Fatih GÜÇLÜ
Game of Thrones, George R.R. Martin tarafından 1996’da yayımlanan A Song of Ice and Fire kitabının HBO‘nun uyarlayarak bizlere sunduğu fantastik dizi. Fantastik kelimesini güzelliğini belirtmek için kullanmıyorum kelimenin tam anlamıyla fantastik bir eserden bahsediyoruz. Kitap, 2011’de dizi olarak yayınladığında ciddi miktarda bir okur kitlesine sahipti. Dizi olunca önü alınamadı ve herkesin konuştuğu bir fenomen haline geldi. Her girdiği ortamda “Bana bir latte, bu arada Game of Thrones izlemiyorum” diye bilgi veren arkadaşlar dahil, hepimiz karakterleri az çok biliyoruz çünkü bu süre zarfında herkesin teoriler ürettiği ya da sevdiği karakterlerden kaynaklı farklı haneleri tuttuğu zamanlar yaşadık.
1.5 MİLYON İMZA
Bu 8 yıllık uzun yolculuk Mayıs 2019’da sekizinci sezon altıncı bölümüyle final yaptı ve veda etti. İzleyicilerin pek çoğunun ağzında garip bir tat bırakan bu sezon beklentileri karşılayamaması yüzünden yerden yere vuruldu. Change.org üzerinde son sezonun tekrar çekilmesi için toplanan 1.5 milyon imza ne denli büyük bir hayal kırıklığından bahsettiğimizi anlatmaya yeter. Peki ne oldu? Dizi sihrini nerede ve nasıl kaybetti? İşte bu yazıyı çok sevdiğim Game of Thrones’un başına gelenleri incelemek için kaleme aldım. 8 yıllık hukukumuz var kendisiyle bu yüzden inceleme yazmayı borç bilirim. Malum “Lannister’lar her zaman borçlarını öder.”
“Henüz yazım aşamasındayım yetiştiremem”
Öncelikle bu bir kitap-dizi karşılaştırması olmayacak. Çünkü ikisi çok farklı evrenler. Kitapta bulunan karakterlerin çoğu zaten dizi evrenine aktarılmadı onun yerine bir karaktere birden fazla karakterin özelliği eklendi. Bazen de dizi evreni için olmayan yeni karakterler yaratıldı; belki de en çok şaşıracağınız örnek Gece’nin Kralı. Aslında kitapta bu isimde başka bir karakter var ancak dizide gördüğümüzle uzaktan yakından alakası yok. Ak Gezenler’in başında 8 sezon boyunca gördüğümüz bu arkadaş aslında yok. Seyirciye bilenmesi için ortaya atılan bir gariban da denebilir. Bunun gibi farklılıklardan ötürü kitap evrenine çok girmeden devam edelim.
Dizi altıncı sezona kadar George R.R. Martin’in kitapları üzerinden ilerleyebildi. Çünkü hali hazırda yayınlanmış kitaplar senaryolaştırılıp yayına sunulabildi. Ancak ne olduysa yedi ve sekizinci sezonda fırtına koptu. Senaristlerin ellerinde artık kaynak bir materyal kalmadığı için karakterleri ve kitabı anladıkları kadar yazmaya devam etti. Fakat pek de anlayamamışlar. David Benioff ve D. B. Weiss dizinin senaristi ve yapımcısı hatta yeri geldiğinde yönetmen koltuğuna oturdu. İkili önümüzdeki yıllarda yeni Star Wars filmlerinin senaryolarını yazarken de göreceğiz. Bir efsaneye göre Martin’in kapısını ilk kez çaldıklarında, “Henüz yazım aşamasındayım yetiştiremem” diyor bunun üzerine bu ikili de kendi kafalarındaki sonu anlatıyorlar. Yazar, “Heh tam ben de bunu yapacaktım ağzımdan aldınız hay yaşayın ya!” diyerek dizinin çekilmesine izin veriyor. Bence çok doğruluk payı olmayan bir hikaye.
Yıllarca yazdığı kitaplar yeteri kadar ilgi görmeyen bir yazar için böyle bir teklif her şekilde balıklama atlayacağı bir durum. Yedinci sezonda başlayan gariplikleri bir nebzeye kadar kabul ederken, sekizinci sezondaki saçmalıklara artık dayanamadık. Hatırlarsanız, yedinci sezonda da garip zamansal problemler vardı. Duvar’dan Ejderha Kayası’na yollanan kuzgunun ambulans hızında hareket etmesi ve Dany’nin ejderhasına atlayıp iki dakikada gelmesi gibi gariplikler yaşamıştık.
Oyunculara bölüm başı 1 milyon dolar
Senaristler yedinci sezonda bu tip durumlar için, “Dizide birçok fantastik unsur var. Zaman buna çok kafa yorulacak bir şey değil” minvalinde bir açıklama yapmıştı. İşte tam o noktada geek camiası olarak koca bir “Eyvah!” çektik. Çünkü bu kafa “La dizide ejderya var buna kafa mı takıyon ya?” kafasıyla aynıydı. Sadece daha süslü cümleler kurmayı beceriyordu. Zaten sonrasında bu düşünce yapısını sekizinci sezonun tamamına yaydılar ve şu an geldiğimiz noktada insanların isyan ettiği de bu tutum oldu. Sekizinci sezon bizlerin kafamızdaki deli sorulara cevap bulabileceği ve yıllarca süren karakter gelişimlerinin düğümünün kopacağı bir alan sundu. Ancak süre olarak durduk yere kendi kendini kısıtlamasıyla elini dara soktu. HBO yapımcılara inatla “10 bölüm yapın hiç olmadı sekiz bölüm olsun” diye baskı yaparken Benioff ve Weiss ikilisi “Bize altı bölüm yeter halledeceğiz, panik yok” dedi. Bölümleri normalden biraz fazla uzun çekerek dertlerini anlatabileceklerini düşünen ikili ne yazık ki bunu pek yapamadı. Bu sezonu kısa tutma kararında oyuncuların her birinin bölüm başına neredeyse 1 milyon dolar almasının etkisi çok büyük.
Önümüzdeki günlerde zaten oyuncuların zehir zemberek açıklamalarının başlaması bekleniyor. Profesyonellik gereği sezon yayınlanırken pek ses çıkarmayan oyuncular suskunluklarını uzun süre korumayacaklardır. Yıllardır ha geldi ha gelecek diye beklenen uzun kışı sonunda gördük. Gördük desek aslında yalan olur çünkü Winterfell Savaşı karanlığı ve çamur kalitesindeki görüntüsüyle akıllarda kaldı. Bölümün görüntü yönetmeni Fabien Wagner’in bu konuda yaptığı “Sorunların çoğu, birçok insanın TV’lerini nasıl düzgün şekilde ayarlayacağını bilmemelerinden kaynaklanıyor” demesi de muhteşem bir açıklamaydı. Teşekkürler Wagner bu şeytan icadı televizyonu eve alalı 1 ay oldu hâlâ tam çözemedik aklım almıyor zaten kutunun içinde minik insanları nasıl sığdırmışlar!
“She is my queen” dışında repliği olmayan karakter
Bölümün görüntü kalitesini bir yana bırakırsak Gece Kralı’nın derdini daha anlayamadan sokak arası kavgası gibi bıçaklanarak öldü. Bran ile alıp veremediği ya da diğer yaşayanlarla alıp veremediği nedir hâlâ bir fikrimiz yok. Bran ile olan musibeti konusunda “Gece Kralı’nın internet geçmişi Bran ondan silmek istiyor” gibi bir açıklama yapıldı fakat pek tatmin edici olmadı. Arya’nın Gece Kralı’nı öldürmesi ise çok ayrı bir olaydı. Tamam hepimiz şaşırdık kabul ama sırf şaşıralım diye bu harekete gerek var mıydı? Varys’in ufak güvercinlerinden biri de bıçaklasa şaşırırdık. Senaristler bu konu hakkında “Hangi karakter Gece Kralı’nı öldürürse seyirci daha çok şaşırır diye düşündük ve Arya’da karar kıldık” açıklaması ise evlere şenlik. Zar atsaydınız. Niyet tavşanına çektirseydiniz. Zahmet etmişsiniz. Jon’un Targeryan olduğunu öğrenmemiz bir şey ifade etmedi. Zaten bu sezon “She is my queen” demekten başka bir repliği olmayan bu karakterin gelişimi resmen çöp edildi atıldı. Hodor’un yokluğunda tek replikle yaşayan karakter boşluğunu doldurdu sağ olsun. Hakkı olan tahtı almak için bir şey yapmasını geçtik Duvar’a neden gönderildiğini bile anlayabilmiş değiliz. Bir yumrukta bayıltacağımız Gri Solucan istedi diye dağ gibi adamı Duvar’a gönderdiler. Dany’nin delirmesi beklenen göstere göstere gelen bir durumdu ancak neden delirdi onu da anlayamadık. En yakın arkadaşı Missandei’nin ölmesi haklı bir sebep gibi dursa da bu Cersei ile arasındaki bir sorun. Neden bu olayın sonrasında masum halkı yakma kararı aldı hâlâ muamma.
Dany, Yara Greyjoy’a bağımsızlık sözü vermedi mi?
Jamie gibi karakter gelişimi muazzam bir karakteri son dakikada olmayacak işlerin içine sokmaları da anlaşılmaz durumlardan biriydi. Hele pipisini her fırsatta getirip sohbetin orta noktasına koyan Euron Greyjoy ile şehir yanarken dövüşmeleri neydi, nedendi? Koskoca ejderha öldürmüş Euron’un Jamie’yi öldürdüm diye bu kadar sevinmesi yine kafalarda cevapsız sorular bıraktı. Cersei’nin tuğla altında kalarak ölmesi -ki final bölümüne dikkatli bakarsanız 2 adım sağda olsa yaşayacakmış- izleyicinin gönlüne su serpemedi. Tyrion’ın yargılaması diye başlayıp kralın Bran olmasına karar verilen toplantı ise dizinin tabutuna çakılan son çiviydi. Ben uçuyorum ben görüyorum diye Winterfell Lordluğu’nu kabul etmeyen Bran’in kral olunca “O kadar yolu neden geldim” diye gevrek gevrek sırıtması yine senaristlerin anlamsız seyirciyi şaşırtma çabasından başka bir şey değildi. Bu toplantıda bir diğer komik olaysa Sansa’nın Brexit yapması herkesin de gayet normal karşılaması. Pardon da en basiti Dany, Yara Greyjoy’a bağımsızlık sözü vermişken neden orada sesini çıkarmadı? Bunlar ve daha yüzlerce soru ile dizi finalini yaptı. Bir yangından mal kaçırma havası, maymun koysak izleyecek bu seyirci vurdumduymazlığı her bölümde yüzümüze tokat gibi çarptı.
Dizi sonu kalbimizde yara bıraktı
Sahnelerde unutulan içecek şişeleri olaylarına değinmiyorum bile. Dizi oyuncularının da finali ne kadar ciddiye aldığını gösteren bir kanıt oldu. Sanırım setteki “Bitse de gitsek” havasının herkese yansıdığını söylemek yanlış olmaz bu durumda. Yıllarca seyirciye çok farklı bir deneyim sunan Game of Thrones’un böyle bitmesi kalbimizde bir yara bıraktı ama geçirdiğimiz onca hoş zamanı bir kenara atmakta olmaz. Sonuçta fantastik bir evrenin bu kadar kişiye ulaşabildiği çok ender eserlerden. Ortalama televizyon izleyicisinin çok tercih etmediği bu türün öncülerinden olarak peşinden pek çok dizinin de gelmesine kapı açtı. Mesela Amazon, Yüzüklerin Efendisi dizisi çekmek için kolları sıvadı bu gazla. Lost, Dexter, How I Met Your Mother gibi başarılı final yapamayan diziler kervanına katılan Game of Thrones mazide hoş bir seda olarak akıllarımızda yaşamaya devam edecek.