Nereden başlasam, nasıl anlatsam. Öylesine farklı ki başka hiçbir kente benzemiyor. Marco Polo’nun, Vivaldi’nin, Casanova’nın ve gondolların kenti Venedik. Yaklaşık 170 kanalla birbirinden ayrılan ve 400 kadar köprüyle birbirine bağlanan 118 adadan oluşan dünyanın en ilginç kentlerinden biri Venedik! 3 yıl önce Venedik Bienali için gittiğim bu kente şimdi Hayat Bana Güzel’e gezi videosu çekmek için karnaval zamanı gittim.
Karnaval neredeyse 1 ay sürüyor. Ben başlangıç günlerinde, şehir daha az kalabalıkken sokaklarda olmayı tercih ettim. Evet, sokaklarda olmak… Çünkü Venedik, sokakları dolaşırken ve o sokaklarda kaybolurken yaşanıyor. Kaybolması da keşfetmesi de çok lezzetli. Denizin kokusu, çan sesleri, gondollar ve kuşlar her yerde. Sokak müzisyeni yönünden gördüğüm en fakir kent ama klasik müzik ve özellikle de Vivaldi dinlemek için seçenek çok.
Konserler, operalar, karnaval baloları derken sokaklardan kapalı mekanlara geçtikçe işin rengi değişiyor. Tabii rock bar da var caz bar da… Hatta aile işletmesi olan, yerellerin takıldığı, Venedik tapasları ve şarapları sunan mahalle barlarında dünya müziğini de işitebilirsiniz.
Maskeler ve balolar
Venedik Karnavalı’nda olmak dünyanın en büyük maskeli balosuna katılmak gibi. Geçmişi 1200’lü yıllara dayanan karnavalın çıkışı aslında Hristiyanlık inancında oruçtan önceki eğlenceli yeme içme etkinliğiydi. İnsanlar maske takıp tanınmayarak sınıf farkını ortadan kaldırıyordu. Bir diğer söylenense, yüzyıllar önce çok sayıda insanın ölümüne yol açan veba salgınında insanlar yüzlerini gizlemek için maske kullanırmış. Yalnızca doktorlar gagalı maske takarmış. Bugün, bu renkli gelenek şehrin ekonomisini hareketlendirince takvimdeki yeri de uzamış. Ancak karnavalın bitişi orijinalindeki gibi salı günlerine denk geliyor.
Eski Venedik maskesinde kadınlar siyah, yuvarlak, ağzı kapatan ve konuşmasını engelleyen bir maske takarmış. Erkeklerse düz beyaz, ağzı açıkta bırakan köşeli maskeler takarmış. Renkli maskeleri sadece opera ve tiyatro sanatçıları kullanırmış. Söz ettiğim gibi doktorlar gagalı maskelerle dolaşırmış. Ancak bugün böyle bir ayrım yok; rengarenk maskeler her yerde! Açılışta renkli kostümler giyen insanlar kanallardan gondolla geçiş yapıyor. Diğer günlerdeyse kostüm ve maske yarışmaları, meleğin uçuşu, kartalın uçuşu gibi aksiyonlar, yemekli ve danslı karnaval balolarıyla devam ediyor. Balolara giriş 500 Euro, elbette kostüm kiralamak ve maske takmak zorundasınız. Karnaval takvimini ve etkinliklerin detaylarını
carnevale.venezia.it adresinden takip edebilirsiniz.
Şehrin efsane üçlüsü
Venedik’te havalimanından başlayarak oteller, restoranlar derken en çok gördüğüm isim kaşif ve gezgin Marco Polo oldu. Tüccar bir aileden gelen Polo, doğuya yaptığı seferler ve Moğol hükümdarı Kubilay Han ile yakınlığından dolayı doğunun hikayeleri ve zenginliklerini batıya taşımış. Bunları Marco Polo’nun seyahatnamesinden öğreniyoruz. Venedik’te hapisteyken o anlatmış, Rustichello da Pisa da yazmış.
Barok müzik bestecisi Vivaldi, konser salonlarında ve kiliselerin yanı sıra her yerde dinlenebiliyor. Otellerde broşürlerle, meydanlarda afişlerle, yollardaki yönlendirme tabelalarıyla adeta Vivaldi sizi çağırıyor.
Kadınlara düşkünlüğü, baştan çıkarıcılığı, yakışıklılığı ve kibarlığıyla bilinen Casanova’yı onu yansıtan maskelerde ve Dükler Sarayı’nın altındaki zindanlarda takip ediyorsunuz. Kadınları baştan çıkarmada çikolatayı ve güzel sözleri kullanırmış. Dolandırıcı olması hikayeleri de cabası.
Şehrin simgeleri
San Marco Meydanı: Karnavalın ve hayatın merkezi üssü gibi. Etrafında kafeler ve Murano Camı satan dükkanlar var. Güvercinlerle dolu meydanda maskenizi takın ve dolanıp etrafı seyredin, fotoğraf çekin. Astrolojik saati, çan kulesini, bazilikayı, kostümlü ve maskelilerin fotoğraflarını çekin. Yorulunca da meydanda kahve molası. Bu kafeler içinde biri var ki o da en ünlüsü…
Cafe Florian: 1720’den beri aynı yerde. Venedik’in ticaret kenti olması nedeniyle denizaşırı ülkelerden gelen kahve kültürüyle yüzyıllar önce tanışmış. Kahve kısa sürede İtalyan yaşam tarzının, kültür-sanat ortamlarının bir parçası olmuş. Kahveler, eskiden müzikli kahve salonlarıymış. Bugün Cafe Florian’ın hâlâ kalıcı orkestrası var. Hatta havalar güzelken meydana bakan sahnelerinde konser veriyor.
San Marco Bazilikası: Altın rengi zemindeki muhteşem mozaikleri ve ön cephesindeki 4 at heykeliyle çok etkileyici. Yapı, Bizans mimarisi… San Marco’nun atları 4. Haçlı Seferi’nde Konstantinapolis’teki at meydanından getirilmiş. Orijinalleri bazilika içinde, müzede. İçeride sırt çantasıyla dolaşmak, video ve fotoğraf çekmek yasak.
San Marco Çan Kulesi: Venedik’i izleyebileceğiniz en yüksek yapı bu bazilikanın çan kulesi. Neredeyse 99 metre. Tepesinde baş melek Cebrail’in heykeli var.
Dükler Sarayı: Bazilikanın hemen yanında bulunan, gotik mimaride tasarlanmış bu bina şehrin yöneticisi, güçlü ve zengin dükaların yaşadığı, taç giyme törenlerinin yapıldığı, büyüklüğü ve sahip olduğu muhteşem resimleriyle gücü simgeleyen bir yapı.
Gondol: New York’ta sarı taksi, Londra’da kırmızı otobüs, Venedik’te de gondol. Dar kanallarda süzülürken çok güzel gözüküyor. Her gondolcu ailenin giydiği giysiler farklı renkte. O yüzden bazısı kırmızı beyaz, bazısı da lacivert beyaz giyiniyor. Saatlik kiralama 80 Euro, ister tek ister 3-4 kişi binin. Ama sakin saatlerde mesela sabahları küçük pazarlıklar işe yarıyor. Gondolların siyah olma sebebiyse bir hikayeye göre suya dayanıklı olması için ziftlenmesi geleneğinden geliyormuş. Diğer hikaye, veba salgınında ölenleri gondollarla açık denize taşıdıklarından…