Çağatay YILMAZ
@cagatayilmaz3

Yayliyamazsun, yayliyamazsun yavrim yayliyamazsun / Derindir gölleri boyliyamazsun / Oy ellerin kinalidur oynıyamazsun…”

Sahnede bu sözlerle Anan Var Midur şarkısı söyleniyor, alkışlarla eşlik ediliyor, oturduğum koltuk sallanıyor… Gözüm solist Selim Bölükbaşı’ndan çellistlerin ellerine kayıyor. Orkestranın tamamına bir bakıyorum, mutlu görünen de var sıkkın görünen de. Aklıma, Bölükbaşı’nın konserden birkaç saat önce konuştuğumuzda önyargıları kırmaktan bahsettiği, seyirciye eşlik ettireceğini söylediği geliyor.

Beğenildiği kesin ama birkaç ‘cıkcık’ sesi de duyuyorum. Yüzüme bir gülümseme yayılmasına engel olamıyorum. Tuhaf bir olaya şahitlik ediyorum. Bir Karadenizli olarak, çevremde hep bir şekilde duyduğum türküler klasik müzik enstrümanlarıyla birlikte icra ediliyor. 20. Antalya Piyano Festivali’nde bir ilke imza atılıyor böylece. Sahneye ceketi ve klasik müzik konserlerinden alışkın olduğumuz solist ciddiyetiyle çıkan Bölükbaşı, ceketi çoktan üzerinden atmış, horon vuracak birazdan…

Arkadaşlarıyla konuşur gibi konuşuyor seyircisiyle. Yine Karadeniz’den tanıdık gelen bir duyarlılık da var, Gelevera Deresi’ni HES’lerin kuruttuğunu söylemeden edemiyor örneğin. Bir de Kazım Koyuncu’yu defalarca yad ediyor…

Sahnelere alışkın bir müzisyen olmasına rağmen proje onu heyecanlandırmış, elleri terlediği için kemençesini tekrar tekrar akort etmesi gerekiyor. Kolay bir iş değil yaptığı, aşina olmadığı bir ortam ve seyircinin karşısında kendi ekibinin yanı sıra 55 kişilik Symphonic Project ile birlikte çalıyor. Bu, konser öncesinde konuşurken hissettiğim kendinden emin tavra engel olamıyor, keza kimi zaman senfoni ekibinin sesi duyulmuyor bile. Selim Bölükbaşı, 19 Kasım akşamı ayakta alkışlarla ayrıldı sahneden. Konser öncesindeki koşturmalarının arasında sohbet etme fırsatımız da oldu.

‘ARABESKLE BÜYÜDÜM’

ο Yıllardır müzik dünyasının içindesiniz. Solo albümünüzün yayın tarihi 2015. Neden?

Bu yarı bilinçli bir karardı. Kazım Abi (Koyuncu) ile çaldığım dönemlerde bana şöyle dedi: “Selo, son 3 senen. Ben Türkçe sözlü rock müzik yapacağım. Ama sonra sen yürüyeceksin.” Ben yine onun yanında çalmayı düşündüm, ne yapar eder bulurum yolunu diye düşündüm. Solistlik istemiyordum. Vefat edince grubun başına benim geçmem istendi ama bana çok ters geldi… Bir sene elime enstrüman almadım, müziği bırakmayı düşündüm. Sonra Volkan abi’nin (Konak) teklifiyle yanında çalmaya başladım.

Kader beni icracılık yoluna sevk etti. Zamanının gelmesini bekledim. Düşünün, albümün adı bile Aklı Selim… Mükemmeliyetçilik insanı çok geciktiren bir huy. Kendimi hiçbir zaman yeterli görmeyeceğimi anladığımda albümü yapma kararı aldım. Geç kalınmış olduğunun düşünmüyorum kimileri öyle dese de. İlk solo konserim de 2007’de Antalya’da olmuştu, ondan sonra konser yapmaya başladım.

ο Birçok enstrüman çalıyorsunuz. Bağlamayla başlamışsınız. Diğerlerine nasıl geçtiniz? Favori enstrümanınız hangisi?

Annem gençlik zamanında bizim oraların ilk kadın bağlamacısıydı. Sesi kısıldığı için bıraktı. Ben müzikal yeteneğimi fark edince, annem bağlama öğretmeye başladı. Bağlamayı elime aldıktan 2 gün sonra çalmaya başladım. Aslında ben Türk halk müziği üstatları ve arabesk müzik dinleyerek büyüdüm. Birol Topaloğlu adında bir müzisyen var, o etnik Laz müzik yapar. Onun albümü beni çok etkiledi. Onu dinleyene kadar Karadeniz türküleri dinlemiyordum. Ardından bir tulum sipariş ettik, onu da öğrendim. Birol Abi ile tanıştım ve 1996’da Karadeniz müziği yapmaya başladım. 2001’de de Kazım Abi’yle kemençe çalmaya başladım. Avrupa ve Amerika şehirlerinde Birol Abi ile bir sürü konser yaptık…

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

Selim Bolukbasi (@selimbolukbasiofficial)’in paylaştığı bir gönderi ()

ο Kazım Koyuncu’nun sound’unda reggae’den pop’a farklı tarzlar kullanılıyordu. Rock tınılarında da Karadeniz parçaları üretiliyor ama senfonik tarzla ilk defa bir proje yapılıyor sanırım. Nasıl çıktı bu fikir?

Aslında senfonik çalışmalar yapıldı. Tekfen Filarmoni Orkestrası’yla çalışmalar yapıp orkestraya kemençe eklenmesini sağladım ve 6 yıl onlarla birlikte çaldım. Birkaç kemençeci arkadaş da denedi ve yaptı. Fakat bu projeyi ilk kılan bir özellik var. Bir solist tamamı Karadeniz parçalarından oluşan bir konseri senfonik orkestra eşliğinde seslendirecek. Cengizhan Yeldan arayıp bu fikri sununca ben adeta uçtum. Devrimci ve yenilikçi bir adamım, böyle işlere çok açığım. Anıl Özkan ile senfonik düzenlemeleri yaptık ve çok güzel bir sonuç çıktı. Böylece iki ilk bir arada oldu, hem senfoni ve Karadeniz birleşti hem de bir piyano festivalinin çatısında bir ilke imza atıldı.

‘TENKİTLERE MUTLULUKLA BAKARIM’

ο Klasik müzik dinleyicisi misiniz?

Çok sık değil ama dinlerim. Herhangi bir müzik tarzını sevmemek gibi bir düşüncem olamaz. Müzisyenim sonuçta. Her müziği etüt ederek dinleyen biriyimdir.

ο Klasik müzik salon müziği olarak anılır. Siz halk müziği yapıyorsunuz, senfoniyle bir araya gelmenizden hoşlanmayanlar da olmuştur mutlaka. Sizin yorumunuz nedir?

Genel olarak bu tekelleşmedir. Klasik müzik denilince takım elbiseler, salonlar… Bu bir sıkışmışlık da getiriyor. Ben sahnede ceketimi giyeceğim. Oyunu kuralına göre oynayacağım. Ancak provalarda gözlemliyorum, klasik müzisyenler o söz ettiğiniz salon normlarından sıkılmışlar. Bizimle hayata döndüler. En son yerlerinde duramıyorlardı. Ben kuralları yıkmaya geldim. Projede olduğum için kötü eleştiriler yapanlar oldu.

Piyano üzerine bir festivalde piyano müziği dışında olduğumuz için özellikle. Ben tenkitlere mutlulukla bakarım. Beni eleştirdiklerinde amacıma ulaştığımı anlıyorum. Lütfen eleştirsinler. Ben kurallara göre müzik yapmayı sevmiyorum. Bizi takip etmemiz gereken notasyon kuralları dışında bir sınıra sokamazsınız. Gelenler devrimci ruhunu hissedecek. İnsanlara bir şey kazandırabiliyorsam ben amacıma ulaşmış olurum.

ο Sentez müzik dinleyicisi ve üreticisinde artış var. Siz takip ediyor musunuz?

İki sebebi var, artık üretimde sıkıntı var. Üretici sayısı azaldı. Halk müziğindeki o eski aşkları global dünya yaşanamaz hale getirdi. Mutasyona uğramış aşk var artık. Bu aşkla yazılan şarkıların da duygusu az. Bu da beste anlamında üretimi zayıflattı. Böyle olunca herkes arayışa geçti. Cover’lara dönenler, türleri birleştirenler ya da kendi türünü bırakanlar oldu. Bir de insanlar biraz önce söz ettiğimiz kalıplar yıkıldı artık. Metalci gözüken biri arabesk de dinlediğini söyleyebiliyor mesela artık. Böyle olunca herkes rahatladı. Zaten müzikte bölünme olmamalı yoksa yandık! Tarzlara özgü sound yaratılır ama tarz ayrımları kötü bence.

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

Selim Bolukbasi (@selimbolukbasiofficial)’in paylaştığı bir gönderi ()

‘NİYE ELİN ADAMINA BIRAKIYORUZ?’

ο Bunu uluslararası alana taşıyacak mısınız?

Bunu çok istiyorum. Elimden geleni yapacağım. Konserin kaydı da alınıyor. Belki bir DVD hazırlayabiliriz. Belki klip hazırlarız. Böylece birçok yere sunabileceğim. Eğer başarırsam çok tatmin olurum. Bu proje burada kalmamalı. Projeyi ABD’de başlatsak ülke ülke gezerdik. Benim müziğimi, yani Karadeniz müziğini burayı tanımayan ve hissetmeyen biri yapamaz. Yabancıların yaptığı ancak hisli bir taklit olabilir. Ülkemizdeki sıkıntı, yerel müziğimizi pazarlamamamız. Yüzümüzü Batı ya da Doğu’ya dönelim evet, ama kendi müziğimize karşı kompleksimizi yenmedikçe bir yere varamayız.

ο Söz ettikleriniz önemli gerçekten…

Bakın size bir örnek vereyim. Eurovision’da Yunanistan kazandığında ülkemizin kültür bakanlığından “Bizim sazımızla birinci oldular” açıklamaları geldi. O da Karadeniz kemençesi… Bunu diyorlar ancak kültür bakanlığında ne bir kadrosu ve ne de konservatuvarda dersi var. Tulum, zurna, kemençe gibi sazları kendi ülkemizde sahiplenmezsek başkası kullanır birinci olur. Niye elin adamına bırakıyoruz bu değerleri? Bu kompleksleri yenmeye de önayak oluruz umarım.

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

Selim Bolukbasi (@selimbolukbasiofficial)’in paylaştığı bir gönderi ()

 ‘ÖNYARGILARI KALABALIK YIKACAĞIZ’

ο Festivalin tüm biletleri tükenmiş. Beklediğiniz bir ilgi mi? Sonuçta aykırı bir konsept.

Sold out beklemiyordum, yalan yok. Benim geç bitti gerçi…Kendimi oralarda gören bir adam değildim. İnsanlara ters düşebilir, gelmek istemeyebilirler ve burada kitlem o kadar geniş değil. Yarısı satılırsa bana yeter diye düşünüyordum. Ama konsere 2 gün kala biletler bitti. Çok mutlu oldum. Festivalin sürekli gelenleri var ama aldıkları kişiler belli. Ben tereddüt yaratan bir ismim, hak veriyorum. Daha çok insana sunduğum için çok mutluyum. Sonuçta bu proje tarihe atılan bir imzadır. Önyargıları daha kalabalık yıkacağız böylece. Elit geçinenlerin önyargılarını kesinlikle kıracağım. Geç olsa da mutluyum. Karadeniz’in dalgası daha da büyüyecek.

ο Bu konser açık hava bir ortamda, daha farklı olabilirdi sanki.

Kesinlikle. Antalya Belediyesi uygun görürse bu konsepti büyütüp yeniden konseri yapmak isterim. İlk seferde olabilecek en doğru yerdeyiz. Böylece riskleri küçültmüş olduk. Bu bir tanışma konseri. Ama bizi tanıyanlar açık havada bizi görmek isteyecektir.