Çağatay Yılmaz
Şarköy’de güneşin ısıttığı, denizin kucakladığı bir köşede kurulan Trakya Fest alanındayım. Ancak alıştığım festival mutluluğununun yanı sıra bir şeyler var, yerli müzisyenlerin sahne alacağı etkinlikte herkes müzik yerine iptalleri, yasakları ve tutuklanmaları konuşuyoruz.
Festivalin ilk saatlerinde aramızda dolaşan umutsuzluk havası, müziğin yükselişiyle birlikte yavaş yavaş çekti gitti. 4 gün boyunca sahneye çıkan müzisyenler yasaklara karşı nidalar atıldı, Gülşen şarkıları söylendi, dans edildi, denize girildi, yeni arkadaşlıklar başladı, bölge esnafı bol bol iş yaptı. Hepsi de Trakya Fest sayesinde oldu.
Moon Stage ve Orfe Organizasyon’un düzenlediği Trakya Fest’i 3 gün boyunca hem backtage hem de seyirciler arasında takip edebildim. Alanda dolaşırken Ecem’in (Nova Norda) derin nefes alarak sahneye çıkmaya hazırlandığını gördüm. Sahneye çıkan merdivenlerden attığı her adımda enerjisi yükseldi. Konseri boyunca bir an olsun yerinde durmadı. Ardından sahne Türkçe rap müzikte imza isimlerden Patron’undu. Festival alanını kalabalıklaştıran performansı sonrası Patron ile sahne arkasında buluştuk.
PATRON İLE 15 DAKİKA
Karavanına konuk olduk. Patron aklına geleni şarkılarında da sohbetlerinde de söylemekten çekinmeyen biri. Söz aileye gelince, rap müziğe olan tutkusunu ailesinin nasıl karşıladığını sordum. “12 yaşımdan beri rapçiyim. Kırtasiye gideceğim deyip break dansçıların yanına gidiyordum, Adana bit pazarına gidip kendime rap tarzına uygun kıyafet arıyordum. Annemler ‘Üniversiteye gitsin hevesi geçer’ dedi. Ama aksine daha çok saldırdım. Bu sefer ‘Seni kaybettik bari ağabeyini bu işlere sürükleme, o mühendis olacak. Sen ne olursan ol’ dediler. Abim de en politik ve protest rapçilerden Saian oldu.”
Okuldaki başarılarını gören ailesi, müzisyen olmasını pek istememiş uzun süre ama o vazgeçmemiş. “Ailemde beyaz Türk düşüncesi vardı. Neden sokak ve alt kültür benimsediğimi anlayamıyorlardı. Para kazanamayacağımı düşündüler. Bunlara rağmen başarı elde ettim, artık ailem de işime ve bana saygı duyuyor. Hayalimi kurduğum gibi müzik beni ‘patron’ yaptı” diyor.
“BLACKPINK NE ULAN?”
Ortam sıcaklaştıkça, konudan konuya geçiyoruz. Rapçilerin kolundaki 2pac dövmelerine geldi konu. Patron’un sinirini sesinden ve yüzünden anlayabiliyordunuz. Sesini biraz yükselterek, biraz da sitemle anlatmaya başladı: “Ben bu coğrafyanın sanatçılarına âşık oldum. Hiçbir zaman gidip de 2pac dövmesi yaptırmam koluma, hele Ahmet Kaya, Kemal Sunal, Cem Karaca gibi isimler varken. Z kuşağıyla ilgili eleştirim tamamen küresel kültürü yaşaması. Affedersin de BlackPink ne ulan? Nedir? Kore pop ne ulan? Açsana, burada müzik dünyasında ne savaşlar verilmiş, ne hikayeler var. Bunun kıymetini bilinmediğinin bilinmesi bana hüzün veriyor.”
Müzik dünyasının savaşı hiç bitmiyor. Sahnede de yasakların festivalleri engelleyemeyeceğini söylemişti. Yapılan organize iptaller için yorumunu sordum. Elini masaya vurdu ve “Ben yasakların olayı daha da çekici hale getirdiğini düşünüyorum. Özgürlük kısıtlayarak yöneticilerin başarılı olabileceğine inanmıyorum. Festival alanları çok güzel ve kontrol edilebilir alanlar. Bırakın halk mutlu olsun ve sana teşekkür etsin. Baskı bir yerden hortlayacaktır. Biz modernlik gördük, inkılap gördük. Bu saatten sonra Suriye gibi olamayız. Onların danışmanları yok mu uyaracak anlamıyorum. Bu coğrafyadan sevdiğim şarkıları dinleyeceğim ve içmeye devam edeceğim. Sonra 70’ime gireceğim siktir olup gideceğim” dedi. Karavandan ayrılırken ona uzun ömürler dileyip Can Bonomo’yu izlemeye gittim.
İlk albümünden ve yeni şarkılarından bir seçkiyle Bonomo çöken akşam karanlığını aydınlattı. Günün son sahnesine gelmiştik ancak seyircide hiç yorgunluk belirtisi yoktu. Nihayet mor ve ötesi sahneye çıktığında günün en kalabalık konserine şahit olduk. “Bir derdim var” diyerek günü kapattık.
FESTİVALİN İKİNCİ GÜNÜ
İkinci gün, hava biraz kapalıydı. Güneş kendini pek göstermedi. Bira ve eşlikçiler ile festival katılımcıları koyu sohbetlere dalmıştı. Bunca yoğunluk arasında festivaller dostları görmek ve oturup sohbet edebilmek için fırsat sağlıyordu. Üstelik bu anlara unutulmaz şarkılar eşlik ediyordu…
Trakya Fest’in ikinci gün sahnesinde Türkçe alternatif pop müzik ağırlıklıydı. Emir Taha, Köfn, Mavi Gri, Canbay & Wolker’den sonra sahne Emir Can İğrek’indi. Harbiye Açıkhava’daki konser biletlerinin çok kısa sürede tükenmesi sonrası konserleri giderek arttı, sesini her geçen gün daha geniş kitlelere duyurmaya başladı.
BEKLENMEDİK POLİTİK: EMİR CAN İĞREK
Emir Can İğrek’in duygusal parçalarını festivalciler hep bir ağızdan ıskalamadan söyledi. Son zamanlarda Türkçe pop müziğin yeniden yükselişe geçtiğini festivalde hissedebiliyordunuz. İğrek sahnesini bitirince bir grup gazeteciyle birlikte karavanına gidiyoruz.
Ne konuşursak konuşalım, konu eninde sonunda iptallere geliyor. Son zamanlarda hiçbir müzisyenden duyamadığımız politik görüşleri Emir Can’dan dinledik, şaşırdığımı itiraf etmem gerek. Fikri ve iyi bir okur yazar olan bir müzisyeni dinlemek bizim özlediğimiz bir şey. İğrek, “İdeolojik bir dönüşüm yaşıyor Türkiye. Şu an Türkiye’nin politik olarak kabuk değiştirme dönemi. Herkes bir sonraki Türkiye’ye hazırlanıyor. Bunun sancılarını yaşıyoruz. Festivaller iptal oluyor, sanatçılar hapse atılıyor. Her karanlık günün bir sabahı olacak” dedi.
Söz konusu konser ve festival iptalleri olunca Avrupa’daki organizatörlerin “Türklerin kriz kası gelişti” deyişini örnek verip, ne düşündüğünü sordum. “Kriz kası sadece bizde gelişmedi. Birçok ülkede öyle. Biz Türkiye’de yaşadığımız için sanki çözümsüzlükler Türkiye’deymiş gibi hissediyoruz. Ama Rusya’da, Almanya’da da var. Türkiye’de de demokratikleşme dönemi gelecek. Bekliyoruz.”
Sohbet ilerledikçe Emir Can’ın iyi bir politika okuru olduğunu da fark ettim. “İspanya’da mesela 2018’de bir kriz çıktı. Sosyalist parti iktidar oldu. Yunanistan’da da sosyalist parti iktidar oldu. Türkiye’de Muharrem İnce hareketi gelişti. Türkiye henüz başarılı olamadı ama bu hareket devam ediyor.” Bir an sahnedeki Emre Aydın sesi karavanı dolduruyor. Emircan bir an duraksıyor, “Sanırım çok politikleştim” diyor.
Konuyu biraz müziğe getirmek istedim ve son teklisinin albüm kapağını sordum. “Keşke politikadan devam etseydik” dedi, yüzü düştü. Yine şaşırttı! İrem Yalçınkaya imzalı artwork için “Bu şarkıyı ilk kez birine yazmıştım” diye konuyu kapattı.
Günün son sahnesinden Emre Aydın “Git gideceksen bekleme…” diye başladığında performansı izlemeye gittim. Yeni şarkıları olmasa da Emre Aydın’ın kitlesinin çok sağlam olduğunu, kalabalıktan ve şarkılara olan eşlik etme arzusundan görebiliyordunuz.
RADYODAKİ ŞARKI
Etkinliğin üçüncü günü, festivalciler denizin ve güneşin tadını çıkardı. Festival alanının etrafında esnafı turlarken radyodan Gülşen şarkıları işittim, kendimin de eşlik ettiğini fark ettim, yeni, yine, yeniden şaşırdım… Ben bunları düşünürken festival sahnesine Emre Fel çıktı. Ardından sırasıyla Deniz Tekin, Evdeki Saat ve Batuflex.
Sahneye Fatma Turgut çıktığında kalabalık iyice coştu. Müzisyen Mübadele Günleri,
Ben Vardım gibi sevilen şarkılarını seslendirirken bir an durdu. “Yolda gelirken radyoda bir şarkı duydum hadi onu söyleyelim” dedi ve Gülşen’in Yurtta Aşk Cihanda Aşk şarkısını söylemeye başladı. Festivalciler bir an olsun alkışı kesmedi…
Günün son konserinde maNga‘nın solisti Ferman, yasakların festivallere engel olamayacağını söyleyerek Beni Benimle Bırak şarkısını binlerce kişilik bir koroyla seslendirdi…
Festivalin son gününe katılamadan İstanbul’a dönerken, aklımda iki şey var. Birincisi, ilerleyen yıllarda kaç festival görebileceğim. Diğeriyse, Trakya Fest 2022’nin kapanışını yapacak Kobra Murat’ın sahnesi nasıl geçecek acaba?