Kalben geçen haftalarda 3 şarkılık bir EP ile karşımıza çıktı. Aşk Çeşmesi adını verdiği EP’de bir de EP’ye adını veren şarkının Kaan Düzarat imzalı remiksi var. Bu 3 şarkıyla beraber Kalben bir de bu EP ile beraber üç şarkının da klibini Kız Kulesi’nin Anahtarı ismiyle bir bütün olarak yayımladı.
Aytekin Yalçın’ın yönetmenliğindeki bu klipler dizisi için bir film benzetmesi yapması pek olası. Bu yazının kalanında da Kız Kulesi’nin Anahtarı için film diyeceğim. Her neyse, istiyorum ki hem Kalben’in müzikal yolculuğuna bir göz atalım hem de klipleri okumaya çalışalım.
Kalben’in ilk albümü Kalben’in çıktığı günü anımsıyorum. Bir heyecanla dinlemeye koyulmuştum. 13 şarkının yer aldığı albümde ilk dinleyişte beni ona çekmeyen bir şeyler vardı. Herhalde o günlerde ilk dinleyişte bu kadar dağınık, bu kadar umutsuz ve hayattan şikayetçi bir yapı hoşuma gitmemişti. Hayatın sillesini yemek başka, hayatın sillesini yiyen şarkıları söylemek başka diye düşünmüştüm. Evet, bugün hâlâ o silleyi böyle duymak çok fazla hoşuma gitmiyor ama 3 sene içerisinde albümü defalarca kez dinledim. İtiraf etmeliyim ki, ilk dinlediğimden tamamen farklıydı. Farklı bir yanı vardı şarkıların.
Nelerdi onlar? Sözgelimi Saçlar şarkısı. “Ben olsam almam beni/ Adamdan saymam beni…/…Ben olsam bakmam bana/ bir çorba bile yapmam bana/ tüm bunları sen öğrettin bana sevgilim…” Bu sözleri öncesi ve sonrasıyla düşündüğümüzde, hele ki bir de Kalben’in umutvari bir yaklaşımdan uzak ses tonunu düşünürsek o zaman için, son derece başka bir yere götürmüştü ilk olarak beni. Ama sonra her şey yerli yerine oturdu.
Bir nebze umutsuzluk ama fazlasıyla da alay. Hem kendisiyle hem de dünyayla alay eden birisi var sözlerde: “Yaşıyorsak eğer yaşıyorsak eğer/Böyle yaşamak her şeye bedel…” Ama bunda bence en çok düzenlemelerin ve bestenin katkısı olmalı. Nedir bilmiyorum ama ben de binlerce insan gibi Kalben’in şarkılarına karşı büyük bir sempati duymaya başlamıştım. Dinlediğim birkaç sahnede de bunu pekiştirdim. Sound’undaki neşe ve sözlerdeki isyan, gündelik hayatımın onlarca örneği. Bunları cesurca Kalben’den duymak çok hoştu.
Buraya bir ‘bkz’ koyup Taşikardi şarkısına yönlendirilmeli okur: “Bağır çağır ağlıyor üst komşunun kızı/ Altında çırılçıplak gülen Biz değil miyiz artık?” O yüzdendir Kalben’i ilk dinlediğimden hemen sonrası ve çok sonrası arasında ‘itiraf’ olarak nitelendirebileceğim bir fark var. Onu kısa bir süre içerisinde çok fazla sevmiştim. Fark da olmalı çünkü annesini çok özleyen adamlardan birisi olarak şu sözler yıllar geçse de benim içime oturacak: “70
kilo derdim var/ Anne bana simit al/ Neden burda değilsin?/ Rahat bir yerde misin?”
Bir ‘bkz’ da buraya ‘özlem buradaydı’ koyar mıyız? Hakkımız. Çünkü Kalben bence ilk ve hatta ikinci albümüyle özlem dolu bir manifesto yazdı. Dedi ki bu manifestoda, “Bakın, ben sizin yürüdüğünüz yollardayım. Bahariye’de, Ihlamur’da, İstiklâl’de karşınızdayım. Aşklarım, sevgilerim, dertlerim, sevinçlerim, hüzünlerim var ceplerimde. Bunlardan en kalabalık sokaklarınızda size bol bol saçabilirim. Sen! Ofiste olan! Sana biraz öfke! Sen! Annesi yitmiş, sevgilisi gitmiş! Sana biraz hüzün! Hey! Sen öteki! Al bu da kavgan! Al onu, sarıl ona. Sen! Dilin yok biliyorum ama bir çocuk parkı bile susmamalı! Sahip çık çocuklarına! Ve siz! O sokakların en güzel sahipleri! Sizin hepinize, sana da, ona da fazla fazla ne yakışır, biliyor musunuz? Özlemimden birer parça alın, iyi gelir! Sonra mı? Hadi gel dans edelim, Allah ne verdiyse tango ve vals!”
Galiba o gün bugündür, Kalben albümünden beri fazla fazla özlem doldu içimiz. İyi ki de öyle oldu, bende bir parça hüzün; kırık ya da bütün, sende bir parça aşk! “Susma gönlüm sen söyle!/ Haydi gönlüm sen söyle/ Aşkımı sevgiliye/ Derdimi sevgiliye” Bu albümde Kalben, Haydi Söyle, Fırtınalar ve Saçlar gibi çok sevilen şarkıları bizlerle buluşturdu. Ve hemen ardından, bir sene sonra, Sonsuza Kadar albümü geldi.
İlk albüm hakkındaki görüşlerimin A noktasından B noktasına nasıl geldiğini az evvel anlattım. Dolayısıyla 1 sene sonra yeni bir albümün gelmesini, hele ki artık şarkıların bin bir cimrilikle, ‘piyasada’ isminden söz ettirme hevesiyle paylaşıldığı bir dönemde Kalben’in 13 şarkılık başka bir albüm sunması harikulade bir şeydi. Ama bir eleştiri şöyle diyordu: “1 sene önceki albümün çok benzeri.”
Galiba orada benim gibi müzik muhafazakârı insanlar, Spotify’ın şarkı önermesini bekleyen insanlarla aramıza biraz mesafe koyduk. Biz dedik ki, Kalben şölene, ziyafete devam ediyor. Onlar dedi ki bir öncekinin tekrarı. Onların dediği gibiyse bile, iyi ki de tekrarı. Hoş bu aktardığım etrafımdaki üç beş insanın görüşü olmakla beraber, bir miktar da sosyal medya gözlemlerim. Ama Yara ve Yalakanım Bebeğim gibi şarkılarla bugünün safi ‘pop’ şarkısı nasıl yapılır, resmen onu anlatıyordu bize Kalben. Üstelik bir de duruşu, sözleri ve sound’u iyiden iyi olgunlaşmış bir şekilde.
Bunu biraz daha iyi anlamak için Yara şarkısının sözlerine bakmakta fayda var: “Elini uzattı/ Havada kalan en güzel hayalimiz/ Yaramızı unutturur/ Yarayı kapatan aşk/ Yaradan da derin” Kalben iyi ki hayatımızdaydı ve iyi ki şarkılar armağan ediyordu. Günümüze geldiğimizde ise Aşk Çeşmesi EP’si bizlerle oldu. Kısa bir zaman önce, Aşk Çeşmesi’nin çıktığının ertesi günü BirGün’e yazdığım minik bir yazıda Kalben’in şiirini şair Sennur Sezer şiiriyle mukayese etmiştim. Daha çok da Sennur Sezer şiirinden yola çıkarak Kalben şarkılarını okumaya çalışmıştım.
EP’ye adını veren şarkıda “Çıldırır gibi yanarken kendimin en içlerinde/ yirmilik kızlar ceplerimde”; Kalp Hanım şarkısında “Kalp hanım nasılsınız/ Ah ne çok kırıksınız/ Kim dedi her şey yoluna girecek diye” şeklinde söylüyor şarkısını Kalben. Bu Kalben’in bütün şarkı sözleri içerisinde daha uzun uzun bahsedilebilecek iki örnek sadece” dediğim kısım, Sennur Sezer’in kadınlığı, mücadelesi ve şiiri ile ilgili bir çıkarımın devamıydı.
Bu çıkarım ve benzetmelerle beraber son EP de bize gülümsesin. (Lütfen altta çalsın) Bir kere, Kalben, Aşk Çeşmesi ile beraber ikinci albüme yönelik ‘aynı kaldı’ eleştirisine müthiş bir cevap vermiş. Çünkü yaşadığı ve yaşattığı değişim belli ki harikulade. Bunu hem şarkılarda hissediyoruz hem de çok kötü bir başlıkla yayımlanan Hürriyet röportajından. O kadar güzel şeyler anlatıyor ki Kalben, her kelimesini dikkatlice okudum o gün.
Kadınlığından bahsediyor mesela: “Kadın vücudunda olduğumu fark ettim! Ölene kadar da bu kadın vücudunda olacağım. Üstelik diğer kadınlardan da farklı bir vücutta değilim. Hepimizin memeleri, göbişi var. Hepimizin bir yerlerinde istemediği kıllar çıkıyor. ‘O zaman ben bu güzellikten neden uzak duruyorum’ diye düşündüm.”
Bu iki örnekle de demek isterim ki, Kalben ilk iki albümde hissettiğim, serzenişte bulunan Kalben’le hesaplaşıyor. Sadece o mu? Bize dayatılanla, evde babayla, okulda müdürle, sokakta kabadayıyla, bize her gün yüzlerce şey dayatan iktidarlarla kavga ediyor. Bunun en güzel formuna ise Kız Kulesi’nin Anahtarı filminde okuduğu şiirlerde şahit oluyoruz:
“küçük kadınları sevmez erkekler.
yalnız kadınları sevmez erkekler.
gerçek kadınları sevmez erkekler.
dürüst kadınları sevmez erkekler.
çirkin kadınları sevmez erkekler.
bakımsız kadınları sevmez erkekler.
onlardan uzun boylu kadınları sevmez erkekler.
fakir adamları sevmez kadınlar.
çirkin adamları sevmez kadınlar.
başarısız adamları sevmez kadınlar.
küçük adamları sevmez kadınlar.
kariyer yapamamış adamları sevmez kadınlar.
cebinde tomar tomar para taşımayan
erkekleri sevmez kadınlar.
adam adamı sever belki, kadın kadını sever.
kadın adamı, adam kadını.
adamken kadın olup adamı, kadınken
adam olup hiç kimseyi.
kadın ya da adam olmadan herkesi.
öyleyken böyle severiz belki.
5 kuruşum yokken, rimelim akmışken,
en deli küfürleri savuruyorken, artık sesim
çıkmıyorken, kislerimle yara izlerimle,
bütün kusurlarımla, kalbim kırıkken beni
sever belki, beni..”
Azıcık sevmek, azıcık hesap sormak, dans etmek, güçlü olmak, kırılıp dökülüp parçalanmamak ne güzel! Hele ki Kalben’de! Dönüp bakıyorum da, iyi ki onu ilk albümde dinlemeye devam etmişim. Bugün gül gibi öfkem, sevgim ve hâlâ özlemim var. Ve manifestosu da sapasağlam!