Arif Hür
12 yaşından bu yana müzikle uğraşan Nevzat Yılmaz, şu sıralar İstanbul türkülerini retro funk tarzında düzenlediği ikinci albümü No: 34 ile adından söz ettiriyor. Beş kişilik bir koronun seslendirdiği ve Yılmaz’ın düzenlediği türkülerin, şehir insanının da ruhuna dokunacağı aşikar…
Pencereden Kar Geliyor ve Darıldın mı Gülüm Bana? gibi türküler albümün en dikkat çeken eserleri. No: 34 vesilesiyle sohbet ettiğimiz Nevzat Yılmaz, türkülere olan ön yargılar hakkında açıklamalar yaptı.
-
6 ayda tamamladığınız albüme geri dönüşler nasıl?
İnsanların pek alışık olmadığı bir şeyle karşılaşmış olduklarını gözlemliyorum. Bana genellikle söyledikleri, eğlenceli ve dinamik bir müzik olduğu. İlginç olan ise caz ve funk türlerini sevmediğini söyleyenlerin de bu formu sevmiş ve dinlemiş olması.
-
Özgün çalışmanızın beklenen ilgiyi görememesinden çekiniyor musunuz?
Projenin özgün olduğu saptamasına katılıyor ve tahliliniz için teşekkür ediyorum. Evet, şu sıralar rastlamadığımız bir form. Sosyolog Howard Becker’ın Sanat Dünyaları kitabı bu konuda açıklayıcıdır. “Her sanat dünyası kendi içine kapalı ve kuralları belirli bir yapı oluşturur” der. Siz o dünyaya girmek ve onun imkanlarından yararlanmak istiyorsanız işleyen kurallarına uymak ve daha önemlisi o dünyanın yapısına uygun müzik üretmek orundasınız.
Tespitim, uyguladığım formun en azından günümüz müzik dünyasının kolayca kendine mâl edemeyeceği türden. Bu iyi bir şey benim için ama…
-
Şehirde yaşayan insanların, türkülere karşı mesafeli olduğunu düşünenlerden misiniz?
Hayır. Türkiye son 20 yıldır hızla şehirleşiyor. Bunun sonucu olarak duygu, düşünce ve yaşama bakış farklılaşıyor. Demem o ki daha önce yaşamımızda bir işlevi olan birçok şeye htiyaç duymuyoruz. Yeni bir durum ve yeni bir yaşam.
- Ön yargıları kırma hedefiniz var mı?
Hayır. Müzikte melodinin esas öneme sahip olduğunu düşünüyorum. Yıllar içinde müzik formları değişebilir ancak harika bir melodi çok uzun yıllar kendini korur ve kabul ettirir.
Melodi esastır. Stravinsky’nin “Herşey toz duman olup dağıldığında ortada kalan melodidir” sözü gibi.
- Türkü deyince akla gözyaşı gelir ama bu albüm oldukça neşeli olmuş. Neşeye ve mutluluğa çok ihtiyacımız var.
Ne kadar güzel söylediniz. Birbirimizi sevmeye, sabahları tanımadığımız insanlara günaydın
demeye, yaşlı bir amcanın ya da teyzenin elinden tutmaya kısaca birbirimizi hesapsız kitapsız sevmeye ve saymaya ihtiyacımız var.
-
“Z kuşağı türkü dinlemez” deniyor.
Bu yanlış. Doğrusu, Z kuşağı türküleri dinleyebileceği ortamı bulamaz ve bunlara
erişemez. İnternetten her şeye erişebiliyoruz demek de yanlış. Yalnızca erişmemiz istenilen
şeylere erişebiliyoruz! Sözün kısası X, Y, Z kuşağı her neyse, bu türkülerle karşılaşacaklar ve tam o anda nasıl karşılaştıkları önemli.
-
Kıraç’ın sahne ve albümlerine, Pamela’nın ise sahnesine eşlik ediyorsunuz. Popüler kültürle özgün müzik arasında mekik dokumak size neler hissettiriyor?
İlkinde eşlik ettiğiniz şarkının müziğine konsantre oluyor ve bütün müzikalitenizi bu duruma göre kurguluyorsunuz. Popüler kültür sınırları muğlak olduğu için nerede başlayıp nerede bittiğini çözmek zor. Benim müziğim için de bu geçerli ancak şurası kesin, bir müzisyen
olarak hem düşüncelerimi hem de müzikal yaklaşımımı birçok şeyden bağımsız olarak ifade edebilmeye bu albümle ulaştım. Birçok müzisyen arkadaşıma da bunu öneriyorum. Çok iyi müzisyenler var ancak fikirlerini sadece biz biliyoruz. Bunların toplum tarafından da bilinmesi ve değerlendirilmesi gerekir. Burada bir eksiklik var.
- Türkiye’de klavyeci olmanın ve beste üretmenin ne gibi zorlukları var?
Çok farklı müzik türlerinde besteler yaptım. Klasik batı müziği, Türk halk müziği, arabesk,
caz gibi… Bu kadar geniş yelpazede çalışmak ufkunuzu açıyor. Öte yandan ana akımda daha yüksek eserler vermenizi kısıtlıyor. Böyle ikircikli bir durum. Türkiye’de müzisyen olmak ve hayatını bununla kazanmak başlı başına bir cesaret gerektiriyor. Hem maddi hem de manevi zorluklarla uğraşıyorsunuz.
-
Tekli dönemi başladı. Son dönemde iddia edildiği gibi beste fiyatları yükseldi mi sizce?
Çoğu sanatçı artık albüm yapmıyor. Tek şarkılık üretimler revaçta. Tek şarkı istenilen başarıya ulaşırsa, şarkıcı bir senede hayal edilemeyecek para ve ün kazanıyor. Peki bu
kazandığı para ve şöhretin karşılığını besteci ve söz yazarı aynı oranda alabiliyor mu? Tabii
ki hayır. O besteci ve söz yazarına eser için verdikleri ve pahalı dedikleri rakam, onların
bir konserde aldıkları ücret.
Beğenmiyorlarsa ya da yüksek buluyorlarsa rakamı buyursunlar kendileri yapsınlar. Yaratıcılık her köşe başında bulanabilecek bir şey değil.
-
No: 34’ün devamı gelecek mi?
Bu uzun soluklu bir proje. 7 bölgeye 7 ayrı albüm olacak. Kültürel havzaların öne çıkmış şehirlerinin plaka numaraları albümlerin adları olacak. Aynı ekiple çalışmayı çok istiyorum.
İkinci albüm No:35 olacak büyük bir ihtimalle. Türküleri seçme sürecindeyim şu an. Çok türkü var, karar vermek zor olacak sanırım.