak ve yeni bir dünyayı keşfetmiş gibi hissetmek…
Bu gönderiyi Instagram’da gör
❏ Neşet Ertaş ile açtığınız bu hikayenin devamında kendini birden bire Âşık Veysel’in mezarının yanı başında bulmak, nasıl bir deneyimdi?
Âşık Veysel’in mezarı çok özel bir yer. İnsan olarak geldik bu dünyaya. İstersek, insan olarak anlaşabiliyoruz, dertlerimizi paylaşabiliyoruz. Neşet Ertaş‘ın ve Âşık Veysel’in sözleri
Anadolu’dan çıkan ve Anadolu duygu dünyasını anlatan sözler. Ama evrensel tarafları da çok. Ben Avrupalı bir kadın olarak anlayabiliyorum, hissedebiliyorum. Tabii belki her şey anlayamam, hiçbir zaman, ama bazı noktalar gerçekten evrensel.
❏ Tüm bu seyahatin sonunda, sazda en çok hangi duyguyu gördün?
Saygı, sabır, aşk… Hepsi var. Sanırım en önemli birleştirici olması, beraber olmak duygusu.
❏ Sizce sazın anlattığı hikayeler, coğrafyaya göre mi yoksa saza göre mi şekilleniyor? Örneğin farklı coğrafyaya ait iki tellilerin destanları anlattığını söylemiştiniz. Belirleyici tam olarak neydi?
Bunun cevabını vermek için araştırma yapmak lazım, akademik dünyasında öyle çalışmalar var, dilleri ve edebiyatı bilmek lazım, karşılaştırma yapmak lazım. Benim gördüğüm kadar benzer motifler var. Ama her coğrafyaya ait özel şeyler de var. Mesela Türkmen destanları ve Arnavut destan şekilli hikayeleri karşılaştırmak lazım… İki farklı dünya.
ALBÜM GELİYOR…
❏ Batılı bir müzisyen olarak Doğu’yu yerinde bizzat gördünüz. Peki, nasıl buldunuz?
Bence bir yeri anlamak için oraya gitmek lazım. Uzaktan yorum başka oluyor. En güzeli
tabii bir günlük değil, uzun ziyaret. İnsanlar nasıl yaşıyor, dertleri ne, yasam şartları ne uzaktan anlayamazsın. Herkese tavsiyem, gitsinler ve görsünler. Biliyorum o kadar basit olmadığını, bazen pahalı olabiliyor, bazen vize gerekiyor, işi bırakamıyorsun, ailen var vesaire…Bir de Türkiye’den çıkıp Avrupa’yı gezmek zor iş, pahalı. Bizim için buraya gelmek daha kolay. Bu haksızlık, eşitsizlik! Anadolu’yu gezmek harika bir şey. Çok güzel bir coğrafyada yaşıyorsunuz. Hangisi daha eski ve daha değerli insanlık için, Paris mi Göbeklitepe mi?…
❏ Son olarak bir albümünüzün çıkacağını öğrendik. Bize biraz ondan bahseder misiniz?
Önümüzdeki haftalarda çalışmalara başlayacağım. Yılın sonuna kadar kesinlikle
bir albüm çıkarmak istiyorum. Yolculukta öğrendiğim parçalar de önemli bir yer alacak bu
albümde.