İtalya benim için her zaman çekim merkezi olmuştur. Ancak Milano, İtalya’da gitmeyi planladığım en son yerdi. Derken, kendimi birden Milano’da buldum. Bunun nedeni büyük şehir resminin içinde olmak istemememdi ki haksız değilmişim. Diğer yandan Milano’ya biraz fazla önyargılı yaklaşmışım. Bir kere Milano, Leonardo Da Vinci’nin Son Akşam Yemeği eserinin ev sahibi. Muhteşem Milano Katedrali’ni görmek hayal gücü, yaratıcılık, insan emeği ve sabrına saygı duymak için biçilmiş kaftan.
Elbette İtalyan tarzı happy hour olan aperitivo saatlerinde keyifli mekanlar keşfetmek, İtalya da olduğuna bir kez daha şapka çıkarttırdı. Ayaküstü kahve molaları şahane, Milano yakınında günübirlik gidilecek göller olması fikri de. Özellikle de Como Gölü manzaraları hafızama kazındı. O zaman kısa kısa ama tatlı detaylara buyurmaz mısınız?
Milano, İtalya’nın kuzeyinde Lombardini Bölgesi’nde, adı daha çok moda ve şıklıkla anılan pahalı bir şehir. Elbette sanat, tasarım ve yemek için oldukça fazla seçenek sunuyor. Caddelerinde sarı tramvaylar ve küçük motorlar vızır vızır dolaşıyor. Kuzey Alpler’in sınırlarına yaslanan şehrin dışında günübirlik gidilecek göller var. Como Gölü bunlar içinde en ünlü olanı.
İtalyanların ‘Dolce Vita’ kavramını yarattığı yer Como Gölü olabilir. Yemyeşil dağların göle yansımasıyla muhteşem manzaralar sunan huzurlu ve romantik bir yer. Milano’dan 1 saatlik tren yolculuğuyla 5 euro ödeyerek ulaşılıyor. Göl oldukça büyük, ters bir ‘Y’ gibi. Como Gölü etrafında pek çok köy ve kasaba var. Como en merkezi olan. Tren istasyonu, otobüs durakları ve limanı var. Como’ya tepeden bakmak isteyenler için finikülerle yukarı çıkmak çok tercih ediliyor. Şehirleşmiş ve canlı bir kasaba.
Como, İtalya’nın ipek üretim yeriymiş, o nedenle Como’da bir ipek müzesi ve bolca ipek ürünler satan dükkan göreceksiniz. En popüler ve bence en şirin kasaba ise Bellagio. Merdivenli dar sokakları, minik dükkanları, kafe ve restoranları ile tüm gün takılabilirsiniz. Oldukça yeşil, farklı mimarı yapılar görülebiliyor, hatta Napolyo’nun kaldığı villa bile. Bir de botanik bahçesi var.
Leno ise küçük bir sayfiye kasabası gibi, ama en önemli çekim sebebi Villa Balbienello. Mekan, James Bond Casino Royal filminde ve Star Wars Episode 2’de kullanılmış. Como Gölü’nde belediye otobüsleri ya da feribotlarla kasabalar arası dolaşılabiliyor. Tekne turu alabilirsiniz. Gölde; yelken, rüzgar sörfü, kano, su kayağı ne ararsanız var. Ayrıca Como Gölü doğa yürüyüşleri için de keyifli rotalar sunuyor. Gölde yüzmek için otellerin plajlarından faydalanabilirsiniz.
Aperitivo
İtalya’da özellikle Milano’da aperitivo başlı başına bir olay. Akşam yemeği öncesi bir içki için barlarda buluşmasının İtalyanlar tarafından yorumlanmış hali aperitivo’da içkinin yanında ücretsiz ikramlar veriliyor. 18.00- 21.00 arası barlarda hayat bu eylem etrafında dönüyor. Burada kural 10 euro altında içki içmemek. İçki masaya gelince nakit ödeniyor. Mekana göre aperatiflerin içeriği ve çeşidi değişiyor.
Gezilip görülecek yerler
La Scala Opera Binası: 1700’lerden günümüze uzanan dünyanın en ünlü opera binalarından biri. Buradan kimler geçmemiş ki… 1776’da tahrip edilmiş öncesinde de opera binasıymış. Yangın sonrası 1778’de yenilenmiş. Geçmişten bugüne tarihinde gelip geçmiş ve La Scala da imzası olmuş isimler Rossini, Donizetti, Verdi, Toscanini… 1997’de vakfa dönüştürülmüş ve hâlâ dünyanın en ünlü opera binalarından biri. 2002’de büyük bir modernizasyon restorasyon çalışmasına girmiş.
Prada Vakfı Binası: Eski bir içki fabrikasının dönüştürülmesiyle ortaya çıkan sanat istiraki. Prada Vakfı’nın sanat koleksiyonu görülebiliyor. Terası, restoranı ve Wes Anderson tasarımı kafe barı ile oldukça etkileyici bir yer.
Milano Katedrali (Duoma): 1396’da yapımına başlanmış bu gotik kilise Milano’nun en önemli simgesi ve şehirde adeta tüm yollar ona çıkıyor. Gerçekten oldukça büyük bir yapı, mermer cephesinde 4 bine yakın heykel varmış. Külah şekilli kubbelerin en büyüğü üzerinde şehrin koruyucusu Meryem Ana heykeli var. Bronz kapıya dokunmanın iyi şans getirdiğine inanılıyor. Kilisenin çatısına da çıkılabiliyor. Tel örgüler ardından da olsa şehre ve Duoma Meydanı’na tepeden bakmak hoş. Bu arada külah kubbeleri ve ucundaki heykelleri de yakından görme fırsatınız oluyor. Asansör ya da merdivenle çıkmanın bedeli farklı. Çatıdan direkt kilisenin içine inerek geziye devam edebiliyorsunuz.
Galleria: Adını birleşik İtalya’yı oluşturan ve ilk kralı olan Vittorio Emanuel 2’den almış. Cam kubbeli tavanı ve artı şekilli 4 koldan girişli eski bir alışveriş binası. İçinde ünlü markaların mağazaları ve restoranlar bulunuyor. Ayrıca zemindeki boğa mozaiği turistler için çekim noktası. Boğanın alt tarafına topukla basıp saat yönünün tersinde 3 kere dönmek iyi şans getiriyormuş.
Santa Maria Della Grazie Kilisesi: Yemekhanesinin duvarında zamanında Leonardo da Vinci’nin yaptığı Son Akşam Yemeği tablosunun yer almasıyla turistlerin akın ettiği bir yer. Kiliseye giriş ücretsiz ama tablonun görülebileceği yemekhaneye giriş ücretli ve haftalar öncesinden online bilet almazsanız pek şansınız yok. Oldukça büyük bu duvar resmini görmek için küçük gruplar 15 dakikalık sürelerde içeriye alınıyor. Üstelik saat 13.00-15.00 arası ziyarete kapalı.
Resmin sanat tarihindeki önemi şu ki Leonardo’nun eşsiz kompozisyon yaratma yeteneği, oran orantı anlayışı, ışığı kullanması ile daha önce yapılmış emsallerinden ayrılıyor. Uzun yıllar o duvarda kalabilsin diye kendisinin geliştirdiği özel bir teknik kullanmış. İşe yaramış belli, yüzyıllardır yerinde ve milyonları ağırlıyor.
Brera: Bu bölge tasarımcıların dükkanları, vintage mağazalar ve eskicilerin yanı sıra galeriler ve kafelerle zaman geçirmesi en keyifli yerlerden biriydi. İçinde eski tabloların restorasyonu izleyebileceğiniz bir laboratuvarı olan Brera Sanat Müzesi de burada.
Navigli: Milano’nun kanal bölgesi. Milano Katedrali inşasında mermerlerin ve heykellerin kolay taşınabilmesi için Leonardo’nun tasarladığı kanallarda bugün tekneler turistleri gezdiriyor. Kanal etrafındaki kafeler günü bitirmek ve aperativo almak tercih ediliyor.
Sforzesco Kalesi: Yüzyıllar boyunca Milanolular kaleyi yabancı tahakkümün bir simgesi olarak görmüş ve kaleyi yıkmaya çalışmışlar. Ancak İtalya’nın birleşmesinden ve bir kültürel merkeze dönüştürülmesinden sonra kale kentin bir sembolüne dönüşmüş. Arka bahçesi ise bugün şehir parkı olarak kullanılan Milanoluların hafta sonu piknik yaptığı bisiklete bindiği Sempione Parkı. Siz de belki biraz peynir, şarküteri ve bir şişe şarapla bu parkta takılabilir ya da bisiklete binebilirsiniz.
Mekan önerileri
10 Corso Como: Günün her saati benim favorim. Milano’nun en tarz mekanlarından. Avlu bahçesi, teras bahçesi, tasarım ürünler ve kitap satışı yapılan mağazası, sanat galerisi ve ünlü markaların giysi ve aksesuarlarını satan bölümleriyle şık bir restoran ve kafe hizmeti veren Milano’da olduğunu anlayacağınız yer.
Lu Bar: Sokak yemeği geleneğinden popüler bir mekana dönüşmüş Lu Bar için rezervasyon gerekiyor. Yüksek tavanlı, yeşillikler içindeki ana salon bir kış bahçesi gibi, ilk giriş kısmı ise daha çok bar ve ayak üstü atıştırma alanı gibi. Açık alanda da masaları var. Ben öğle yemeği için gittim ama akşamda açık. Fiyatlar ortalama üzerinde.
Fonderie Milanesi: Yerellerin takılmayı seçtiği ve çok göz önünde olmayan, eski sanayi binaları atölye ve garajların olduğu bir avluda konumlanmış. Bence aperitivo konusunda Milano’nun en iyisi olabilir. Bol ve çeşitli aperatifler açık büfe mantığında bir masadan alınıyor.
Officina Milanesi: Fonderie Milanesi’ne komşu bu mekan aynı avluda. Açık ve kapalı alanları var. Dekorasyonu, yüksek tavanlı geniş alanıyla ve büyük barıyla geceye devam edilebilecek hoş bir mekan. Müzik de saat ilerledikçe artıyor.
Bar Luce: Prada Vakfı Binası’nda Wes Anderson tasarımı hoş mekan. 1950-60’ların Amerika esintisi, pastel pembe ve yeşiller ile ferah bir mekan. Mekanda müzik makinesi, Amerikan tarzı oyun masaları konumlandırılmış. Bar, pastane, kafe siz ne isterseniz o seçenek var. Çağdaş sanata ilgi duyuyorsanız bir iki saatinizi bu binada geçirip Bar Luce’de mola verin derim.