Hüseyin NECİPOĞLU | Archivist
“Ve geceler ağır
Dünyamız kopmuş gibi yıldızlardan
Kaymada yalnızlığa…
Hepimiz düşmedeyiz,
Şu gördüğün el de düşüyor.
Nereye baksan o düşüş.
Ama Bir’i var ki, düşenleri tutuyor.
Yumuşak ve sonsuz.”
Rainer Maria Rilke’nin bu dizelerini her okuyuşumda geceye adanan hayatları bir kez daha düşünürüm. Bu mısraların gece yaratıldığını düşünürüm. Gece üreten ve ilhamını gecenin sessizliğinden alan insanları. Sıkıntılı ve tuhaf günler diyebileceğimiz bu günlerde geceler daha bir anlamlı oldu benim için. Geceleri yaşar oldum, gündüzleri düşünmeden. Aydınlıkla karanlığın ayrıldığı o ince çizgide neler gizli kim bilir. Kulaklıklarımdan bana eşlik eden müzik, yazıma ilham olmaya devam ederken gözüm albümlere takıldı. Sayıları da oldukça fazla.
Düşünüyorum da çoğunu farklı zamanlarda ve farklı yerlerden edinmişim. Kapladıkları yer oldukça fazla. Şimdi maddi olarak değerleri olmasa da manevi olarak hayatımda yer ettikleri muhakkak. Peki arşivimdeki en değerli albüm hangisi? Elbette maneviyat bahsettiğim. En çok dinlediğim hangisi, yaşamımın sıkıntılı dönemlerinde hangisine en çok tutundum, bana eşlik eden şarkı hangisiydi? Öyle şarkılar var ki size ilaç olur âdeta. Hangisinin müziğinden etkilendim en çok bunu yanıtlamaya çalışsam, Pink Floyd’un zamansız albümlerinden başlardım. 1975 tarihli Wish You Were Here kaydı…
Düşünün sadece beş şarkıdan oluşan, 44 dakikalık bir albüm size ne sunabilir? Hayatınızdaki zaman aralığının karşılığı nasıl ölçülebilir, farklı zamanlarda sayısız kez dinlediğiniz bu 44 dakika ile? Belki de farklı dünyaları keşfetme arzusu ya da müziğin kendisi yanıtlayabilir bunu. Kaldı ki bu albüm bana göre sadece rock müziğin değil müzik tarihinin klasiklerinden biridir. Aynı zamanda kişisel tarihimde beni en çok etkileyen ve özel bir yere sahip olduğunu hissettiğim albümlerdendir. Geçmiş sıkıntılı günlerimde barındığım bir sığınak gibi…
İstediğiniz zaman dinleyebileceğiniz müzikleri, sizi sıkıntılarınızdan kurtarabilecek güce sahip. Gece dinlenildiğinde gecenin sessizliğine de çok yakışan melodiler ve armoniler barındıran tonların albümü. Sessizliğin akustiğine ayak uyduracak albümler bulmak zordur ama bu albüm kesinlikle onlardan biri. Size hayaller kurdurup sizi düşündürebilen bir kayıttır aynı zamanda. Sadece albüm kapağındaki fotoğrafa baktığınızda da size insanoğlunu anlatır. Hatta günümüz için de çok günceldir. Albüm kapağını gördüğünüzde ne demek istediğimi anlayacaksınız.
BİR MIZIKA VE PİYANO…
Kitaplığımda bir başka değerli albüme gelirsek, akustik kayıtları araştırdığım zamanlarda karşıma çıkan Neil Young’un MTV için verdiği bir konser kaydından oluşan Unplugged albümünü söylemem lazım. Bu albüm de benim için bir başka özel. Anımsadığım kadarıyla bu kaydı bulabilmek için bayağı bir dükkan gezmişliğim var. Müziğin analog olarak araştırılarak edinilebildiği zamanlardan bahsediyorum tabii ki.
Şimdi meraklısı olan, bu albümü dijital ortamda rahatça bulup dinleyebilir ama eskiden müzik edinmek ve dinlemek daha kıymetliydi ve anlamlıydı benim için. Neil Young bu albümde bir gitar, bir mızıka ve bir piyano ile neler yapılabileceğini kanıtlıyordu. Albümdeki akustik müzik saflığın bir simgesiydi, kim bilir. Bu albüm, bana her zaman saflığı ve masumiyeti çağrıştıran hafif tonların akustikle harmanlandığı güzel günlere umutla bakmamı sağlıyor hâlâ. Yazıma son verirken sevgili okur, kitaplığımdaki albümlere ne olur bilemem ama bahsettiğim sadece bu iki albüm kalsa bile unutulmayacak yaşanmış anılar, ben yaşadığım sürece ve müzik var oldukça hep benimle kalacak.
Aydınlıkta ve gecelerin derin sessizliğinde dinlenecek bol müzikli güzel günler diliyorum. Umutla ve sevgiyle.
Not: Bu yazıyı yazarken Blake Mills’in “Mutable Set” isimli yeni albümünü dinledim. Gece dinlenebilecek bir başka albümden biri oldu benim için. Meraklısına…