Keanu Reeves’i Matrix serisinde Neo olarak tanıdık; hızlı aksiyon sahneleri, derin felsefi tartışmalar ve kara ceketlerin altında yatan soğukkanlı bir kahraman olarak. Ancak, Hollywood’un bu sessiz cool adamı, sahne ışıklarının ötesinde, farklı bir alanda da kendini ifade ediyor: Müzik. Dogstar alternatif rock grubu, 1990’ların ortalarında Keanu Reeves’in bir sinema yıldızı olma yolundaki adımlarını atarken, müzik tutkusunu da sahnelere taşıdığı bir hobiydi.
Dogstar’ın hikayesi, Los Angeles’ta sıradan bir karşılaşmayla başladı. Keanu, bir süpermarkette tanıştığı aktör Robert Mailhouse ile müzik üzerine sohbet ederken, iki oyuncunun ortak tutkusu olan müzik, onları bir araya getirdi. Keanu Reeves’in bas gitar çalma merakı ve Mailhouse’un davul konusundaki yeteneği, bu iki ismi Dogstar’ın temellerini atmaya yöneltti. İlk vokalleri Gregg Miller idi ama yerine Bret Domrose geldi. İlk başta bir hobi olarak başlayan bu proje, kısa sürede turnelere ve büyük festivallere uzanan bir yolculuğa dönüştü. Hatta David Bowie ve Wezzer’ın ön grupları bile oldular. Ancak, Dogstar’ın müzik dünyasındaki yeri sıradan bir grubun ötesindeydi; bu, Hollywood’un en tanınmış yüzlerinden birinin müziğe olan tutkusu ve sahneye yansıttığı samimiyetiyle dikkat çeken bir projeydi.
‘BİZ BERBATIZ’
Dogstar, müzik dünyasında belki de teknik olarak en iddialı gruplardan biri değildi. Ancak Keanu’nun karizması ve oyunculuktan gelen ünü, gruba farklı bir boyut kattı. Keanu, bu projeyi hiçbir zaman büyük bir sanatçı hırsıyla sürdürmedi; sahnede her zaman bir adım geride durmayı, başrolü değil, yan rolde olmayı tercih etti. “Biz berbatız. Ama diyorum ki, yapmadığın bir şeyden pişman olmaktansa yaptığın bir şeyden pişman olmak daha iyidir.” demişti 1993’te bir röportajında, ama bu mütevazı yaklaşım bile Keanu’yu farklı kılan unsurlardan biri oldu. Onun için müzik, bir başarı merdiveni değil, tamamen içsel bir ifade biçimiydi.
2000’lerin başında Dogstar, “Happy Ending” albümünü çıkardı ve bu albüm, grup için gerçekten de bir ‘mutlu son’ oldu. Grup, 2002’deki Japonya konseri sonrasında grup dağıldığını duyurdu. Ancak, grup hiçbir zaman resmen dağılmadı; tıpkı Keanu’nun Hollywood’daki varlığı gibi, müzik dünyasındaki yeri de kalıcıydı. Aradan geçen yılların ardından, Dogstar yeniden sahnelere döndü ve 2020’lerde yeni bir albüm ve turne ile geri dönüş yaptı. Bu geri dönüş, sadece müzikseverler için değil, aynı zamanda Keanu Reeves için de müziğe duyduğu aşkın yeniden keşfi anlamına geliyordu.
20 YIL SONRA GELEN PAYLAŞIM: ‘GERİ DÖNDÜK’
Keanu Reeves ve Dogstar, uzun bir aradan sonra müzik sahnesine pandemi zamanı geri döndü. 2022 yılında, yaklaşık 20 yıllık bir sessizliğin ardından Dogstar, “Somewhere Between the Power Lines and Palm Trees” adlı yeni albümleriyle geri dönüş yaptı. Bu albüm, grubun 23 yıl aradan sonra ürettiği ilk yeni müzik oldu ve hayranları tarafından büyük bir heyecanla karşılandı. Keanu ve grup arkadaşları, albümün kayıt sürecinde birbirleriyle olan güçlü bağlarının hiç kopmadığını, aksine yıllar içinde daha da güçlendiğini belirtti. Bu durum, Keanu’nun müziğe olan bağlılığını ve sahnede olmanın ona ne kadar mutluluk verdiğini bir kez daha gösterdi.
Albümün çıkışıyla birlikte Dogstar, dünya çapında bir turneye çıktı. Bu turne, grubun yeniden bir araya gelmesiyle birlikte büyük bir merak uyandırdı. Turne boyunca Keanu, sahnede sadece bir oyuncu olarak değil, aynı zamanda müziğin derinliklerine inen bir sanatçı olarak izleyicilerin karşısına çıktı. Özellikle Madrid’deki konser, grubun geri dönüşünü en iyi yansıtan anlardan biri oldu. Keanu Reeves’in sahnedeki performansı, müzikseverler tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı ve Dogstar, yıllar sonra bile sahnede etkili olduklarını kanıtladı. Bu konserler, Keanu’nun müzik sahnesinde nasıl kendini bulduğunu ve sahnedeki varlığının onun için ne kadar önemli olduğunu ortaya koydu.
MÜZİK, FİLMLERİN HEP BİR ADIM ÖNÜNDE
Keanu Reeves, bu geri dönüş sürecinde müziğe olan tutkusunu birçok kez dile getirdi. Bir röportajında, müziğin onun hayatında her zaman önemli bir yere sahip olduğunu ve Dogstar’ın geri dönüşüyle bu tutkunun yeniden canlandığını ifade etti. Keanu, “Müziği seviyorum ve müzik yapmayı özlemişim. Dogstar ile sahnede olmak, bana yeniden o eski heyecanı yaşattı,” diyerek müziğin onun için ne kadar vazgeçilmez olduğunu bir kez daha vurguladı. Bu dönemde Keanu, müzikle olan bağını daha da derinleştirdi ve sahnede olmanın, ona oyunculuk kadar büyük bir tatmin sağladığını belirtti.
Son dönemde Keanu, müziğe olan ilgisinin sadece Dogstar ile sınırlı olmadığını da gösterdi. “What’s In My Bag” adlı bir YouTube programında, müziğe dair beğenilerini ve ilham kaynaklarını paylaştı. Interpol ve Kim Gordon gibi isimlerin müziğinden etkilendiğini belirten Keanu, müzikle olan bağının ne kadar derin olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bu programda yaptığı seçimler, onun müziğe olan sevgisinin sadece bir dinleyici olarak kalmadığını, aynı zamanda müziğin onun için bir yaşam tarzı haline geldiğini gösteriyor. Özellikle Sonic Youth’tan Kim Gordon’un bas gitar tarzını ve şarkı sözlerini ne kadar takdir ettiğini dile getiren Keanu, müzikle olan kişisel bağının ne kadar güçlü olduğunu gösterdi.
‘MÜZİK KÖTÜ ANLARIMDA BANA YARDIMCI OLDU’
Keanu Reeves, sahne ışıkları altında sadece bir sinema yıldızı olarak değil, aynı zamanda müziğin evrensel dilini konuşan bir sanatçı olarak da parlıyor. Onun için müzik, sadece bir hobi değil, ruhunu ifade edebileceği bir başka mecra. Dogstar’ın sahnelere dönüşü, belki de Keanu’nun bu tutkusunun asla kaybolmadığını ve kaybolmayacağını gösteriyor. Bu sessiz basçı, her notasında bir hikaye anlatıyor ve bu hikaye, sadece bir sinema yıldızının müziğe olan sevgisini değil, aynı zamanda müzikle yaşamayı seçen bir adamın öyküsünü de içeriyor. Keanu, müziğin onun hayatında bir nevi sığınak olduğunu, en kötü anlarında bile müziğin ona yol gösterdiğini ifade ediyor. “Müzik, hayatımın en güzel anlarının bir parçası oldu ve en kötü anlarımda bana yardımcı oldu” diyen Keanu, müziğin sınırları aşan bir dil olduğunu ve onu her zaman birleştirici bir güç olarak gördüğünü dile getiriyor.