Ece ULUSUM

Bir şehrin ruhunu ne tanımlar? Tarihi binaları, meydanları, belki de mutfağı… Ama bir kentin asıl kalp atışını, onun bodrum katlarındaki stüdyolardan, küçük kulüplerin sahnelerinden, gece yarısı sokaklara taşan melodilerden duyarsınız. Kreşendo platformunun, UNESCO gibi önemli bir paydaşın desteğiyle hazırladığı ve geçtiğimiz günlerde Salon İKSV’de duyurduğu Müzikte Eşitlik: Türkiye’de Müzisyenin Durumu raporu, işte bu kalp atışının ne kadar zayıfladığını ve ne denli düzensizleştiğini gözler önüne seren, acil bir EKG niteliğinde. Amsterdam’ın ilk “Gece Belediye Başkanı” Mirik Milan Gelders’in lansmandaki varlığı ve konuşması ise meselenin yerel bir sızlanmanın çok ötesinde, küresel bir kent politikası ve kültürel altyapı sorunu olduğunu en başından tescilledi.

Rakamlarla Bir Prekarya Portresi

Rapor, müzisyenliğin o romantik halesini bir kenara itip, onu bir meslek olarak ele alıyor ve ortaya çıkan tablo pek parlak değil. Ankete katılan müzisyenlerin sadece %37’sinin hayatını müzikten kazandığı bir ülkede, sanat tutkudan çok bir hayatta kalma mücadelesine dönüşüyor. Müzisyenlerin sadece %12’sinin meslekleri üzerinden sigortalı olabilmesi ve %31’inin hiçbir sosyal güvencesinin bulunmaması, bir hastalığın ya da bir enstrüman arızasının kariyerleri nasıl sonlandırabileceğinin soğuk bir kanıtı. %87 gibi ezici bir çoğunluğun son beş yılda konser iptali yaşamış olması ise sektördeki istikrarsızlığı ve plansızlığı gözler önüne seriyor. Bu rakamlar, birer istatistik olmanın ötesinde, her gün yaratma ve yaşama mücadelesi veren binlerce insanın prekarya portresini çiziyor.

Sahnedeki Görünmez Engel: Toplumsal Cinsiyet Uçurumu

Raporun altını en kalın çizgilerle çizdiği ve belki de en endişe verici bulgularından biri, müzik sahnesindeki derin toplumsal cinsiyet uçurumu. Ayda iki veya daha fazla kez sahneye çıkan erkeklerin oranı %44.2 iken, bu oranın kadınlar için sadece %9.3 olması, matematiksel bir veriden çok daha fazlasını ifade ediyor. Bu, kadın seslerinin, kadın hikayelerinin ve kadın sanatçıların sistematik olarak daha az görünür, daha az duyulur kılındığı bir ekosistemin acı gerçeğidir. Sahnedeki bu eşitsizlik, kaçınılmaz olarak sektörün tamamındaki çeşitliliği ve yaratıcılığı da baltalıyor.

Algoritma ve Beton: Görünürlük Krizi

Müzisyenin sorunu sadece ekonomik ya da cinsiyet temelli değil; aynı zamanda varoluşsal. Rapor, müzisyenin sıkıştığı iki mengeneyi de ustalıkla teşhis ediyor: dijital dünyanın algoritmaları ve fiziksel dünyanın betonu. Bir yanda, dinlenme sayılarına göre şekillenen ve ana akım dışındaki her şeyi yutan streaming platformlarının yarattığı tektipleştirici estetik baskısı. Diğer yanda ise azalan canlı müzik mekanları, artan maliyetler ve büyük festivallerin hep aynı “garanti” isimleri döndürdüğü kısır döngü. Bu iki mengene arasında sıkışan alternatif, deneysel ve kariyerinin başındaki müzisyenler için “görünür olmak” neredeyse imkansız hale geliyor.

Kreşendo’nun bu kapsamlı çalışması, bir şikayetler listesi değil, bir teşhis ve bir yol haritası sunma çabası. Bu rapor, Türkiye’de kültür politikaları üzerine kafa yoran herkes için bir başlangıç noktası olmalı. Çünkü bir şehirde müzik sustuğunda, aslında o şehrin ruhu da yavaş yavaş sessizliğe gömülür. Ve bu rapor, o sessizlik çökmeden önceki belki de son uyarılardan biri.

Raporu incelemek için buraya tıklayabilirsin.

Yazarlar
Beril Sarıaltun
İzel Büyükgöze
Osman Özarslan

Araştırmacı
Osman Özarslan

Editör & Çevirmen
İpek Tabur

Grafik Tasarım
Emre Güzel