Ahmet YATĞIN

Büyük yapıların arasında gezerken, penceredeki vitray cama ya da en üst kattan merdiven oval bir boşluğuna bakarak bir melodi mırıldandığınız ya da ıslık çaldığınız oldu mu? Bu boşluklu yapıların size yankıyla karşılık vermesinden dolayı cazibeli ve eğlenceli bir şey. Ancak işi akademik ve elbette çok daha detaylı boyutta araştırılması yapıldığında karşımıza Musicographics çıkıyor. Mimari ve müziği birleştiren bir proje. Özetle, yapıların tasarımı, kullanımı, tarihi gibi bağlamlardan esinlenerek grafik notasyonlar çıkarılıyor. Bu notasyonları mekanın ruhuna uygun enstrümanlar çalan müzisyenler performansa dönüştürüyor. İş benim bu kadar anlattığım kadar kolay değil elbette…

Önce projenin sahibini takdim edeyim; Murat Ali Cengiz. Mimar bir aileye doğan ve mimarlık eğitimi alan Cengiz, çok kısa süre mesleğini yaptı. Kendi deyişiyle Türkiye’deki vahşi inşaat sektörünün mimarlığın sanat kısmıyla alakası olmadığını düşünüp küçük yaştan beri çaldığı piyanoya profesyonel anlamda yöneldi. Hollanda’ya gidip konservatuar okudu ki bu uzun süre eğitim almış biri için zor bir süreç. “Başlangıçta zordu, ama aldığım mimarlık eğitiminin faydasını gördüm. Zaten bu mimarlık altyapısının müzikle doğal bir şekilde örtüşebiliyor olması beni Musicographics projesine başlamak için motive eden şeydi” diyor mimar müzisyen. Bugün hâlâ çalışmalarına Hollanda’da devam ediyor.

MÜZİK GÖSTERİM BİÇİMLERİ DENEYİ

Musicographics projesinin doğuşu dijital notasyon programında bir düzenleme üstüne çalışırken Murat Bey’in notaların uzaktan nasıl göründüğünü kontrol edip “Bu grafik olarak kötü duruyor, kötü tınlayacak” demesiyle oldu. Bu bir ‘eureka’ anı… “Mimarlık eğtimimden gelen nizam, oran, örüntü ve ritim bilgisini müzikte aktif olarak kullandığımı o an fark etmiştim…” Sonraki süreçte müzik ve mimarlık disiplinlerini örtüştüğü noktaları takip etti ve Groningen’deki Prins Claus Konservatuarı’nda müzisyenlere temel tasarım dersi uyarladı.

Musicography, kelime karşılığı olarak müzik yazımı ve müzik notasyonu anlamına geldiğini belirten Cengiz, projenin amacınıysa şöyle açıklıyor, “Müzisyenler olarak dogma gibi kabul ettiğimiz, batı müziği notasyon sistemini yeniden düşünmek ve ihtiyaca göre yeni sistemler kurgulamak” diyor ve devam ediyor; “Konu müzik olunca kurgulanan ses dünyasının en doğru gösterim biçiminin ne olacağının da tasarlanmasının, icra edilecek müziğe hizmet edeceğine inanıyorum. Musicographics tam da bu ihtiyacı karşılamak, yeni müzik gösterim biçimleri kurgulamak üzere başlamış bir deney.”

ZAMAN ÇİZGİSİNDEN NOTASYONA

Mimari ve müziği birbiriyle ilişkisini çözmek kolay değil. Ancak Murat Bey’in dediğine göre yapıların müzikle olan temelde çok daha yakın bir ilişkisi var. “Mimari ve müzik özünde boşluk tasarlamak üzerine uzmanlaşmış disiplinler. Kurgulanmış bu boşlukların hiyerarşisi, dönüştürülebilir ve meslekler arası kullanılabilir. Böyle yaklaşınca dolaştığınız her mimari form, müzikal bir form olma potansiyeli de taşıyor. Bunun ilginç bir örneği Steven Holl’un farklı müzikal kompozisyonlardaki kurgulardan esinlenerek yaptığı yapılar” diye anlatıyor.

Elbette işin uzmanı olarak bağlantıları kurmakta zorlanmıyor olsa da kendi içinde çeşitli problemleri de var. Öncelikli ilk problemin zamansallık olduğunu söylüyor Murat Bey. Müziğin var olmak için en temelde zamana ihtiyaç duyarken mimarinin zamanla olan ilişkisiyse çok daha uzun soluklu olduğunu düşünüyor. Bu sorunu da formüle dönüştürmüş durumda, “Yapının tarihsel niteliği ve hikayesi o yapıdan çıkacak müziğin formu için en zengin kaynak. Yapının tüm tarihini bir zaman çizgisi olarak çıkarabiliriz, en son Rotterdam’da eski bir postahane binasında bu yolu kullandık. Ancak yapının zamansallığını yalnızca objektif bir hikaye olarak düşünmemeli. Sizin yapıda geçirdiğiniz bir günün izlenimi, o yapının günlük, saatlik yıllık kullanımı ya da o yapının geçmişinden ilginizi çeken ufak bir detay bile yeterli olabilir.”

‘TÜRKİYE’DE FONLAYACAK ORGANİZASYON YOK’

Önümüzdeki yıl yeni bir deney olarak sürekli bir ensemble ile çalışmayı planlayan Murat Ali Cengiz, ileri de işin içine bestenin yanı sıra sözleri de eklemek istiyor. Zira HKU Utrecht Konservatuarı’nda yüksek lisans tezi de “Türkçe’nin ritim yapısından müzikal kompozisyonlar üretmek” konusu olmuş.  Bunun yanı sıra farklı disiplinleri de işin içine katmayı planlıyor. Yakın zamanda Signac ve Kandinsky’nin tablolarını notasyona yani musicography’e çevirmekle de uğraştı. “Kandinsky’nin işleri benim için özel bir yer taşıyor, kendisi müzikle çok ilgiliydi. Ünlü Bauhaus Dessau’daki tasarım okulunda öğrencilerine de grafik notasyon öğretiyordu.”

Bu kadar güzel ve nitelikli bir proje olunca insanın milli duygularının kabarmaması güç. Fırsat bulunca Türkiye için bir notasyon çalışması yapıp yapmayacağını sordum. Deneysel çalışmalar konusunda İstanbul zengin bir şehir. Ancak bu projeleri fonlayacak ve sürekliliğini sağlayacak bir bürokratik organizasyon yok. Avrupa’da deneysel işlerin ilerlemesinde en büyük fark, sanatsal projeleri fonlayacak bir sistem ağı olması.” Ancak kendisinin Özellikle arkeolojik alanlarda çalışmak, Çatalhöyük, Göbeklitepe gibi yerlere gidip buralardan esinlenme arzusu var. Hatta şu ara İstanbul’daki dönüşmüş fabrika yapılarıyla ilgili de bir proje planlaması yapıyor.

Yazıyı sevgili Murat Ali Cengiz’in açık çağrısıyla sonlandıralım, kim bilir yaratıcı bir işe vesile olmuş oluruz: “Her zaman yeni insanlarla çalışmak için de can atıyoruz. Özellikle görsel sanatlarla uğraşan bir sanatçıysanız, bu siteden bana ulaşabilirsiniz, birlikte çalışmak ve yeni deneyler üretmek isteriz.”

 

Murat Ali Cengiz’in projesi kısa sürede ilgi çekti, 2 yılda. İstanbul Tasarım Bienali, Rotterdam Mimarlık Ayı gibi pek çok etkinlikte gösterildi. Hatta geçen ay Nieuwe Instituut’un Neuhaus Programı kapsamında yine Musicographics altında bir performans hazırladı.