Çağatay YILMAZ

Huzurlu bir deniz yolculuğu, biraz yokuşlu on dakikalık bir yürüyüş, ardından tanışabiliyoruz Taner Öngür‘le. Heybeliada’da güzel bir ev, gitarları, sağlam bir plak koleksiyonu… Keyfi yerinde gözüküyor. Ağustos’un sonunda çıkan Asrî Sada‘yı konuştuk elbette ama yılların hikayeleri, günümüz müziğine dair söylenecekler… Uzun, dolu bir sohbet oldu. Röportajın tamamına web sitemizden ulaşabilirsiniz.

 

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

taner öngür (@tanerong)’in paylaştığı bir gönderi ()

‘Özgürlük ve yaratıcılık son noktadaydı’

ο Çok genç yaşlarda müziğe başlamışsınız. O dönemde sizin için müzik nasıldı?

Müziğe başlamam 1961-62 civarı. Radyolarda güzel programlar vardı, yazlık sinemalarda da rock’n roll filmleri oynardı. Mahallede izleyip heveslenirdik. 11-12 yaşında çocuklar, evde Beatles dinleyip zıplardık. Volkanlar diye bir grup kurduk. Kontrbas çalıyordum, bas gitar daha gelmemişti Türkiye’ye. Küçücük bir çocuk, Beatles saçlar, kontrbası yatırıp çevirmeler, böyle bir başlangıç oldu.

Türkü düzenlemeleri de başlamıştı o yıllarda. Hürriyet gazetesinin tertiplediği Altın Mikrofon yarışmasıyla potansiyel ortaya çıktı. Yarışmanın şartı bir Türk halk veya sanat müziği parçasını batı enstrümanlarıyla tekrar yorumlamaktı. Moğollar, Cem Karaca… O kuşak yarışmanın turnesiyle halkla tanışmış oldu. Bu esnada İngiltere bir cazibe merkezi olmuştu. Amacım da oraya gitmekti. 1968’de gittim.

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

taner öngür (@tanerong)’in paylaştığı bir gönderi ()

ο Moğollar hikayesi nasıl başladı?

Uğur Dikman’ı gördüm İngiltere’de. “Türkiye’de tüm gruplar bir araya geldi, birlikte turne yapacağız” dedi. İstanbul’a döndük beraber. Moğollar’ın basçısı Hasan Sel ayrılıyordu, ben girdim. O birlik kısa sürede dağıldı ama, afişte kimin ismi üstte yazacak kavgaları yüzünden… Genç, yeni meşhur olan insanlardık. Düşününce böyle tartışmaların çıkması olası geliyor. Yine de, Türkiye’de böyle bir şey denendi o dönem. Bahsettiğimiz birçok grup aslında arkadaştı.

ο Buradan bakınca biraz acayip gözüküyor, bu gruplar rahatça üyelerini bile değiştiriyor…

E her gün toplanıyorsun. Biri “Oğlum o grupta ne yapıyorsun, gel bizde çal” diye aklını çeliyor işte. Gençlik, çocukluk hatta. (Gülüyor.) Moğollar’la ilk turnemize başladık sonra. Bir sürü insanla tanıştık. Halk müziği araştırmaları yapanlar, notaları arşivleyenler… Müziğimiz şekillenmeye başladı. Turneden sonra kendimizi duyurduk. “Anadolu pop yapıyoruz” dedik. İsmi yumurtlayan da benim! O günkü sosyal ortam Anadolu pop gibi keşiflere önayak oluyordu. Dünya 1968’e doğru giderken özgürlük ve yaratıcılık son noktadaydı. Biz de etkilendik.

‘Başka kopyası yok’

ο Sürekli ‘türlere sığamayan grup, farklı türleri sentezleyen sanatçı’ gibi ifadeler görüyoruz. Sınıflandırmalar geçerli mi?

Herkes kendine özgü bir şey yapıyor. Bunu kategorize etmek saçma ama gerekli de. Pop ismi beğenilmemeye başlayınca Anadolu rock dedik biz de. Son 3 yılda yaptığım albümlerde biz surf rock dedik diye herkes öyle diyor. Etkisi mutlaka var ama farklı türlerin de izleri var.

ο Okuduğum bazı tatsız anılar da var. Mesela 1974’te Tank grubunuzla son dakika vazgeçilen bir albüm var. Hatta kayıtlarını yok etmişsiniz…

Moğollar durduktan sonra ben, Aydın Çakış, Kılıç Danışmen, Nuri Önal Tank grubunu oluşturduk. Anadolu pop’tan sıkılmıştım, daha progresif birkaç şarkı yaptık, Diskotür’ün başındaki Antuan Şoriz’e götürdük. “Harika bir şey yapmışsınız ama satmaz” dedi. Kötü niyetli değildi ama sinirlendik, bantımızı alıp çıktık. Unkapanı’nda yürürken bir ucundan tutup kaldırıma doğru attım… Başka kopyası yok. Olur öyle, Türkiye’de böyle çok şey yaşadı insanlar.

ο O şarkıların bir kaydı, notaları yok mu? Tekrar hayata geçirmek istersiniz belki?

Tam hatırlamıyorum ki ne yaptık! Parçalar o kadar önemli değil, grup güzeldi. Hüsran oldu. Ama 70’ler bir çok projenin denendiği bir dönemdi. Tank bunlardan biriydi sadece.

ο 2018’de Moğollar 50’nci yıl konserinde Ezhel ve Hayko Cepkin de vardı. Genç isimleri takip ediyor musunuz?

Ezhel’le birkaç konser daha yaptık. Kendi yolunda ilerliyor. Hayko ve Moğollar epey sahne yaptı, çok eğleniyoruz sahnede. Bu yaz da festivallerdeydik. İlgi oluyor gruba. En başından beri devam eden insanlarız, canlı müze gibiyiz.

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

1961 taner öngür, alirıza türker

taner öngür (@tanerong)’in paylaştığı bir gönderi ()

‘İcraları muhteşem ama içerik boş’

ο Sizin oluşturduğunuz gelenekleri sürdürenler de var. Altın Gün mesela…

Altın Gün gibi gruplar Türk düğün repertuvarını saykodelik, biraz progresif rock formatında yapıyorlar. Dillere ciklet olmuş türküleri alıp, iyi bir altyapıyla çalıyorlar. İyiler ama içerik hiçbir şey ifade etmiyor. Anadolu pop ya da rock’ı yaşayan insanlar farklı bir tarza alışkın. Örneğin Cem Karaca’nın yaptığı, sözlerinde isyan, tarih gibi konuların olduğu müzik… Altın Gün’ün işin kültürüyle bir bağı yok. Sadece dönemi tekrar yaşatan, o kültürden bir parsa toplamak amacıyla yapılmış işler. İcraları muhteşem ama içerik boş. Bir temel, bir araştırma yok.

ο Farklı kanallardan besleniyor ama Gaye Su Akyol da var.

O farklı. Arkasında bir birikim var. Bu ülkenin bütün sempatikliği, bütün manyaklığı, her şey var onun müziğinde. Türk sanat müziği merakı ve hakimiyeti de başka bir tat katıyor. Türk saykedelik müziğinin illa Anadolu kökenli olması da gerekmiyor. Bir de Türk Sanat Müziği temellerini saykedelik sound’larla birleştiren, sözleri de bir şey ifade eden güzel işler görüyoruz böylece.

ο 43.75’le de beğenilen işler yapıyorsunuz. Grubun ismi esprili galiba?

2015’te Heybeliada’ya taşındım. Haluk’la (Önol) tanıştım. 43,75’i kurduk. Grup kurarken kullanılmamış isim bulmak çok zor! Bir gün alışveriş yaptım, tutar 43,75. Güzel tınlıyor, isim bu olsun dedik. Bir plak basmak istedik. Kendim yapmaya niyetlendim. Detayları öğrenmek için Tantana Records’tan Reha’yı (Öztunalı) aradım. “Abi gel beraber yapalım” dedi ve Elektrik Gramofon’la başladık. 1930-40’ların gerçekten kayıp parçalarını topladık. Bu insanlar İstanbul’da yaşamış ama haklarında hiçbir şey bilmiyoruz. Gökhan Akçura’nın kitaplarında rastladım, oparetler dönemi olmuş 40’lı yıllara doğru. O kültür ve müzik ilgimi çekti. Yeniden düzenlemeleriyle yaptık albümü.

ο Hayli ilgi görmüş, baskı iki günde bitti diye okudum…

(Gülüyor) Bu çok komik! 250 tane plak basmıştık, bütçemiz ona yetiyordu. Kısa sürede tükendi, sanki 250 bin plak satmışız gibi gururluyuz. Kapağı da güzeldi, bir plak ağacı, kuşlar… İlgi çekince 250 tane daha bastık, o da bitti. Şimdi yok piyasada.

ο Geçen sayıda araştırmıştık, tüm dünyada müzisyenler evde müzik yapmaya yöneliyor. Yeni plak şirketleri de artıyor, Unkapanı’ndan çıkılıyor. Bu sürer mi sizce?

Artarak sürecektir. Tüm dünyada müzik endüstrisi müzikle alakası olmayan insanların yönettiği bir şey haline geldi. Paradan başka hiç bir şeyi gözleri görmüyor. Türkiye’de durum daha da korkunç. Unkapanı iyi ki çöktü. Çok şükür kurtulduk oradan.

‘Bağımsızlar çok önemli’

ο Unkapanı’na kırgın gibisiniz…

Türkiye’de telif konusu bir acayip, bir imza atıyorsun sonra seni arayan soran yok… 60’lardan beri müzik piyasasının içindeyim. Unkapanı’nda müziğe gerçekten kıymet veren bir Yonca Plak bir de Diskotür vardı. Geri kalanlar, kusura bakmasınlar, akbabalar. Moğollar’ın bazı şarkıları 1968-2000 adıyla Emre Grafson’dan albüm olarak çıktı. İki CD olacaktı, teke indirmiş. Parçaları kafasına göre seçmiş. Kapağa da kendi karar vermiş. Ödeme yapmamasından bahsetmiyorum bile… Bu nedenle tüm dünyada bağımsızlar çok önemli. Büyük şirketler istismara açık, Tantana ve Rainbow gibi daha insancıl şirketlerin olması da mutluluk verici.

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

taner öngür (@tanerong)’in paylaştığı bir gönderi ()

‘Anadolu rock muhabbetine de bir gönderme’

ο 2018’de Sayko Ana’yı yaptınız. Onun hikayesi nasıldı?
Cumhuriyet’in ilk yıllarında halk müziği derleme çalışmaları yapılmış. Halk müziğini en doğru şekliyle analiz eden çalışmalar. Her türkünün hayatla olan alakasını anlattığı için dikkat çekiyor. Sonraları derleme işi ‘biz türkü dostuyuz’ diye şovenist bir hale dönüştü. Türkü dediğimiz şey, sonuçta yaşananlarla halkın içinden çıkan bir şarkıdır ve arkasındaki hikayeyi, yaşananları bilmek gerekir. Sayko Ana’da komik sözlü türküler seçtik özellikle. Mavi Yıldız var mesela, sözleri de müziği de çok güzel. Kirtmenin kızı, Küpeli Horoz gibi daha progresif denemeler de var. Bahsettiğimiz Anadolu pop, Anadolu rock muhabbetine de bir gönderme.

ο Bugün nasıl görüyorsunuz Anadolu rock’ı?

Anadolu rock sadece sert gitarlar üzerine yırtınarak söylemekten ibaret değil. 90’lardan beri bu türü yapıyorum diyen herkes Cem Karaca’nın söyleyiş tarzına özeniyor. Haluk Levent, Kıraç gibi isimler. Lümpen bir Anadolu rock yapıyorlar, konuyu tam anlayamadıkları ortaya çıkıyor. Bizim Anadolu’ya bakışımız farklıydı. Köy seyirlik oyunları, mizah duygusu, yaşanan olaylar… Neyse, bu tartışma uzar. Derdimiz anlaşıldı mı bilmiyorum.

‘Geceleri kızlara musallat oluyormuş’

ο Albüm kapağının hikayesi nasıldı?

2017’de Almanya’dan bir arkadaşım aradı. “Abi, Saz beats vol.3 diye bir albüm çıktı, kapağında sen varsın” dedi. Öyle bir seri yapmış Holger Lund diye biri. Moğollar konserlerinde çekilmiş bir fotoğrafı kapak yapmışlar. Türk saykedelik merakı ama bilinçsizce, alakasız parçaları bir araya koymuş, kapağında da ben. Telifi boşvermek zorunda kaldık ama içimde ukteydi.

Sayko Ana’nın kapağında başta, çocuklarına emirler yağdıran şişman bir kadın düşünmüştük. ‘Sayko’ biraz, çocuklarını birbirlerine düşürüyor, cinayetler işletiyor… Sevecen de bir yandan. Anadolu yani! Sonra aklıma bu geldi. Fotoğrafı ben de kullanıp Holger’e kapak olsun diyecektim. Berlin’de Moğollarla imza gününde karşılaştık. Baktım sempatik birisi. İlham verdik dedik, geçtik.

ο Son albümünüz, Asrî Sada hikayelerle dolu. Nasıl başladı?

Cihangir Vampiri’yle başladık. 60’larda Cihangir’de dolaşan, Seyhan Karabay ve Cahit Berkay’ın da tanıdığı gerçek bir adam.

ο Nasıl yani?

Gerçekten vampir değil tabii. Geceleri kızlara musallat oluyormuş. Boyunlarından öpmeye çalışırken yakalanmış. Vampir diye dört kere yakalayıp serbest bırakmış polis. Bir Günaydın gazetesi gördüm, “Cihangir vampiri tekrar yakalandı” yazmışlar. Şarkıda çığırtkan gibi haberi okuduk, sonunda yakalanma sahnesi… Hoş bir şey çıktı. Sonra bu çizgi üzerinden devam edelim dedim. Gökhan Akçura böyle hikayeler buldu. Bir de eski parçalar gönderdi. Oradan Asri Asri Kızlar’ı yazdık. Albümün adı o parçadan çıktı. Hepsi birbirini tetikledi yani.

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

taner öngür (@tanerong)’in paylaştığı bir gönderi ()

‘Normal bir şey mi yapsak acaba?’

ο Albümde bir de gazete var. Basit bir şey bekliyordum, ciddi ciddi gazete yapılmış.

Hikayeler bir de gazete formatında olsun istedim. Gökhan Akçura hikayeleri topladı, Reha mizanpajı yaptı, bulmacasından kuponuna, reklamına kadar o yılların tadında gerçekten gazete oldu. Çok beğenildi, hiç yapılmamış çünkü. Her albümde değişik bir şey yapar olduk. Bu beklentiyi de arttırıyor. Bir dahaki sefer de normal bir şey mi yapsak acaba?

ο Sırada yeni albümler var diyebilir miyiz?

Sürekli yeni bir şeyler düşünüyoruz işte. Yazlar hareketli geçiyor, kış aylarını üretime ayırıyorum daha çok. Fikirler var, yaza doğru belirginleşir.