Fatih GÜÇLÜ

Minik bir taşınma telaşından kaynaklı yaklaşık 2 aydır ortalıkta yoktum. Her şey artık yerine oturduğuna göre geek sayfamızda yazılarımız devam edebilir. Bu süre zarfında pek çok gelişme oldu ancak Star Wars: The Rise of Skywalker filminden ilerleyelim. Bakalım 40 yıllık bir efsanenin son filminde neler oldu?

Öncelikle, Star Wars serisinin son filmlerini beğenmeyen hatırı sayılır bir grup var. 2012 yılında George Lucas’ın filmin haklarını Disney‘e satması ve sonrasında Disney’in yaptıklarıyla oluştu bu grup. Şu anda bile filme tepkili olanların çoğu öfke oklarını Lucas’a yönlendiriyor ama Lucas’ın artık Star Wars‘la pek bir alakası yok. Disney, aldığı her şeyi özümsemesinden Star Wars da nasibini bolca almış halde.

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

Star Wars (@starwars)’in paylaştığı bir gönderi ()

‘Disneyleştirme’nin en temel özelliği, kötü algısının tam olarak olmaması. Tamamen karanlık bir kötü kavramına kapılarını kapatan Disney, ‘sevilebilen kötü’ oluşturma konusunda uzman. Bugün Disneyland’ı ziyaret ettiğinizde Darth Vader’la göbek atan çocuklar görebileceğiniz gibi Kylo Ren’le el ele gezebilme şansınız da var. Bu filmlere de yansıyor ancak bu sefer de çok garip senaryo durumları ya da ne yaptığını anlayamadığımız karakterlerin ortaya çıkmasına sebep oluyor.

Peki satış neden bu kadar kötü sonuçlar yarattı? Lucas, Disney’e satış işlemlerini gerçekleştirirken yanında uzun yıllar çalışmış olan Kathleen Kennedy’nin dümenin başında olmasını istemişti. Yıllardır beraber çalışan Kennedy ve Lucas’ın fikirleri benzerdir, bir çatı oluşturmuşlardır diye düşünmüştü birçok hayran. Sonuç, beğenilmeyen ve kafası çok karışık gözüken filmler oldu.

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

Star Wars (@starwars)’in paylaştığı bir gönderi ()

The Rise of Skywalker da iyi sonuçlar yaratmadı. Gösterime girdiğinde IMDB puanı 5.8’lerden başladı. Daha da düşmeye devam ederken bir anda sayfası yok oldu ve tekrar döndüğünde 6.8’di. Metacritic skoru ise, bu satırlar yazılırken 54…

Kovulan yönetmenler, değişen senaristler… Top en son, üçlemenin ilk filminin de yönetmeni J.J. Abrams‘ta kaldı. İki film arasında değişen kararlarla dağılan senaryoyu, fanları sevindirecek şeylerle doldurarak kurtarmaya çalışmış. Durmadan geçmişten karakterlerin ve olayların tekrarlandığı bu filmde çok da yeni bir şey görme şansımız yok. Skywalker efsanesinin sonu olarak lanse edilen bu film nereye bağlandı, ne oldu anlaması da biraz zor. Zaman içerisinde ortaya çıkacak kitaplar, diziler ya da animasyonlar ile desteklendikçe anlayabileceğiz sanırım.

GÜÇ BU KADAR DA BİZİMLE Mİ?

Fanları yeni seride en çok sinirlendiği şeylerden biri de değişen ‘force’ algısı. Güç olarak da bildiğimiz bu yapı, bizim yıllarca kritik anlarda küçük müdahaleler olarak gördüğümüz bir şeydi.  Son film itibarıyla, force ile yapılamayacak bir şey yok. Sıkıldıkça geri dönen, fiziksel eşyalara dokunabilen hayaletler, uzay boşluğunda süzülerek gemiye geri dönmeye kadar pek çok şey yapılabiliyor bu güç kullanarak..

‘CANON’ EVRENE SÜNGER

Bu noktada genişletilmiş evren denilen, Star Wars’ın derinliğini oluşturan hikaye kısmına göz atmakta fayda var. Yıllar içinde Star Wars efsanesi filmlerle sınırlı kalmadı, kitaplar, çizgi romanlar ve animasyon filmleriyle genişlemeye devam etti. Bu hikayelerin bir kısmı ana konuları etkiliyor ve ‘canon‘ olarak adlandırılıyordu.

Pek çok yazarın elinden çok fazla eser çıktığında ortalık karışabiliyor, tutarsızlıklar oluşabiliyor. ‘Canon’ etiketi düzen getiriyordu. Peki bu kadar bilgiyi neden verdik? Star Wars’ın bir külliyatı varken, Disney yalnızca filmlerin ‘canon’ olduğuna karar verdi. Sonuç, on binlerce sayfalık içeriğin çöp olması! Bu konu unutulmuşken Lucasfilm‘den Kathleen Kennedy’nin ellerinde kaynak olmadığı için iyi filmlerin çıkmadığını söylemesi düpedüz sinir bozucuydu.

ESAS YENİ UMUT: MANDALORIAN 

Sonuç olarak, üçleme çoğu hayranı ciddi biçimde üzdü, hatta küstürdü. Ancak, en azından Mandalorian dizisiyle seriye olan inancımız biraz devam ediyor. Dizi çok beğeniliyor, hatta efsane olacak gibi gözüküyor. Dizinin güzelliği yanında, Baby Yoda karakteri de çok uzun yıllar hayatımızda yer edeceğe benziyor.