Zeynep TOKER
zeynep.toker@yellowbos.com

Elektrikli çello, piyano ve elektronik dokularla klasik müziği bugünün sesleriyle yeniden tanımlayan Eklectric Duo, Avrupa’nın önde gelen salonlarında ses getiren konserlerinin ardından 8 Kasım’da İstanbul Maximum Uniq Hall sahnesine konuk oluyor. İtalyan müzisyenler Elisa Tomellini ve Alberto Casadei tarafından kurulan bu yenilikçi ikili, Barok dönemden rock müziğe, tango’dan film müziklerine uzanan repertuvarlarıyla sadece klasik müzik tutkunlarına değil, sınırları aşan her sese kulak kabartan dinleyicilere hitap ediyor.

Biz de sahne öncesinde ikiliyle hem yaratıcılık vizyonlarını hem de klasik ile çağdaş arasında kurdukları güçlü bağı konuştuk. 2025 konser takvimleri, müzikal cesaret tanımları, teknolojiyi klasik müzikle nasıl harmanladıkları ve İstanbul konseri öncesi sürprizleri üzerine çok yönlü bir sohbette buluştuk.

Klasik müzik kökenlerinizi günümüzün modern sesleriyle buluşturma vizyonunuz var. Eklectric Duo’yu kurarken, Barok dönemden rock müziğe uzanan bu cesur füzyonu yaratmaya sizi yönelten neydi?

İkimiz de klasik müzik geçmişinden geliyoruz, ancak en başından beri geleneklerin ötesine geçme arzusunu hissettik. Klasik müziğin derinliğini ve zarafetini alıp onu bugüne taşımak istedik. Eklectric Duo’yu kurarken hayalimiz, Vivaldi’nin çağdaş seslerle buluşabileceği bir ses evreni yaratmaktı; Barok bir tema, doğal bir şekilde bir rock ritmine ya da elektronik bir atmosfere evrilebilmeliydi.

Amacımız sadece türleri birleştirmek değildi, aynı zamanda 21. yüzyılda yaşayan sanatçılar olarak kim olduğumuzu ifade etmekti. Klasik köklere sahip ama meraklı, deneysel ve yeniliğe açık bir kimlikle yola çıktık. Duo, bizim sanatsal kimliğimiz oldu. Duygunun, virtüözitenin ve yaratıcılığın bir arada var olduğu, her zaman yeni ses boyutlarını keşfetmeye açık, enstrümantal müziğin sınırlarını zorlayan bir yolculuk.

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

Eklectric Duo (@eklectricduo)’in paylaştığı bir gönderi

2025 yılı konser takviminiz oldukça yoğun ve renkli geçti. Visioninmusica (Terni) ve JeansMusic (Otranto) gibi festivallerden İstanbul’daki performansınıza uzanan adeta bir konser maratonu yaşadınız. Bu süreçte yeni projeleriniz, repertuvar seçimleriniz ve sahnedeki enerjinizi koruma yöntemleriniz hakkında neler paylaşabilirsiniz?

Bu yıl bizim için olağanüstü bir yolculuk oldu. Terni’deki Visioninmusica’dan Otranto’daki JeansMusic’e kadar her konser, büyümek, dinlemek ve bağ kurmak için birer fırsattı. Sahneye çıkmak, müziğimizin dinleyici üzerindeki etkisini doğrudan gözlemlememizi sağlıyor ve bu da repertuvar ve sanatsal tercihleri sürekli şekillendiriyor.

Her parçayı elektrikli çello, piyano ve elektronikle ifade gücüne göre özenle seçiyoruz; daima duygu, enerji ve yenilik arasında mükemmel dengeyi arıyoruz. Ne kadar çok sahne alırsak, enerjimizin müzik, izleyici ve aramızdaki diyalogdan beslendiğini o kadar iyi anlıyoruz. Bu enerji akışı, her konseri kendine özgü ve neredeyse büyülü kılan şey ve bu da tutkumuzu her seferinde yeniden canlandırıyor.

Sahnede elektrikli çello (pedalboard çoklu efektleriyle) ve piyanoyu elektronik unsurlarla harmanlayarak klasik eserleri yepyeni bir formda yorumluyorsunuz. Bu teknik öğeleri yaratıcı biçimde kullanma fikri nasıl doğdu ve sahne performansınızı nasıl zenginleştiriyor?

Müzik her zaman çalındığı enstrümanlarla birlikte evrilmiştir ve biz sanatçılar için de kendi çağımızın araçlarını benimsemek doğal bir süreçtir. Elektrikli çello, amplifikasyonlu piyano ve elektronik öğeler bizim için içinde yaşadığımız dünyayı yansıtmanın bir yolu teknolojinin ve sanatın bir arada var olduğu ve birbirinden ilham aldığı bir dünya.

Bu fikir, enstrümanlarımızın ifade gücünü genişletme arzumuzdan doğdu. Çoklu efekt pedalboard’u sayesinde çello bir orkestra gibi, bir insan sesi gibi ya da bir elektro gitar gibi tınlayabiliyor; piyano ve elektronikler de büyüleyici atmosferler ve dokular yaratıyor. Bu araçlar müzikaliteyi değiştirmiyor, onu büyütüyor. Böylece sesimizi sonsuz şekilde şekillendirebiliyor ve izleyiciyi geçmişle gelecek arasında bir yolculuğa çıkarabiliyoruz.

Eklectric Duo olarak Avrupa’nın dört bir yanında turnelerde sahne aldınız. Milton Court (Londra), Paganini Festivali’nden Pula’daki performanslara ve 2022’de Miami’de İtalya Cumhuriyet Günü kutlamalarına uzanan çok geniş bir coğrafyada konserler verdiniz. Farklı ülkelerden dinleyicilerle bu şekilde buluşmak, müziğinizi ve sahne yaklaşımınızı nasıl etkiledi?

Avrupa’da ve ötesinde sahne almak -Londra’daki Milton Court’tan Paganini Festivali’ne, Pula’dan Miami’ye uzanan bu yolculuk- bizim için çok besleyici bir deneyim oldu. Her ülke, her seyirci farklı bir enerji, kültür ve müzik algısıyla geliyor.

Bu buluşmalar müziğin evrensel bir dil olduğunu bize her seferinde tekrar hatırlatıyor. Sınırları aşıyor, ruhlara doğrudan hitap ediyor ve sözcüklere gerek kalmadan insanları birbirine bağlıyor. Yurtdışındaki her konser, ses yoluyla iletişim gücünün farkına daha çok varmamızı sağladı ve sadece müzikal ifademizi değil, sahne duruşumuzu da geliştirdi. Nerede olursak olalım, izleyiciyle gerçek bir duygusal bağ kurmaya çalışıyoruz.

Müzikal türler arasında cesur geçişler yapıyorsunuz. Barok bir eserin temalarını elektronik tınılarla harmanlayarak ya da Coldplay gibi çağdaş parçalara klasik dokunuşlar katarak apayrı dünyaları bir araya getiriyorsunuz. Bu türler arası yolculuklarda sanatsal cesaretinizi nasıl tanımlarsınız ve yenilikçilik sizin için ne ifade ediyor?

Bizim için sanatsal cesaret özgürlük demek. İçgüdülerini izleme, kalıpları sorgulama ve farklı olanı hayal etme özgürlüğü. Vivaldi’yi elektronik dokularla yeniden yorumlamaktan ya da bir Coldplay parçasına klasik bir ruh katmaktan korkmamak bunun bir parçası. Yenilikçilik ise sadece teknoloji ya da yenilikle ilgili değil, bu bir zihniyet meselesi. Evrilmeye açık olmak, meraklı kalmak ve çağımızın sunduğu her aracı kullanarak güzelliği ve duyguyu yeni yollarla aktarabilmek.

En nihayetinde bizim için müzikal misyon çok sade ama derin: Kendimizi samimi ve tam anlamıyla ifade etmek, insanlarla bağ kurmak ve müziğin her haliyle insan ruhunu yansıtan, sürekli evrilen bir sanat olduğunu gösterebilmek.

8 Kasım 2025’te İstanbul Maximum Uniq Hall’da ilk kez Türk dinleyicisiyle buluşacaksınız. İstanbul konserine hazırlanırken özel bir beklentiniz veya sürpriz bir hazırlığınız var mı? Bu konser, Avrupa turnenizdeki diğer duraklardan sizin için nasıl ayrışıyor?

İstanbul’da ilk kez sahne alacak olmak bizi çok heyecanlandırıyor. Tarih, sanat ve kültürle dolu bir şehir. Bu konser bizim için özellikle özel çünkü izleyicilere sürpriz olacak yeni bir düzenleme hazırladık. Hangi parça olduğunu şimdilik söyleyemiyoruz, ama 8 Kasım gecesi sahnede büyük bir an yaşatacağımıza eminiz. Her konserin kendine özgü bir atmosferi vardır ama İstanbul bizim için adeta yeni bir sayfa. Türk izleyicisiyle buluşmak, enerjimizi onlarla paylaşmak ve canlı performansın yaratacağı o benzersiz bağı hissetmek için sabırsızlanıyoruz.