İşten çıkarken telefonunu masasında unutmuştu. Oysa otoparka kadar yürümüştü… “Akılsız başın cezasını ayaklar çeker diye boşuna dememişler” diye diye tekrar çıktı merdivenleri. Sanırım toplamda 258 basamak falan vardı. Ardından 50 adım da masasına yürüyordu. Çok ama çok sıkıldığı bir gün, saymıştı! Telefonu masanın üzerinde öylece duruyordu. Hemen alıp tekrar yoluna koyuldu.

Kapkaranlık koridorda yürürken ışıkların tümü yanıverdi. Gözleri kamaştı. Yine de yürümeye devam etti. Hızlı hızlı merdiveni indi; iniş daha kolay ve dahası zevkliydi. Bazen rüyaya dalarken de, kendini geniş bir merdivenden hızlıca inerken görürdü. Tam uçmak üzereyken uyanırdı. Hızlı hızlı inerken, ışıkların tümü yeniden söndü ve telefonunu düşürdü. Merdiven boşluğunda kaybolup gitti. “Harika! Eve gitmeme gerek yok zaten… Telefon ve ben sürekli bu şekilde oyunlar oynayarak geceyi burada geçirebiliriz!” Söylenmeye başlayan Ayla, merdivenin altında yakacak bir ışık olup olmadığını arıyordu. Elektrik düğmesi nerede olabilir? Eline bir el mi değdi? Nefes mi o ensesindeki? Aaaaaaaa! Koca bir çığlık patlattığı gibi kaçmaya başladı.

Durun! Telefon sizin mi? Dönüp telefonu elinden kaptığı gibi arabasına koştu Ayla. Arkasındaki adımlar yakınlaşıyordu. Bir insanın bacakları ne kadar uzun olabilirdi ki; sadece yürüyerek yanına yaklaşmıştı bile. “Benim ben, Reha! Yahu dursana?” Derin bir nefes vererek arkasına döndü Ayla. “Acaba neden beni korkutuyorsun? Kim olduğunu söylesene…” Sana 10 defadır sesleniyorum. Hadiiii kahvaltı hazır. Raha, her şeyin zamansız, ne kahvaltısı?…

Ayla bunları düşünürken karşısına bir merdiven daha çıktı. “İyi de demin inmemiş miydim ben bunları” diye düşünürken hızla basamakları atlamaya başladı. Durmak istiyor ama duramıyordu. “Sevgilim, haydi kahvaltı hazır diyorum.”

“Çekilin geliyoruuuuuum.” ‘Pat’ diye bir ses geldi. Canı acımıştı Ayla’nın. Gözlerini açtığında Reha ona gülen gözlerle bakıyordu. “Yine uykunda nereye koşuyordun acaba; hımm?… Haydi kalk ordan, göz yumurta yaptım…