Ece ULUSUM
32. İstanbul Caz Festivali (1-17 Temmuz 2025) yaklaşırken, dev isimlerin ve klasikleşmiş etkinliklerin cazibesi ortada. Ancak festival programının katmanları arasına gizlenmiş, deneyimi daha özel kılacak farklı motivasyonları da var. Programın derinliklerine indiğimizde, daha kişisel ve belki de daha akılda kalıcı deneyimler vadeden pek çok katman keşfediyoruz. İşte, bu yıl kalabalıktan sıyrılıp festivali kendi özel keşif alanınıza dönüştürmek için 5 farklı bakış açısı..
İlklerin ve Özel Anların Peşinde
Bir festivali özel kılan şeylerden biri de “ilk”leri yakalama şansıdır. Bu yıl İstanbul Caz Festivali, bu konuda oldukça cömert. Neo-klasik müziğin önemli figürlerinden, besteci ve piyanist Max Richter, kariyerinde ilk kez İstanbul seyircisiyle buluşacak olması başlı başına bir olay. Aynı şekilde, funk, soul ve cazı kendine has üslubuyla harmanlayan, alternatif müziğin ikonik isimlerinden Meshell Ndegeocello da Türkiye’deki ilk konserini bu festival kapsamında verecek. Brezilya’nın neşeli samba ve bossa nova tınılarını dünyaya taşıyan Rogê de ilk Türkiye performansıyla sahnede olacak. Sadece uluslararası isimler değil; Türkiye cazının değerli seslerinden Meltem Ege de uzun süredir beklenen yeni albümü “Solitude”un Türkiye prömiyerini festival sahnesinde yapacak. Bu “ilk”ler, sadece bir konsere değil, şehrin müzik tarihinde yer edecek anlara tanıklık etme fırsatı sunuyor.
Cazın Hafızası ve Geleceği Aynı Sahnede
Festivaller sadece güncel olanı değil, aynı zamanda bir mirasın taşıyıcılığını da üstlenir. Bu yıl festival, Türkiye cazının iki önemli ismine, saksafon sanatçısı Yalçın Ateş ve müzik yayıncısı İzzet Öz’e Yaşam Boyu Başarı Ödülü sunarak geçmişe saygı duruşunda bulunuyor. Bu, sadece bir ödül töreni değil, aynı zamanda Türkiye’de caz müziğinin köklerine ve onu bugünlere taşıyan emektarlara bir selam niteliğinde. Diğer tarafta ise, 23 yıldır devam eden Genç Caz+ programı var. Bu platform, 28 yaş altı genç müzisyenlere festivalin profesyonel sahnesinde yer alma, hatta eserlerini bir albümde toplama imkanı sunarak geleceğin seslerine alan açıyor. Yani festival, bir yandan köklere saygı gösterirken diğer yandan yeni filizlenen tohumları suluyor; cazın geçmişiyle geleceği arasında köprü kuran nadir anlardan birini deneyimleme şansı veriyor.
Etiketleri ve Sınırları Unutun: Türler Arası Bir Macera
Festivalin programı, tür etiketlerini çoktan aşmış durumda. Evet, Chucho Valdés gibi ustalar var, ama Max Richter‘ın klasik müzikle elektroniği buluşturan sinematik dünyası, Hermanos Gutiérrez‘in çöllerden kopup gelen vokalsiz Latin gitar tınıları, Meshell Ndegeocello‘nun funk ve soul damarlı, James Baldwin’den ilham alan alternatif projesi, Kadıköy gecelerinde karşınıza çıkacak Ghost-Note‘un perküsyon odaklı funk patlaması veya Amsterdam çıkışlı MY BABY‘nin hipnotik ritimleri bambaşka kapılar aralıyor. Hatta Avusturyalı indie rock ikilisi Cari Cari bile programda. Festival, cazın sadece bir başlangıç noktası olduğu, müziğin sınır tanımayan doğasını kutlayan bir keşif alanı sunuyor.
Sahne: İstanbul’un Ta Kendisi
Konser mekanları sadece birer fon değil, deneyimin ayrılmaz bir parçası. İstanbul Caz Festivali, şehri bir sahne olarak kullanma konusunda oldukça mahir. Caz Vapuru ile Boğaz’ın üzerinde süzülürken New Orleans tınıları dinlemek, Parklarda Caz ile şehrin yeşil vahalarında ücretsiz müziğin keyfini çıkarmak, +1’li Gece Gezmesi ile Kadıköy’ün arka sokaklarındaki mekanlar arasında mekik dokumak… Bunlar rutin konser deneyiminin çok ötesinde, İstanbul’un ruhuyla iç içe geçmiş anlar. Fransız Sarayı‘nın veya İtalya Başkonsolosluğu Bahçesi‘nin tarihi dokusu içinde müzik dinlemek ya da Esma Sultan Yalısı‘nda Boğaz’a karşı bir konsere denk gelmek de cabası. Festival, sadece müzik dinletmiyor, aynı zamanda İstanbul’u farklı köşelerinden, farklı atmosferlerde yaşatıyor.
Kulaktan Beyne Uzanan Meraklı Bir Yolculuk
Eğer müzik senin için sadece dinlemekten ibaret değilse, üzerine düşünmeyi, bağlantılar kurmayı seviyorsan, festivalin bu yönü de ilgini çekebilir. Özellikle “Groove on the Brain: How Jazz Shapes the Mind” başlıklı müzikli söyleşi, nörobilim ve cazı bir araya getirerek müziğin zihnimizdeki etkilerine dair sıra dışı bir bakış sunuyor. Nörobilimci ve caz müzisyeni Peter Vuurst‘un katılımıyla gerçekleşecek bu etkinlik, festivalin entelektüel merakı da beslediğini gösteriyor. Ayrıca Max Richter‘ın The Blue Notebooks gibi konsept albümlerinden eserler seslendirecek olması veya Meshell Ndegeocello‘nun James Baldwin’in metinlerinden yola çıkan projesi, dinleyiciyi sadece duymaya değil, düşünmeye de davet ediyor. Festival, müziğin duygusal ve entelektüel katmanlarını keşfetmek isteyenler için de zengin bir içerik sunuyor.
Yerli Sahnede Neler Oluyor? Tanıdık ve Yeni Nefesler
Uluslararası isimlerin yarattığı heyecanın yanında, festival aynı zamanda Türkiye müzik sahnesinin nabzını tutmak için de bir fırsat. Caz piyanomuzun önemli isimlerinden Kerem Görsev, dinamik beşlisiyle son albümü “Clear Horizon”dan parçalar çalarken Hilton Istanbul Bosphorus’un Gün Bahçesi’nde olacak. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, Meltem Ege yeni albümünün Türkiye prömiyeriyle yine aynı sahnede yerini alacak. Ülkemizin değerli trompet sanatçılarından Tolga Bilgin, Fransız piyanist Grégory Privat ile özel bir işbirliği için Fransız Sarayı’nda sahneye çıkacak. Anadolu ezgilerini modern cazla buluşturan Mehmet Ali Sanlıkol, +1’li Gece Gezmesi kapsamında Kadıköy’de dinleyiciyle buluşacak isimlerden. Genç kuşağın dikkat çeken piyanistlerinden Hakan Başar ise İtalyan kontrbasçı Michelangelo Scandroglio ile İtalya Başkonsolosluğu Bahçesi’nde güçlerini birleştirecek. Bunlar sadece birkaç örnek. +1’li Gece Gezmesi ve Caz Vapuru gibi etkinlikler, Çağıl Kaya, Şenkop, Zeynep Oktar, Brassist, Kamucan Yalçın and Friends gibi farklı tarzlarda üretim yapan pek çok yerli ismi ve grubu keşfetme olanağı sunuyor. Genç Caz+ ile sahneye çıkan taze yetenekleri de unutmamak gerek. Kısacası festival, Türkiye’deki caz ve güncel müzik sahnesinin ne kadar canlı ve çeşitli olduğunu görmek için harika bir panorama sunuyor.
Kısacası, 32. İstanbul Caz Festivali’ne bu yıl katılmak için sadece manşetlerdeki isimlere değil, programın arasına gizlenmiş bu özel deneyimlere de odaklanabilirsiniz. Belki de senin için festivali unutulmaz kılacak olan şey, tam da bu beklenmedik keşiflerden biri olacaktır.