Herhangi bir müzik albümünün kapağındaki fotoğraf, resim ya da grafik çizim albümün içinde barındırdığı müzikler ya da şarkılar hakkında size ne ifade edebilir? Teknolojik imkânların günümüzdeki gibi olmadığı 1990’lı yıllarda bildiğim sanatçıların dışında yeni keşifler yapmak, yeni sanatçıları tanımak ve dinlemek için bir şey yapıyordum. Sırf albüm kartonetinde yer alan resimlere ya da grafiklere göre albüm seçmişliğim vardı. The Beta Band, Stereolab veya Sparklehorse gibi grupları böyle keşfettim. Günümüzde CD (compact disc) eski popüler günlerinden çok uzakta ama 90’li yıllarda CD almak için sık sık Beyoğlu’nda Atlas pasajının içinde yer alan Kod müzik ve Galeria’daki Piccatura müzik mağazasına uğrardım. Günümüzde ikisi de kapandı.
Kütüphanemdeki albümlerin çoğunu bu mağazalardan edindim, Kadıköy’de Akmar pasajındaki müzik dükkânlarını da unutmamak gerek. Şimdi her ne kadar dijital müzik platformları müzik dinleme alışkanlığının önüne geçse de Audio CD’den müzik dinlemek benim için o zamanlarda çok önemliydi çünkü müziğin tadına ancak böyle varabiliyordum. Plaktan sonra işitebileceğiniz en kaliteli ses CD’lerde mevcuttu. CD formatında ilk edindiğim albümlerinden biri R.E.M’in 1992 çıkışlı Automatic For The People albümü. Benim için zamansız bir kayıt ve yine ara sıra kendimi dinlerken bulduğum, geçmiş ve gelecek arasında köprü kurmamı sağlayan bir albümdür.
Geçenlerde izlediğim yönetmenliğini ve senaristliğini Florian Henckel von Donnersmarck’in yaptığı Asla Gözlerini Kaçırma (Never Look Away, 2018) olağanüstü bir film. Bu film, resim sanatı hakkında yeniden düşünmemi sağladı. Ayrıca filmin müzikleri de oldukça etkileyiciydi. Müzikleri besteleyen Max Richter, beyazperdeye yansıyan görüntülerle uyumlu notalar ortaya çıkarmış. Filmde insan kişilikleri, sanatın insan ruhuna etkileri ve insanlık adına çok şey anlatılıyor. Resim sanatı ve dünya tarihi ile ilgilenenler bu filmi mutlaka izlemeli. Filmde kullanılan bir replik “Gerçek olan her şey güzeldir” filmin anahtar cümlelerinden biri.
Resim demişken bazen kedimi bir tablonun içindeymişçesine hayal edebiliyorum. Amerikalı ressam Edward Hopper en sevdiğim ressamlardan biri. Resimlerinde yalnızlığı ve hüznü resmetmiş. Nighthawk (Gece Kuşları)’a her baktığımda arka planda çalan müzik ne olabilirdi diye düşünürüm. Ya da ressam bu eseri tuvale yansıtırken neler hissetmişti? Hangi duygularla vurmuştu fırçasının renklerini tuvale? Ben bu tabloya Pink Floyd’un Wish You Were Here şarkısını çok yakıştırırım ve sanki o tabloda resmedilenler baş başa kaldıkları yalnızlıklarıyla bu şarkıyı dinleyip anılara dalıyor diye hayal ederim.
Geçtiğimiz yıllarda İstanbul Modern’de Çok Sesli: Türkiye’de Görsel Sanatlar ve Müzik sergisi açılmıştı. Burada sergilenen Burhan Doğançay’ın Mavi Senfoni isimli tablosu için Kamran İnce tarafından bestelenen müziği dinleme şansım olmuştu. Tablonun karşısına oturup bu eser için bestelenen müziği kulaklıklarla dinlediğimde farklı hissetmiştim. Müzik, duvarda izlediğim etkileyici resim ile bütünleşiyordu ve ben kendimi çok iyi ve farklı hissediyordum. Notalar adeta ruhuma dokunuyordu, duvardaki tablonun muhteşem imgeleriyle birlikte…
Son olarak kendinize bir güzellik yapın yazar, yönetmen ve ressam Mehmet Güreli’nin zamana meydan okuyan Kimse Bilmez şarkısını dinleyerek herhangi bir müzede sergilenen bir sergiyi ziyaret edin. Bırakın müzik ve resimler sizi kuşatsın. İnanın ruhunuza iyi gelecek. Gerçek olan şu ki sanat insan ruhuna dokunduğunda dünya güzelleşiyor. Sanatın ve müziğin ruhunuzu beslemesi ve müzik sevincini yaşamanız dileğiyle… Not: Bu yazı yazılırken bu kez de albüm kapağından ve müziğinden etkilendiğim Laurence Pike’ın Holy Spring isimli yeni albümünü dinledim. Meraklısına…