WWE ringlerinin unutulmaz şampiyonu John Cena, “Hustle, Loyalty, Respect” (Çalışkanlık, Sadakat, Saygı) sloganıyla tanınırken, Hollywood’da da kendine sağlam bir yer edindi. ‘Peacemaker’ gibi rollerle oyunculuk yeteneğini kanıtlayan, Make-A-Wish Vakfı ile rekor sayıda çocuğun dileğini gerçekleştiren ve müziğe de el atan Cena, kaslı imajının arkasında çok daha fazlası olduğunu gösteriyor. Peki, bu devasa figürün başarıya giden yolu nasıl şekillendi?
“Gemileri Yakmak”: Ringlerden Yıldızlara
John Cena’nın tüm odağını Hollywood’a çevirdiğini, güreşin geri planda kaldığını sıkça anlatıyor. Her ne kadar geçtiğimiz yıl WrestleMania 39 için ringlere dönmüş olsa da (ki bu etkinlik WWE tarihinin en çok izlenenlerinden biri olmuştu), Cena’nın asıl hedefi artık beyazperde. Şu sıralar ‘Maxxxine’ adlı bir korku filmi çeken Cena, WWE’nin “Attitude Dönemi”ndeki karakterinden sıyrılıp ana akım Hollywood’a başarıyla geçiş yapabilen nadir güreşçilerden biri oldu.
WWE ringinden ayrıldığından beri ‘Hızlı ve Öfkeli’ serisinde kardeşini canlandırdı, James Gunn’ın ‘The Suicide Squad’ filminde ağzı bozuk çizgi roman anti-kahramanı Peacemaker’a hayat verdi ve bu karakteri HBO Max dizisinde başarıyla derinleştirdi. Sadece oyunculukla kalmadı, aynı zamanda bir hip-hop rap sanatçısı olarak Billboard listelerinde 15 numaraya kadar yükselen kendi giriş müziği “The Time Is Now”ı seslendirdi ve “Saturday Night Live”ı sundu.
Kas Yığınından Fazlası: İyiliksever Dev ve Make-A-Wish Rekoru
Oyunculukta ayakları yere sağlam basmaya başladıkça, Cena kamuoyunda sürekli kendini geliştirmeyi teşvik eden ve iyilik yapan nazik bir dev kimliği çizdi. Belki de bu imajın en somut örneği, Make-A-Wish America Vakfı ile yaptığı çalışmalar. Bugüne kadar 650’den fazla çocuğun dileğini yerine getirerek organizasyon tarihinde bu alanda bir rekor kırdı. Bu çocuklar genellikle kritik hastalıklarla mücadele ediyor. Cena, kendi çocukluğunun da zorluklar içerdiğini, bu yüzden zorbalığa uğrayan veya dışlanmış hisseden çocuklarla özel bir bağ kurduğunu söylüyor. Onun için bu sadece bir hayır işi değil, aynı zamanda bir “insan bağlantısı” arayışı.
Ancak bu tertemiz imaj, WWE dünyasında her zaman karşılık bulmadı. Özellikle kariyerinin zirvesindeyken, çocuklara ve kadınlara hitap eden “iyi adam” karakteri, daha yaşlı erkek hayranlar tarafından sık sık yuhalandı. Ancak WWE’nin o zamanki patronu Vince McMahon, Cena’nın potansiyelini görmüştü; onu güreşin Michael Jordan’ı gibi yeni nesil hayranların örnek alacağı bir figür olarak konumlandırdı. Olimpiyat madalyalı güreşçi Kurt Angle’ın dediği gibi, “John şimdi güreşten daha büyük ve yıldızlığı hak ediyor.”
Hollywood’un Kabullenişi
Hollywood’un Cena’yı tam anlamıyla kabul etmesi biraz zaman aldı. James Gunn’ın ona ‘The Suicide Squad’ ve ‘Peacemaker’da rol vermesi bir dönüm noktası oldu. Gunn, Cena’nın içindeki “savunmasızlığı” ve “komedi zamanlamasını” gördüğünü ve bu duvarları yavaşça yıktığını söylüyor. Cena da sık sık, kendisini sadece bir kas yığını olarak görüp oyunculuğunu izlememiş insanlarla karşılaştığını belirtiyor. ‘Peacemaker’daki incelikli performansı, ona WWE hayran kitlesinin ötesinde yeni hayranlar kazandırdı ve oyunculuk yeteneğini kanıtladı.
Cena, kariyerindeki başarılar kadar zorlukları da yaşamış biri. İlk eşi Elizabeth Huberdeau’dan boşanmasını kısmen yorucu WWE programına ve şöhretin getirdiği baskılara bağlıyor. Özel hayatı konusunda ise oldukça korumacı. 2020’de evlendiği eşi Shay Shariatzadeh ile olan hayatı hakkında konuşmaktan kaçınıyor ve “Hayatımın paylaşılmayacak kısımları var, tam olarak sihri bozduğu için,” diyor. “İzleyici için gerçeği bozmak istemiyorum. Beni karakter John Cena olarak görüyorlar.”
“Asla Pes Etmedim” Felsefesi
West Newbury, Massachusetts’te yalnız bir çocukluk geçiren, liseden sonra batıya gidip bir süre arabasında yaşayan ve sonunda Venice Beach’teki Gold’s Gym’de iş bulan Cena’nın hikayesi, sıkı çalışma ve biraz da şansın ürünü. WWE’deki ilk büyük çıkışı, The Undertaker’ın bir çekime geç kalmasıyla tamamen tesadüfen olmuş. Sözleşmesi bitmek üzereyken son anda Kurt Angle’ın karşısına çıkma fırsatı bulmuş ve etkileyici performansıyla şirketin yüzü haline gelmiş.
Kariyeri boyunca hem zirveyi hem de eleştirileri gören Cena, zihinsel sağlık mücadeleleri hakkında da açıkça konuşuyor, vücut dismorfisinden muzdarip olduğunu ve terapiye gittiğini anlatıyor. Onun için önemli olan, karşılaştığı zorluklar değil, onlarla nasıl başa çıktığı. “İnsanların maçlarımı veya kazanma-kaybetme rekorumu hatırlaması umurumda değil,” diyor. “İnsanların defalarca pes edebileceğimi ama asla etmediğimi hatırlamasını istiyorum.” Bu “asla pes etme” felsefesi, hem ringdeki hem de beyaz perdedeki John Cena’nın özünü oluşturuyor gibi görünüyor. Bakalım gelecekte nerelerde göreceğiz?