Dil felsefecisi Rebecca Roache’un küfür olgusunu hem akademik derinlikle hem de muzip bir dille masaya yatırdığı kitabı, olay yaratacak ismi “Yok Ebesinin Örekesi: Küfrün Kısa Tarihi” ile Düşbaz Kitaplar’dan çıktı. Küfrün gücünü, tarihini, toplumsal cinsiyetle ve hiyerarşiyle ilişkisini, hatta faydalarını (!) inceleyen kitap, bu ‘yasaklı’ kelimelerin aslında ne kadar çok şey anlattığını ve hayatımızdaki yerini sorgulatıyor.
Kitap dünyası bazen öyle başlıklarla karşımıza çıkar ki, daha ilk anda ya yüzünüzü buruşturur ya da karşı konulmaz bir merak duyarsınız. İşte Ayrıntı Yayınları’nın ‘haylaz çocuğu’ Düşbaz Kitaplar’dan çıkan “Yok Ebesinin Örekesi: Küfrün Kısa Tarihi” tam da bu ikinci kategoriden. Gallerli filozof ve akademisyen Rebecca Roache’un kaleminden çıkan bu çalışma, adının yarattığı ilk şok dalgasının ötesinde, küfür gibi genellikle halı altına süpürülen bir konuya son derece zihin açıcı, düşündürücü ve evet, eğlenceli bir bakış sunuyor. Roache, bizi dilin bu en anarşist, en ‘sakıncalı’ ama belki de en dürüst köşesine doğru kışkırtıcı bir yolculuğa davet ediyor.
Küfür Sadece Küfür Değildir
Roache, kitaba İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in bir keresinde kameralar önünde ağzından kaçırdığı rivayet edilen bir küfürle girizgâh yaparak başlıyor ve can alıcı bir noktaya parmak basıyor: Aynı küfür, söyleyen kişinin statüsüne, cinsiyetine veya niyetine göre nasıl oluyor da bambaşka yankılar bulabiliyor? İşte bu sorudan yola çıkarak yazar, küfrün aslında toplumsal hiyerarşiler, ayrımcılıklar, cinsiyet rolleri ve kültürel tabularla ne kadar yakından ilişkili olduğunu gözler önüne seriyor. Kitap, küfretmenin neden aynı anda hem şok edici ve saygısız hem de komik ve hatta rahatlatıcı olabildiğini felsefi ve sosyolojik bir mercekle inceliyor. Roache’un temel argümanlarından biri de şu: Küfür, sanılanın aksine, yeri geldiğinde iletişimde önemli boşlukları dolduran, duyguları ifade etmede kritik rol oynayan, hatta gerekli ve faydalı olabilen karmaşık bir dil aracıdır.
Küfrün Derinlikleri: Cinsiyetçilikten Hukuka, Hakaretten Sansüre
Peki, Roache küfrün bu ‘kısa tarihi’nde hangi duraklara uğruyor? Küfürlerin neden sıklıkla cinsel organlara veya cinsiyetçi kalıplara dayandığını, hayvan isimlerinin nasıl birer aşağılama silahına dönüştüğünü, farklı dillerde ve kültürlerde küfrün nasıl algılandığını ve kullanıldığını detaylıca analiz ediyor. Küfrün rahatsız ediciliğinin bağlama göre nasıl değiştiğini, hangi faktörlerin bir küfrü ‘ağırlaştırdığını’ veya ‘hafiflettiğini’, küfrün hukuki statüsünü ve basit bir hakaretten farkını tartışıyor. Televizyon ve sinemadan eğlenceli örneklerle desteklenen argümanlar, küfre uygulanan sansürün çoğu zaman ne kadar keyfi ve absürt olabildiğini de gösteriyor. Bu kapsamlı inceleme, Ceren Han’ın övgüye değer çevirisiyle Türkçede okurla buluşuyor ve konunun hassasiyetine rağmen akıcı bir okuma deneyimi sunuyor.
Neden Küfrediyoruz? (Belki de Etmeliyiz!)
Roache, kitabında sadece durum tespiti yapmakla kalmıyor, aynı zamanda küfrün insan psikolojisi ve iletişimi açısından potansiyel faydalarına da işaret ediyor. Güçlü duyguların ifadesinde, stres atmada ve hatta grup içi bağları güçlendirmede küfrün bir işlevi olabileceğini savunuyor. Hatta işi bir adım öteye taşıyıp, küfrün inceliklerini öğrenerek “daha etkili bir küfürbaz” olmanın yollarını bile aralıyor! Bu provokatif yaklaşım, okuru küfre dair önyargılarını ve toplumun dayattığı ‘ayıp’ algısını sorgulamaya itiyor. Acaba Roache’un da sorduğu gibi, dilin bu en kontrolsüz ve başına buyruk çocuğu, yani küfür, aslında bize verilmiş bir lütuf olabilir mi?
“Yok Ebesinin Örekesi: Küfrün Kısa Tarihi”, küfür gibi tabu bir konuya cesur, entelektüel ve esprili bir pencereden bakmayı başaran, kalıpları yıkan bir çalışma. Rebecca Roache, okuru dilin, kültürün ve toplumsal normların derinliklerinde düşündürücü bir yolculuğa çıkarıyor. Düşbaz Kitaplar’dan çıkan bu kitap, raflarda ve internet satış sitelerinde, küfre ve onun hayatımızdaki yerine dair bildiklerinizi sorgulamaya hazır bir şekilde sizi bekliyor. Unutmayın, küfrün gücünü asla hafife almayın!