Seyahat etmek; yeni yerler, insanlar ve hikayelerle buluşmak insanın kendine içine yaptığı bir yolculuk aslında, aynı yazı yazmak gibi… Son yolculuğum tam da böyleydi, kendime
doğru bir yolculuktu. Bakıp görmek, merak etmek, sorgulamak, anlamak ve anlatmak için bir ustayla buluştum. Aydın’ın Karacasu ilçesine bağlı Afrodisias Antik Kenti’nde Coşkun Aral ile birlikte olmanın ve sahip olduğumuz değerlere dair sohbetle geçen bir buluşma. Bir
süredir Coşkun Abi ile nerede, nasıl buluşsak, bir kenti birlikte gezsek diye konuşup duruyorduk. Bunun Türkiye’de hem de Coşkun Aral’ın ustam dediği Ara Güler’in dünyaya kazandırdığı değerlerden Afrodisias Antik Kenti’nde olması anlamlı bir başlangıç oldu.
AYDIN’DA OLMAK
Daha çok yaz tatiliyle özdeşleşen; Kuşadası, Didim, Söke gibi ilçeleri çoğumuz biliriz ama aslında Aydın çok daha fazlası. Başta 1997’de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmiş Afrodisias Anik kenti olmak üzere pek çok antik kent kalıntısı ile zengin bir arkeolojik varlığa sahip. Diğer yandan Dilek Yarımadası, Büyük Menderes Deltası Milli Parkı doğa ve tabiat varlığı açısından oldukça önemli bir başka değerimiz. Öyle ki Avrupa Konseyi tarafından Avrupa’nın biogenetik rezerv şemasında Flora Biogenetik Rezerv Alanı olarak tanımlanıyor. Çilek üretimindeyse Türkiye’nin ikinci önemli ili. Karacasu ilçesinin çıtır pidesini ve kırmızı toprağı ile geleneksel Karacasu çömlekçiliğini saymazsak bu liste eksik kalır. Yine deve güreşleri, zeybek oyunu da halk kültürünü anlamak ve anlatmak için önemli. Yüzlerce yıllık yaşamın ve farklı kültürlerin izleri ile Aydın’ı gezip görmek için en azından 3-4 gününüzü ayırmanız gerekir.
DİLEK YARIMADASI’NA DOĞRU
Ege’ye uzanan bir burun düşünün. Yemyeşil, kuş sesleri arasında Dilek Tepesi eteklerinde. Dilek Yarımadası’na gitmeden önce İzmir’den yaklaşık 45 dakikalık yolculukla Karina Koyu‘na gittik. Burası yarımadanın kıyılarında bir mola noktası. Denizin kıyısında yan yana birkaç balık lokantası düşünün. Köylülerin işlettiği günlük balık yiyeceğiniz salaş yerleri seviyorsanız tam da size göre. Bu molanın ardından ilk hedefimiz olan Eski Doğanbey Köyü’ne devam ettik. Doğanbey Köyü mübadelede boşaltılmış, dağlara doğru eski bir Rum
köyü. Yıllar sonra evleri aslına uygun restore eden yeni sahipleri ile korunan sakin bir köy. Birkaç kahvesi ve kiralanabilen odalar bulacağınız bir işletme dışında köyün sakinleri turist, gürültü ve kalabalık istemiyor. Kapı pencerelerde “Yaşamımıza saygı gösterip sessiz olduğunuz ve evimizi görüntülemediğiniz için teşekkür ederiz” tarzı kibar uyarılar var. Sanırım sakinlerinin profilini anladınız. İnternet ve telefon neredeyse yok. Kitap oku, doğaya bak, huzur bul noktası.
Ev yapımı limonata içip sokaklarda fotoğraf çektikten sonra yola devam. Kuşadası’nın içinden Milli Park girişine ulaştık. Kuşadası, Didim ve Söke ilçeleri arasındaki bu büyük tabiat alanı 256 kuş türü, 36 memeli, 45 deniz canlısı ve 42 sürüngene ev sahipliği yapıyor. Pek çok farklı ağaç ve bitki türünü barındırıyor. Plajları ve piknik alanları var.
Kuş gözlemevleri, günbatımında muhteşem manzaraları seyretmek için seyir terasları bulunuyor. Doğa sporları, yürüyüş, bisiklet, balık tutmak, fotoğraf çekmek, tırmanış gibi pek çok seçeneği sunan bu muhteşem park Samos (Sisam) Adası’na da en yakın nokta.
COŞKUN ARAL’LA AFRODİSİAS ANTİK KENTİ Artık Afrodisias ve Coşkun Aral’la buluşma vakti. Afrodisias Antik kenti için Dilek Yarımadası’ndan Karacasu’ya iki saat yol gidiliyor. Yollarda çilek tarlalarından geçiyoruz ve dayanamayıp içine dalıyoruz. Köylülerle sohbet, çilek tadımı sonrası kasayla çileğimizi arabaya yükleyip yola devam. Araba buram buram çilek kokuyor. Çiftçi kazanmıyor, bizden sonra çocuklarımız bu işi sürdürmek istemiyor sitemlerini ve Mayıs’ta yapılacak Çilek Festivali’ni konuşuyoruz yol boyu.
Antik kenti dolaşmaya devasa arenasından başlıyoruz. Neredeyse hiç bozulmadan M.Ö. 1. yüzyıldan günümüze kadar gelmiş 25 bin kişilik bu dev mekanda zamanda yolculuk yapıp; spor müsabakaları, gladyatör oyunları ve hayvan dövüşleri izlenen bu arenada Coşkun Abi’yle sohbete başlıyoruz. Ustam Ara Güler‘in 1958’de yolunu kaybederek geldiği bu köyde, sabah uyanınca tüm köyün antik kalıntılar ile iç içe yaşadığını görüp şaşırmış. Lahitlerin içinde pekmez yapan kadınlar, antik sütun kaideleri üzerine ahşap direklerle yapılmış evler, taş bir bank üzerinde köy kahvesinde oturanları görünce bunları fotoğraflamış diye anlatıyor.
Sorduğunda kimseden bir bilgi alamamış Ara Güler, dünya basınında çıkan fotoğraflar sonrası arkeologların dikkatini çeken köyde yıllar içinde yapılan çalışmalarla bugünkü haliyle Afrodisias Antik Kenti olduğu anlaşılan muhteşem zenginlik ortaya çıkmış. Sonuç olarak artık köylüler burada yaşamıyor ve Afrodisias 1997’de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi‘ne girmiş.
Coşkun Abi en son 10 yıl önce Ara Güler ile buraya geldik diyor. O zaman köylülerin buradan çıkarıldığını görünce üzülmüş. Antik kentin arkeolojik değeri dışında civardaki mermer ocaklarından çıkan taşları ve heykel sanatı açısından zenginliği kültür mirası olarak seçilmesindeki iki önemli neden. Kent ismini Tanrıça Afrodit’ten alıyor. Afrodit Tapınağı,
arena, antik tiyatro, hamamlar, heykel okulu ve felsefe okulu ile muhteşem bir alan. Tarihte heykel sanatçıları yetiştiren bu sanat kentinden çıkan heykeller ve rölyefler girişteki müzede sergileniyor. Bize eşlik eden Arkeolog Umut Doğan’ın anlatımıyla bu güzel gezimizi, Ara Güler’in fotoğraflarındaki gibi aynı yerde duran taş bankta poz vererek bitiriyoruz.
Coşkun Abi ile yaptığımız keyifli sohbeti buraya sığdırmak imkansız, videosunu YouTube’da Allianz Motto Müzik kanalındaki “Hayat Bana Güzel” gezi videolarımda izleyebilirsiniz.
Bu arada Aydın Valisi Yavuz Selim Köşger ve Karacasu Kaymakamı Ahmet Soley’e ev sahiplikleri ve destekleri için teşekkür ederiz.
KARACASU PİDESİ VE ÇÖMLEĞİ
Coşkun Abi’nin önceki deneyimine dayanarak incecik, çıtır çıtır Karacasu pidesi yemeye gidiyoruz. Adresimiz Şirin Pide Salonu’ydu. Türkiye’nin en uzun tek parça pide rekoru bu ilçede. Bunda suyun, hamurun, ustalığın önemi var. Özellikle Aydın’a özgü kat kat tahinle yoğrulan hamurun üzerine cevizli fıstıklı servis edilen tahinli pidesi ile bol kalorili tatlı bir final yapıp, Karacasu çömlek atölyelerine uğramak istiyorum. 2000’den beri seramik yapan
biri olarak bu ziyareti en son 10 yıl önce bir belgesel çekimi için yapmıştım. Burada farklı
aileler kendi atölyelerinde üretim yapıyor. Bölgeye özgü demir oksidi yüksek kırmızı
kilden kendi çamurlarını hazırlıyor, tornada çekip odun fırınında 12-14 saat yavaş yavaş
pişiriyorlar. İçine girilebilen dev fırınlarda 300 ila 500 çömlek aynı anda pişirilebiliyor.
Görünen o ki bu geleneği ailelerin gençleri devam ettirmek istemiyor. Eğer korunup ustadan çırağa bu kültürel mirasımız devam ettirilmezse yok olma tehlikesi altında. Ama güzel haber Afrodisias’ın ünüyle turistler burayı da son yıllarda biraz canlandırmış.